Salı, Ocak 31, 2006

Irak Kerkük’te Beşiktaş sevgisi bambaşka


Sayı: 582 - 30.01.2006
Ufuk Şanlı - Haşim Söylemez
Kerkük’te Beşiktaş sevgisi bir başka. Şehrin ilk Türkmen takımının futbolcusundan yöneticisine kadar herkesin fanatik Beşiktaşlı olması bunun en iyi göstergesi. Yeni kurulan takımın en büyük hayali bir gün Beşiktaş’la özel bir maç yapmak.
Silahların gölgesinde yapılan seçimlerdeki ihlaller ve kente sonradan gelen yerleşimcilerle ilgili tartışmalar devam ededursun, Kerkük sokaklarında bir taraftan da yeni başlayan Irak liginin heyecanı yaşanıyor. Irak liginin yeni takımları ABD işgali sonrasında ülkede yaşanan etnik ve dinî parçalanmaya da ayna tutuyor. Savaşın tüm çirkinliğine rağmen, futbol tüm dünyada olduğu gibi Irak’ın kuzeyinde de gündemdeki yerini koruyor. Sokaklarda Real Madrid, Manchester United, Liverpool veya Dortmund formalı gençler dolaşıyor. Kerkük’ün Türkmen mahallerinde ise Beşiktaş ve Fenerbahçe formasıyla gezen gençler göze çarpıyor. Futbola olan büyük ilgiyi halı sahalar olmadığı için toprak sahalarda hatta boş caddelerde yapılan çekişmeli maçlarda görmek mümkün. Sokak aralarında ve boş arsalarda yapılan maçların ülkenin diğer şehirlerindeki maçlardan farklı bir yanı var. ABD işgaliyle başlayan süreçte ülke adım adım etnik ve dinî açıdan parçalanmaya giderken bu süreçten Kerkük futbolu da nasibini alıyor. Savaştan önce Irak liginde tek takım olarak şehri temsil eden Kerkük Spor, savaştan sonra tıpkı ülke gibi parçalanır. Bu dönemde Türkmen, Kürt ve Araplar kendi spor kulüplerini kurarak yeşil sahalarda mücadele ederler.Üç yıl önce kurulan ve Irak tarihinin ilk ve tek Türkmen takımı “Kerkük Türkmen Ocağı” ya da bilinen adıyla “Türkmenspor” kısa zamanda şehrin en bilinen takımı haline gelir. Irak 3. Ligi’nde mücadele eden takımın teknik direktörlüğünü, bir zamanlar Irak Ordu millî takımı formasını da giymiş deneyimli bir isim olan Şahap Kerküklü yapıyor. Yaşları 17 ila 22 arasında değişen gençlerden kurulu 20 kişilik kadronun, bir anda mahalle arası maçlardan profesyonel kariyere geçiş yapan isimlerden oluştuğunu anlatan Kerküklü, oyuncularını uzun lig maratonuna bedenen ve zihnen hazırlamaya çalışıyor. Oldukça disiplinli, az konuşan bir çalıştırıcı görünümü veren Kerküklü hoca, oyuncularının çalışma azim ve disiplinlerinden son derece memnun olduğunu söylerken, bir taraftan da kafasını kaldırmadan oyuncularına talimatlar veriyor. “Daha çok gençler ve çok çalışmaları gerekiyor. Bu gençlerin içinde ileride yıldız olabilecek oyuncular var.” derken hatalı bir gol yiyen 18 yaşındaki kaleciyi sert bir ses tonuyla ikaz ediyor. Antrenmanlarını Kerkük’ün Sarıkahya Mahallesi’ndeki toprak sahada yapan genç futbolcuların kramponları, formaları hatta topları bile sınırlı. Bu yüzden formalarını sadece resmî maçlarda giyebiliyorlar. Malzeme sıkıntısı yaşamalarına karşın hiçbir yönetici ve oyuncu bu durumdan şikâyet etmiyor. Oyuncular tüm zorluklara karşın işlerini oldukça ciddiye alıyor. Takımın 19 yaşındaki golcüsü Cengiz Türkmen mazisi oldukça yeni bir takım olmalarına karşın kendilerinden çok fazla şey beklendiğini şu sözlerle anlatıyor: “Irak Türkmenleri eğitimli ve kariyer sahibi insanlar. Bu yüzden futbol ve diğer spor dallarından yıllarca uzak durmuşlar. Türkmenleri temsil eden bir takımın kurulması ve başarılı olması bizlere herkesin destek vermesini sağladı.” Takımın orta sahadaki beyni olarak takdim edilen bir başka genç oyuncu Muhammed Cemal ise ülkenin değişen sosyal koşullarının tüm maçları birer milli maç havasına soktuğunu anlatıyor: “Daha önce Kerkük kentinin bir futbol takımı vardı. Bu takımın 11 oyuncusundan 8 tanesi Türkmen, 3 tanesi Hıristiyan Araplardan oluşuyordu. Bugün şehirde her topluluğun ayrı futbol takımı var ve aynı şehir içindeki maçlar bile millî maç havasında oynanıyor.” Kerkük’te Beşiktaş Mahallesi Futbolcular uydu kanalları aracılığıyla sürekli Türkiye Süper Ligi’ni izliyor. Genç futbolcuların örnek aldığı futbolcu Fenerbahçe ve A Millî Takımın başarılı oyuncusu Tuncay Şanlı. Takımın orta saha oyuncularından Fazıl Abdülmecit, “Hepimiz Türkiye’de farklı takımları tutuyoruz ama hepimizin hayalindeki oyuncu Tuncay ağabey. Hepimiz hatta analarımız, babalarımız bile onun başarısı için dua ediyor. Hakan Şükür’ü ve Galatasaray’ı da çok seviyoruz ama Tuncay’ın yeri bir başka…” diyor. Futbolcuların büyük bir bölümü günün birinde Türkiye’deki takımlardan birinde futbol oynamayı hayal ediyor. Ağızlardan ilk olarak Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş takımları çıkıyor. Galatasaray’ın Avrupa’daki başarılarından gözleri parlayarak bahseden genç oyuncuların yüreklerindeki takım ise Beşiktaş. Takımın genel koordinatörü Faik Cemil Kasap, Kerkük Türkmenlerinin Beşiktaş sevgisinin uzun bir geçmişe uzandığını söylüyor. Kasap’ın açıklamalarına göre 1966 yılında Irak Futbol Federasyonu’nun davetlisi olarak ülkeye gelen Beşiktaş futbol takımı Kerkük’te misafir olarak kalır. Bu sırada oyuncularının büyük çoğunluğu Türkmenlerden oluşan Kerkük futbol takımıyla bir dostluk maçı yapar. Maç şehirde günlerce konuşulur. İnsanların Türkiye’ye ve ay-yıldıza duyduğu özlemi gideren Beşiktaş şehirde bir efsane haline gelir. O tarihten itibaren Kerkük şehri Beşiktaş’la yatar, Beşiktaş’la kalkar. “Burada yürekler Beşiktaş için atar. Beşiktaş’ın başarıları ve başarısızlıkları burada günlerce sohbet konusu olur.” diyen genel koordinatör Kasap, takımın son yıllarda aldığı başarısız sonuçların taraftar sayısını azaltmadığını da sözlerine ekliyor. Bu sevginin bir ürünü olarak şehrin bir mahallesine de Beşiktaş adı verilmiş. Tuncay Şanlı hayranı ama Beşiktaşlı genç futbolcuların hayallerinden biri de Beşiktaş’ın yeniden şehre gelmesi ve kendileriyle bir dostluk karşılaşması yapması. Takımın genel sekreteri Abbas Türkmen, bir gün Beşiktaş’ın yeniden şehre geleceğine dair inancını koruyanlardan biri. Türkmen, “Beşiktaş’ın şehre gelmesi burada bir bayram havası estirir. Burada Türkmen, Kürt, Arap herkes zaten kara kartalı bir şekilde biliyor. Gelirse muhteşem olur.” diyor. Türkmenspor futbolcularının gelirleri Türkiye’deki meslektaşlarıyla kıyaslandığında son derece düşük. Asgari ücretin 100 dolar olduğu ülkede, takımın oyuncuları 120 dolar maaş alıyor. Futbolcuların büyük çoğunluğu hâlâ öğrenci oldukları ve aileleriyle yaşadıkları için aldıkları bu maaş oldukça tatmin edici. Mezun olup üniversiteye gidemeyen birkaç oyuncu ise futbolculuğun şu anda para kazanmak için iyi bir meslek olmadığını düşünüyor. Kerkük Türkmenleri Irak sporuna damgasını vuracak Kerkük Türkmenspor, Irak Türkmenleri Öğrenci ve Gençler Birliği (ITÖGB) bünyesinde faaliyet gösteriyor. Irak’taki Türkmenleri temsil eden uluslararası tek sivil toplum örgütü (NGO) olan topluluğun başkanlığını Mehmet Ağaoğlu yapıyor. Musul, Kerkük, Telafer ve Bağdat’ta ofisleri bulunan topluluğun Türkmen gençlerinin fikren, ruhen ve bedenen gelişimini sağlamayı ve onları düzgün bireyler haline getirmeyi amaçladığını anlatan Başkan Ağaoğlu bu anlamda sportif faaliyetlere büyük önem verdiklerini dile getiriyor. Ağaoğlu son üç senede sadece Kerkük kentinde futbol, güreş, tekvando ve atletizm dallarındaözellikle de basketbolda ciddi başarılara imza attıklarını anlatıyor. “Basketbol takımımız K.Irak’ın tüm şehirlerinin yarıştığı bölgesel ligi birinci olarak bitirdi ve önümüzdeki sene profesyonel ligde oynamaya hak kazandı. Yine güreş takımımız Irak genelinde geçen sene ikinci oldu. Ciddi bir potansiyelimiz var ve kısa zamanda Irak sporuna damgamızı vuracağımıza inanıyorum.”

Talabani: Türkmenlere otonomiyi tartışıyoruz

ANKARA(ANKA)
Irak Devlet Başkanı Celal Talabani, Türkmenler için Kürdistan'da otonomiyi tartıştıklarını, Kürtlerin Türkiye'nin görüşü hilafına bağımsızlık ilan etmeyeceğini bildirdi.
Talabani, The New Anatolian gazetesinden İlnur Çevik'in sorularını yanıtladı. Kürt liderlerin Irak'lı Türkmenlere, kuzeyde çoğunlukta bulundukları bölgelerde otonomi verilmesi olasılığını tartıştıklarını belirten Talabani, bunun henüz ayrıntılandırılmadığını bildirdi. Talabani, özellikle Türkiye'nin görüşleri hilafına bir Kürt bağımsızlığı olmayacağını yinelerken, "Şii Araplar İran'a, Sünni Araplar Arap devletlerine özellikle de Suudi Arabistan'a, biz ise Türkiye'ye sahibiz" dedi.
Terörizmin ve aşırı akımların Irak için ciddi tehdit olduğunu anlatan Celal Talabani "Bir elinizde terörizm, diğer elinizde Şii aşırılığı ve Sünni Arap aşırı, milliyetçiliği bulunuyor" dedi.
Talabani, Zarkavi ve El Kaide'nin sıradan Müslümanları küçümsediklerini, Şiileri gerçek Müslümanlar olarak görmediklerini belirtirken "Onlar için Müslüman olduklarını söyleyenlerin çoğu İslam'ın gerçek uygulamalarını bırakmıştır. Onun için inkarcılar olarak öldürülmeleri gerekir. Kendileri gibi köktenci olmayan Sünnileri de İslami inançtan vazgeçmiş büyük günah işleyen kişiler olarak görürler" diye konuştu.
Zarkavi yanlılarının önde gelen bazı Sünnileri öldürdüklerini, bunun Sünniler arasında büyük bir tepkiyi tetiklediğini belirten Talabani, bazı Sünnilerin Zarkavi'ye karşı silahlanmak için hükümete başvurduklarını bildirdi.
Celal Talabani, ABD birliklerine, Şii Araplara, Kürtlere, hatta hükümete karşı çıkan aşırı milliyetçi Sünni Arapların da teröristlerin yanında yeraldıklarını belirtti. Sorunu ulusal birliğin çözebileceğini anlatan Celal talabani, "Politik sürece daha çok Sünni Arabın dahil edilmesi, Sünni aşırılığının azalması açısından yararlı oldu" dedi.
The New Anatolian, Celal Talabani'nin Sünni direnişinin altı ay içinde sona ereceği tahminine yer verdi. Gazete Irak istihbarat yetkilileri İran'ın Arap Sünnilere isyanı sürdürmeleri için örtülü destek verdiğini aktardı.

Pazartesi, Ocak 30, 2006

Stratejik rezerv zorunluluğu


ABD, 1973-74 yıllarındaki petrol ambargosundan sonra stratejik petrol rezervi tutmaya karar verdi. Nedeni, hem ham petrol arzının devamlılığını sağlamak, hem de fiyat şoklarını önleyecek bir stok bulundurmaktı. 1972 yılı sonlarında petrol fiyatları 3.5-4 dolar seviyesindeydi. Yani, yaklaşık olarak bugünkü fiyatlarla 12.5-13 dolar seviyesindeydi. 1973 yılında, OPEC'in Arap üyelerinin, İsrail-Mısır çatışmasında İsrail'e destek veren Batılı ülkelere petrol ambargosu başlatmasıyla petrol fiyatları 12 dolara çıkmıştı. (Bugünkü fiyatlarla 36-38 dolar seviyesi) İşte bu gelişme, ABD'nin stratejik petrol rezervi tutma kararını oluşturdu. 1977 yılından itibaren stratejik petrol rezervleri birikmeye başlarken, 1986 yılının ortalarında tutulan rezerv miktarı 500 milyon varile ulaştı. Bugünkü cari fiyatlarla 32 milyar dolarlık bir stok demek. 1986 yılında, 500 milyon varillik bir stokla, ABD ekonomisi hiç petrol ithal etmeden 118 gün idare edebiliyordu. Bugün ABD'de stratejik petrol rezervi 700 milyon varil seviyesinde ve ithalat yapmadan 59 gün idare edebiliyor. 700 milyon varillik stokun ortalama maliyetinin ise varil başına 27.7 dolar olduğu biliniyor. 700 milyon varillik stok, aslında nerdeyse dünyanın bir haftalık toplam tüketimi demek. Stratejik rezervler tutulmaya başlandığından bu yana, tam 4 kez piyasaya sürülmüş. Bunlardan ilki 1985 yılında deneme amaçlı olarak az bir miktar olurken, 'amaca yönelik' satış 1990-91 yıllarında birinci Körfez Savaşı sırasında 21 milyon varil piyasaya sürülerek yapılmış. En son yapılan satış ise geçen yılki Katrina kasırgası sırasında 11 milyon varillik satış olmuş. ABD, stratejik petrol rezervi biriktirebilmek için şimdiye değin yaklaşık 5 milyar dolarlık bir altyapı yatırımı yapmış. 700 milyon varillik stok için de 17 milyar dolar ödemiş. ABD Başkanı'nın talimatıyla, günlük en fazla 4.4 milyon varil petrol piyasaya sürülebiliyor. Gelelim ülkemizdeki duruma. Türkiye 2005 yılında toplam 23.5 milyon ton (yaklaşık 150 bin varil) ham petrol ithalatı yaparken, 660 bin ton LPG ve petrol ürünü ithal etti. Buna yaklaşık 25 milyar metreküplük doğalgazı da ilave etmek gerekiyor. Son iki yıllık dönemde, bir taraftan dünyada ham petrol ve petrol ürünleri fiyatları artarken, diğer taraftan son birkaç aylık dönemde de doğalgaz arzı ile ilgili sorunlar yaşanıyor. Geçtiğimiz birkaç hafta içinde, önce Ukrayna, sonra da İran üzerinden ülkemize ulaşan doğalgaz arzında sorunlar yaşandı. Hükümet, 'konutlarda sorun yok' diyerek örtülü bir biçimde soruna yaklaşırken, kendi elektriğini üreten sanayi işletmelerinde doğalgaz kesintisi yapıldığı gazetelere yansıdı. Türkiye, öyle görünüyor ki siyasetçilerin gözünde 'her köye elektrik' kampanyası döneminde kalmış. 'Bu yıl istihdam yılı olacak' biçiminde açıklamalar yapan hükümet üyesi bakanların, 'bu istihdam, enerjisi olan işletmelerde mi olacak?' sorusuna nasıl yanıt verecekleri belli değil doğrusu. Geçtiğimiz haftanın 'ironik' haberi, Cezayir'den gelen sıvılaştırılmış gaz yüklü tankerin Çanakkale Boğazı'nı geçmesi olsa gerek; nerdeyse kutlama yapacaktık! Asıl sorumuza gelelim; acaba Türkiye'nin stratejik petrol ve gaz rezervleri var mıdır? Varsa ne kadardır? Yoksa böyle bir stok yapmayı hâlâ düşünmüyor muyuz?

Cumartesi, Ocak 28, 2006

Irak İç Savaşının Portresi


azerbaycan
Rusca


Savaş Nurettin

Irak’ta, özellikle komplo teorileri, ortaya çıkan her sonucun mükemmel bir planlamanın eseri olduğu düşünülse de, Şii ve Kürtler’in Sünnilerle karşı karşıya kalacağı bir stratejinin, sadece planlamadaki yanılma payı ile hesaplanamayacak bir hata olduğu anlaşılmaktadır.


Nisan 2004’te Sünnilerden oluşan bir çok askeri birlik bir gecede ortadan kaybolmuştur.
Haziran 2004 tarihinde devlet sayım bürosunun raporuna göre, Ramadi ve Felluce’yi de kapsayan Irak’ın batısında sivil savunma güçlerinde 5600’den 1000’e 80% düşüklük olmuştur. Bunun gerekçesi de külli firardır.

ABD, 1600 sünni erden olusan özel Felluce birliği kurarak, komutanlığını da Irak İstihbarat Servisinin başına getirdiği eski Baasçi yapacaktır. Meşhur Felluca olayına sebep olan da bu birliğin direnişçilerle işbirliği yaparak ABD ordusunun tahsis ettiği ellerindeki 800 tam/yarı otomatik uzun namlulu silah, 27 cip kamyonet ve 50 radio/telsiz alıcısını teslim etmesdir. Birlik ise Ekim 2004’te sessizce bir emirle dağıtılmıştır.
Buna benzer Kasım 2004’te, Musul ve Ramadi’de 4000 Polis Gücünün 3200’ü direnişçilere katılmadan hemen önce gerekli mühimmat tedarikini yapmıştır. ABD, güvenini kaybettiği polis gücünün tamamını tek taraflı terhis etmiştir.

Kasım ayının sonlarına doğru Musul’u elegeçiren direnişçilere karşı ABD, 2000 Kürt peşmerge milisi Musul’u kontrol etmek ve güneyden de Şii ağırlıklı 5 batalyonu Ramadi polis gücünü kontrol etmesi için çağırmıştır. Güney ve Bağdat civarından da yüzlerce Şii ordusu da Felluce ve Samarra’ya gönderilmiştir.

Şii ve Kürt müdahaleleri Irak’taki etnik ayrımcılığı körüklemiştir. Kürtlerin bu bölgeleri ele geçirip Kürdistan hayaline dahil etmesi ve Saddam’in devrilmesiyle birlikte yaygın yağma eylemleri, yerli halk ve direniçilerde intikam arzusu yaratmıştır. Kürtler Neyneva vilayetinden Arap ve Türkmenleri kaçırarak Kuzey Irak’taki gizli Kürt hapishanelerine götürmüştür. ‘’Hassas etnik tansiyonu şiddetlendirmektedir’’ Washington Post’tan Anthony Shadid ve Steve Fainaru’nun Haziran 2004 Birleşik Devletler notlarindan alıntısı.

ABD, kazanmaktan ve en azından kayıplarını gidermekten başka bir kaygı taşımamıştır. Kürt peşmergeler de bunun tek Iraklı aletiydi.
Yerli halk tarafından ve bölgeyi terketmesinin ardından yetkililerce naletlenen acımasız ‘’Kurt Tugayı’’ da Kürt ve Şiilerden oluşmuştur. Tugayın, işkence uygulayarak direnişçi itirafına zorladıkları bilinmektedir. Hannah Allam Knight Ridder Newspapers
Yerel halkın ve temsilcilerinin bütün itiraz ve polis gücüne katılma taleplerinin red edilmesi ABD’nin korkularini göstermektedir.

ABD, benzer bir şekilde Türkmen bölgelerinde Kürt hakimiyetini ve bunun suistimalini görmezlikten gelmektedir. Kerkük il meclisindeki adaletsiz dağılım ve yönetimden kaynaklanan tıkanıklık bu nedenle uzun süredir giderilememiştir. Türkmen yerel yöneticilerinin ve siyasi partilerinin binlerce ittiraz, şikayet ve önerileri ignore edildikçe yerel halkın etnik tansiyonu yükselmektedir. Ocak seçimlerindeki ihlaller ve Talafer katliamı Türkmenler tarafından büyük tepki ile karşılanmıştır. Kerkuk ve Avrupa’da protesto mitingleri düzenlemişlerdir. ITC . Kerkük’ün statüsü, etnik şiddet açısından gelecek için büyük kaygılar içermektir.

Etnik ayrımcılık üzerine kurulu strateji ve risklerinden ABD elçiliğinin yanısıra ordu da tedirgindir. ABD askeri analistleri ‘Iraklı farklı etnik grup, mezhep ve aşiretleri birbirine karşı ezdirme stratejisi, Irak toplumunun temelinde bulunan kusurlu ayrıkları derinleştirecek ve sivil uyuşmazlıkları arttıracaktır’. Washington Post reporter Ann Scott Tyson.

ABD, geçtiğimiz dönemde, Irak’taki direnişi sadece diğer etnik güçlerle alt edebileceğine inansa da, ABD’li komutanlar içeride tartışmalara yol açacak düzeyde, açıkça itiraf etmeden bunun vahşi ve sinik bir politika olduğunu biliyorlar. Nitekim kendilerini temize çıkarmanın yollarını aramak zorunda kalmışlardır. Ekim 2005 tarihinde Gazeteci Tom Lasster’in yazısı aracılığı ile Bağdat’taki yüksek rütbeli bir ABD’li ‘Buradalarda bu bir yaşam biçimidir, belki de Iraklılar iç savaşlarını yaşamaları gerekiyor’ demecini vermiştir. Bu sözler, ‘ Şarkta canın değeri ucuzdur, hayata bizim kadar değer vermiyorlar’ diyen Vietnam savaşı’nın komutanı general William Westmoreland’ın sözlerini andırmaktadır.

Irak’ta Türkmen, Kürt, Sünni ve Şii arasındaki farklılıklar Saddam sonrası dönemle birlikte derinleşmiştir. ABD de bir iç savaşın oluşma şartlarını ve zeminini hazırlamaktadır.

Cuma, Ocak 27, 2006

Bayram, Türkiye, Türkmen Eli ve...

Arastiran ve Yazan : Muammera Çiğdem

Bayramın üçüncü günü, akşamı...

İnternet uygun kullanıldığı zaman öğrenciler ve öğretmenler için kocaman bir kütüphane, bilgi işlem merkezi. İnternette araştırma turları yapıyorum. Çeşitli ülkelerin televizyonlarını geziyorum. Bazılarını bir müddet dinliyorum. Böylece, araştırmaya devam ediyorum. Derken Türkmen tv'yi buluyorum. Programın adı: "Çocuk Bahçesi Özel" Programdan bazı bölümleriyle, his ve düşüncelerimi aynen aktaracağım:
Türkmen çocuklar...
Davullu zurnalı türkü süylüyor bir delikanlı : ”ha nenni ha nenni”
"Ne böyle bayram ola / ne böyle ayrılıklar /ne böyle sevda ola /ne böyle ayrılıklar /nenni nenni ha nenni"
Ve Zümrüt abla masal anlatmaya başlıyor:

“Bir var idi, bir yok idi”
...
Bir tarafta "iydikum mubarek" , bir tarafta "bayramınız kutlu olsun" yazıyor.
Program Kerkük vakti için yatsı ezanı ile mola veriyor.

Yatsı ezanı eşliğinde görüntüde "İstanbul"...
İstanbul, yar olan diyar İstanbul. Zoruyla, sıkıntısıyla, çilesiyle bile emanet şehir, can-şehir olan İstanbul. Boğazıyla, camileriyle, kız kulesiyle, deniziyle, martılarıyla, gemileriyle, gün batımıyla İstanbul... İstanbul, Türkmen televizyonundaki görüntülerde burun kemiklerini sızlatacak kadar coşkun ve daha bir güzel...
Sonra çocuklarla görüşmeler yapılıyor.
-Adın nedir?
-Meryem
-Bize ne hazırladın?
-Biz Türkmeniz
Bütün çocuklar hep bir ağızdan, "Türkmen eli"ni söylemeye başlıyor.
Sonra başka bir kız çocuk:

"Kalanın dibinde bir taş olaydım"
Evet, türkü söylüyor şirin Türkmen çocukları... Neredeyse hepsi söylenilen türkülere eşlik de ediyor.
-İndi yavru çocuklar, akıllı olanları, sessiz duranları alacağım görüşmeye... gel bala gel! evet, sen ne hazırladın bize?
Kalk ayağa bala!
...
Ağzına sağlık!
Bir küçük ara verelim, bir nefes alalım... sonra programımız devam edecek.
Program bu şekilde devam ederken, mikrofonu ilkokul yaşlarında kendi küçük ama yüreği büyük bir delikanlıya uzatıyor sunucu Hüseyin abi...
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
...
-Evet, hep birlikte alkışlıyoruz arkadaşımızı. Adınızı öğrenebilir miyiz?
-Mehmet.
Bir delikanlı... Adı Mehmet. Bayram için hazırladığı şiir; İstiklal Marşı. Şimdi bu yazıyı okurken pek çok şeyi düşünürken şu ayrıntıyı da düşünelim istiyorum; kaçımız İstiklal Marşı'mızın bu kadarını bir seferde ezbere okuyabiliyoruz?! Sorum yalnız çocuklara değil, hepimize...
Bayram neş'esi içinde, aynı zamanda “bayramlar muhasebedir” düşüncesiyle yazmaya başladım. Bir paylaşım olsun diye... Görülenleri, duyulanları, izlenenleri sizlere de bildireyim diye... Türkmen kardeşlerimizi, Türkiye'yi... diğer kardeş ülkeleri, dindaş ülkeleri... Çocukları, bayramı... Türkçe'yi, anadilimizi... Hepsini birlikte, yeniden ve bıkmadan bir daha düşünelim diye...
*Bu arada Çocuk Bahçesi Özel'den aktardığım bölümlerin hiçbirisinde tercüme yapmadığımı belirtmeliyim. Cümleleri ve konuşulan dili aynen aktardım.

Çarşamba, Ocak 25, 2006

“Kerkük Kürt bölgesine verilirse Irak gider”

MGK Genel Sekreteri Yiğit Alpogan, PKK’nın Kuzey Irak’taki liderlerinin yakalanarak Türkiye’ye teslim edilmesini istedi. Kerkük konusunda da uyarıda bulunan Alpogan “Kerkük Kürt bölgesine verilirse Irak gider” dedi.
Alpogan, Washington’da Rice’la görüştü.

Salı, Ocak 24, 2006

Iraklı eski Baas üyeleri yeniden örgütleniyor

Can HASASU,(DHA)
24 Ocak 2006
Irak’ın eski Baas partisi, Saddam dönemini ve işgal sonrası partinin askeri rolünü değerlendirmek üzere bir araya gelme hazırlığında. Partililer, şubat ayında başkent Bağdat’ta düzenlenmesi beklenen, Irak’taki kesimleri bir araya getirmeyi amaçlayan Ulusal Birlik Kongresi öncesi durum değerlendirmesi yapmak istiyor.
Londra’da Arapça yayımlanan El Hayat gazetesinin haberine göre teşkilat, bu amaçla düzenlenecek gizli hazırlık toplantısına partiden 60’lı ve 70’li yıllarda ayrılan eski üyeleri de davet etti. Gazetenin ’güvenilir’ olarak tanımladığı kaynaklarına dayandırdığı bilgilere göre, partililer meşru savunma haklarından taviz vermemekle birlikte, yaşanan bazı aksaklıkları da reddetmiyor.
2009 yılında yapılacak Irak parlamento seçimleri için şimdiden kolları sıvayan Baas partisi, önümüzdeki dönemde kendini meşru bir zeminde temsil etmeyi amaçlıyor. Gizli tutulan toplantıyı güvenli bir Arap ülkesinde gerçekleştirmeyi planlayan hazırlık heyeti, Amerikalıların veya Iraklı siyasi partilerin konuyla ilgili bilgilerinin olup olmadığı konusunda herhangi bir açıklama yapmadı.
MEZHEP ÇATIŞMASI BAAS PATİSİNİ RAHATSIZ EDİYOR
İsminin açıklanmasını istemeyen Baas üyeleri gizli değerlendirme toplantısı sonunda yayınlanacak olan bildiride Irak’taki mezhep ayrılığından kısmen Saddam Hüseyin’in sorumlu tutulacağının sinyallerini verdi. Üyelerin büyük bir çoğunluğu partinin 90’lı yılların başında ilan ettiği ’dini hamle’nin mezhep çatışmasını körükleyen en önemli etken olarak görüyor.
Bu dönemde Batı’ya karşı ’İslami bir cephe’ oluşturmaya çalışan devrik Irak lideri, kendi el yazısıyla ülke bayrağına ’Allah-u Ekber’ ibaresini ekledi ve ülkenin birçok kentinde devasa camiler yaptırdı. Saddam, dini hamlenin ideolojisini şekillendirmeleri amacıyla Sünni din adamlarında oluşan özel bir kadro oluşturmuştu.

Pazar, Ocak 22, 2006

Irak zaten bölünmez


RUBAR SENDİ
Herkes kendi yerinde ve safında "Irak'ın taksimine hayır" diyor. Herkes toprak bütünlüğünün korunması çağrısında bulunuyor. Öyleyse nereden çıkıyor bu suçlamalar? Madem ki herkes bu konuda mutabık, bu suçlamaların altında ne yatıyor? Irak'ın bütünlüğü ve bu konudaki yerli yersiz çağrıların amacı ve hedefi, belli bir siyasetten başka bir şey değildir. Bütün taraflar, sempati ve halk önünde sağduyulu görünmek amacıyla siyasi meşruiyetini bu slogandan geçirmeye çalışıyor.

Cumartesi, Ocak 21, 2006

Irak'ta Şii-Kürt koalisyonu mu?


Murat Yetkin
Seçim sonuçları Irak'taki bölünmeyi durdurabilecek mi? Kürtlerin ve İran'ın eli güçlendi mi?

Irak'taki 15 Aralık seçimlerinin sonuçları, ülkede nüfusun çoğunluğu oluşturan Şiilerin kontrolünde olmayan bir hükümetin kurulamayacağını ortaya koydu. Böylelikle İran'dan sonra komşusu Irak'ta da Şii kontrolünde bir yönetim kurulmuş olacak.

Irak Seçim Sonuçları – Savaş Bitmedi

Irak seçimlerinin kesin resmi sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte, sonuçlara göre siyasi dengeler ve tehlikeler belirgnleşmeye başladı.

Seçimleri kazanmasına karşın, tek başına iktidarı kontrol edebilecek sandalye sayısına ulaşamayan Şii’leri koalisyon zorlukları ve pazarlıkları bekliyor. Şii Birleşik Irak İttifakı listesinin kazandığı 128 sandalye, Ocak seçimleri sonucu 146 sandalyeden düşüklük olmuştur.

Aynı düşüklük Kürt listesinde de görülmektedir. Aralık seçimleri sonucu, 75 sandalye sayısından 53 sandalyeye düşen Kürtler Bakanlıklar ve başbakanlık pazarlıklarıyla iktidarda etkili olmaya çalışacaklar.

Ocak seçimlerini boykot eden Irak Uzlaşım Çephesi Sünni’ler ise beklentilerinin altında ve seçim ihlalleri iddalarıyla kazandıkları 43 oy ile siyasi sürece diğer elleri silahlı girecekler.

Tek başına iktidar olma şartı toplam sandalye sayısının 2/3 oranına tarafların hiçbirinin ulaşamaması hükümet kurmayı zorlştıracaktır. Bugünkü seçim sonuçları, sünnilerin de katılmasıyla Irak’ın siyasi dengelerini daha da netleştirirken, hükümet kurulmasını da zorlaştıracaktır.

Bu sonuçlar ayrıca Irak’ın bütünlüğüne de zarar verebilecektir. İktidarı tek başına kontrol edemeyen Şii’ler kendi bölgelerinde Kuzeydeki özerkliğe benzer bir idareyi tercih edebileceklerdir.

Siyasi sürece boykotu kaldırarak katılan sünniler, diğer taraftan yabancı güçlerin Irak’ı terk etmesi talebini direnişle göstermeye devam etmektedir. Nitekim seçimlerin hemen ardından saldırılarda ciddi bir artış gözlenmiştir.

Ciddiye alınacak siyasi güç kazanan sunniler, tarihi sebeplerle de Irak üzerinde büyük iddası bulunan bir grup olarak Siilerle girdikleri hükümet pazarlıklarına rağmen istikrarsızlığı körükleyecek ve bütün ortadoğuya yayılması tehlikesi bulunan Şii-Sunni çatışması da Irak’ı bekleyen diğer ciddi bir tehlike olarak karşımıza çıkmaktadır.
Savas NURETTIN

Cuma, Ocak 20, 2006

Irak seçimlerinin kesin sonuçları açıklandı

A.A.
Irak seçim kurulu, 15 Aralık'ta yapılan ikinci genel seçimlerin kesin sonucunu açıkladı.

Seçim kurulunun açıklamasına göre, Şii partileri 275 sandalyeli mecliste 128 milletvekilliği kazandı. Şililer, bu sayıyla salt çoğunluğu sağlayamadı. Sünni partileri yeni Meclis'te 55 sandalye alırken, Kürt partileri 53 sandalye elde etti. Şii partilerinin “Birleşik Irak İttifakı”, ABD ordusunun işgalinden sonra, bir yıl önce Ocak 2005'te yapılan ilk genel seçimlerdeki oy oranını tutturamadı. Şiiler, Ocak 2005'te 146 milletvekilliği elde etmişlerdi. Sünnilerin partileri ise 15 Aralık genel seçiminde Ocak 2005'e nazaran oylarını artırdı. Sünni “Irak Uyum Cephesi” 44, diğer Sünni parti “Salih El Mutlak Koalisyonu” 11 milletvekilliği kazandı. ABD ordusunun işgaline direnen Sünnilerin büyük bölümünün katılmadığı 15 Aralık seçimlerinde, “direniş unsurlarından” 17 kişinin milletvekili seçildiği bildirildi.

YOL

"1"
Irak’taki Secimler ve Referandumun Biraktiklari

Degerli Turkmen Kardeslerim

Irak’ta Ocak ve Ararlik 2005’te yapilan secimler ve Anayasa referandumu Turkmenler bakimindan onemli siyasi deneyimler olmustur.

Bu secimlerin sonucuna bakildiginda matematiksel kayiplarimiz oldugu gorulecektir. Buna ragmen millet olarak birlik icerisinde hareket etmis olmak, kenetlenip ITC’ni desteklemek ve buna benzer bir cok kazanimlarimiz olmustur.

Ancak matematiksel sonuclar, ulke karar ve yonetim mekanizmasinda esas alindigi icin belirleyicidir.

Lozan anlasmasi sirasinda BM, o zamanki adiyla milletler cemiyeti bolgedeki nufus ve etnik yapiyi arastirmak uzere gonderdigi delegasyon raporuna dayanarak, etkisi gunumuze kadar uzanan politikalarin esasini olusturdugu orneginde goruldugu gibi bir toplumun hayatiyat arz eden konusudur.

Bu derece onemli siyasi gelismelerde hangi politik ve idari ciddiyet ile hareket ettigimizi gozden gecirmemiz gereklidir.

(Turkmen yoneticileri arasinda herhangi bir karsilastirmadan ve menfi/musbet degerlendirmelerden uzak) Ocak secimlerinin sonuclarini bir tek yoneticiye mal ederek, yakin zamanda beklenen referandum ve Aralik secimlerine baskan degisikligi ile gitmek, secimler farkli sartlarda da yapilacak olsa idi olumsuz etkileri olurdu. Ocak secimlerine dogru Turkmen kurultayi ile baslayan, toplumu donemin ITC baskanina yonlendirip daha sonra yapilacak baskan bir degisiklikle yeni bir baskana yonlendirme hareketi ve ustelik bunun 1 yil aralikla yapilmasi toplumda bolunmelere ve tedirginliklere yol acmistir.

Secmen egitim ve bilgilendirme toplantilarinin ve programlarinin onemi, uygulandigi secmenlerin bulundugu bolgelerdeki sonuclardan anlasilmaktadir.

Turkmenlerin, Irak’in yeniden yapilanmasi ve sekillenmesi surecinin baslamasiyla birlikte, yeni doneme uygun gerekli ve genel duzenlemelere gitmemesi de secim ve referandum sonuclari uzerinde etkili olmustur; Turkmen siyasi ve kulturel kurumlari yoneticilerinin gerekli tecrübe, siyasi birikim ve tahsile sahip olmalari daha olumlu sonuclar yaratacagi tartisilamaz.Soz konusu baskan ve yöneticilerin özellikle, ister Irak veya Arap ulkeleri isterse Turkiye ve Avrupa ulkelerinde faaliyet gosteren kuruluslarin, bulundugu ulkenin dilini bilmesi en onemli etkendir. Bulundugu ulkenin sivil kuruluslari, devlet kurum ve meclisleriyle irtibat halinde bulunmasi, iletisim kurabilmesi ve gelismelere bagli olarak kamuoyunun aydinlatilmasi, gerekli girisimlerde bulunulmasi ve bunun gibi cok onemli ozelliklere haiz olmasi sarttir.

Her toplum icin gecerli diger kurallar elbetteki Turkmenler icin de gecerlidir. Toplumuna baglilik. Toplumunun menfaatlerini once gorebilmek, dogru politikayi uretmek ve sonra da uygulayabilmek siyasi ve hayati varligin idamesi icin sarttir.
Toplum menfaatlerini kendi menfaatlerinin(ozellikle maddi) ustunde tutmak gibi kurallar da ciddi anlamda once uygulanabilmeli sonra da ihlali durumunda gerekli cezai yaptirima tabi tutulabilmelidir.

Saygilarimla
Savas Nurettin

Salı, Ocak 17, 2006

Kerkük'te PKK'nın bürosuna saldırı


A.A.
Irak'ın Kerkük kentinde, maskeli ve silahlı kişiler, bir seçim merkezi ile terör örgütü PKK'nın bürosuna yarım saat arayla saldırı düzenledi. Saldırılarda 2 kişi öldü. Polis yetkilisi Ferhat Talabani'nin verdiği bilgiye göre, ilk saldırı yerel saatle 07.00'de Irak Bağımsız Seçim Komisyonu'nun bürosuna yapıldı. İçeri giren 4 silahlı adam, büroda çalışanlara rastgele ateş açtı. Saldırıda bir yetkili ölürken, bir kişi yaralandı. Polis yetkilisi Ahmet Hamavardi, bundan yarım saat sonra, seçim merkezinden bir kilometre uzaklıkta bulunan terör örgütü PKK'nın bürosuna 4 silahlı kişinin ateş açtığını; saldırganların bir kişiyi öldürdüklerini, 2 kişiyi yaraladıklarını söyledi. Hamavardi, saldırganlardan ikisinin otomobilden ateş açtıklarını, ikisinin de araçtan inerek büroya giren parti yetkililerine ateş ettiklerini anlattı. Talabani, polisin her iki saldırıyı da aynı grubun düzenlediğini tahmin ettiğini söyledi. Kerkük'te bugün ayrıca yol kenarına yerleştirilen bombanın patlatılmasıyla 2 polis yaralandı.

Pazartesi, Ocak 16, 2006

Idam edilen Türkmen Liderlerini Aniyoruz


Idam edilen Türkmen Liderlerini Aniyoruz
Nurettin Karakaplan'in anilarindan


1980 yili Ocak ayinin 16’sinda Türkmen toplumunun milli mücadelesinin öncülüğünü yapmakta olan dört Türkmen lider, panarabist dikta rejim tarafından tutuklanarak idam edilmişlerdir.

Liderlerimizi rahmetle anıyoruz.

Türkmen liderlerin infazı öncesi verdikleri bilgiye göre Dr. Rıza Demirci işkenceye götürüldükten sonra geri dönmemiştir.

Dört liderin herbirinin kendine göre yetenekleri vardı.
Mısalla ilkokulu müdürü (1955) Nurettin Ali Tevfık’in oğlu Dr. Necdet Koçak doğuştan bir liderdi.
Eğitim, fikri gelişme ve gençliğe verdiği önemle bilinirdi.

Dr Necdet Koçak’ı, adını en az duyduğumuz Türkmen dava adamı Adil Şerif ile birlikte iken taniştım.

1969 yılında, Baas rejiminin iktidarı döneminde, adımızın Irak gazetesinde Türkmen teşkilatı mensupları şeklinde yayınlanınca yurt dışına kaçmamız uygun görülmüştü.

Bağdat’tan , Musul üzerinden trenle Ankara’ya vardığımda ilk defa Türkmen lider Dr. Necdet Koçak ile tanışma fırsatım olmuştu.

Adil Şerif benden bir kaç gün önce Lübnan üzerinden Ankara’ya varmış ve beni karşilamak üzere toplanmışlardı.

O gün Ankara Bahçelievlerde Züheyr Sarıkahya’nın evinde toplandık. Dr. Fazıl Demirci, Dr. Ümit Akkoyunlu, Celal Sorani, Şahab Bayatli, Nezmi Şengül ve birçok değerli Türkmen kardeşim bulunuyordu.

Daha sonraki günlerde kendileriyle çok özel ve anlamlı bir toplantıda bulunma fırsatım oldu.
Dr. Necdet Koçak’ın Maltepe’deki evinde katıldığım toplantıda ise Acar Okan, Dr. Ömer Öztürkmen, Albay Kemal Ergeç( general Abdurrahman Ergeç’in amcazadesi) , Mehmet Erbil de bulunuyordu. Hepsi çok değerli, Türklük davasına gönül vermiş dava adamlarıydı.

Benim şahsen yakınlığım Adil Mehmet Şerif’le idi. Acar Okan’nın idaresinde bir andiçme töreniyle birlikte teşkilat yemini ettik.

1960 yıllarında birlikte başlayan çalışmalarımız bu yeminle daha da güçlenmiş ve sonraki yıllarda da devam edecekti.

İkamet almak üzere işlemler yapılırken Dr. Necdet Koçak’ın tavsiyesi üzere Karakaplan soyismini aldım.

Ankara'da kaldığım süre içerisinde Dr. Necdet Koçak’ı daha yakından tanıma fırsatım olmuştu. Tanismak üzere gittiğimiz yerlerden Ankara’da geniş bir çevre edindiğini, saygı duyulduğunu ve sevildiğini görmek bana ve daha sonra anlatacağım arkadaşlarıma büyük bir güç ve moral olmuştu.

Adil Şerif’in ise Kerkük’te verdiği mücadele Türkmen tarihinin altın sayfalarıdır. Öyle ki 1962’de Rejim tarafından Samara şehrine sürgün edilmistir.
Genellikle intikam hareketinin başını çekiyordu. Eylemlerin planlamasından hazırlanması ve tatbikatına kadar bizzat ilgilenirdi. Katıldığı tek eylem de benimleydi. Bize göre daha yaşlı olmasına karşılık çok cesurdu.

Allah kendilerini müebbet gönlümüzde valolmalarını nasip etsin.

Allah Rahmet Eylesin

Nurettin Karakaplan

Necdet KOÇAK'a Mektup


Sevgili Necdet,
"Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük" diyordun.
Gerçekten öyleymiş. Irkdaşım, arkadaşım, dostum ve eşim Necdet, şahadetinin 18'den 19'uncu yıla dönüşünde, ülküdaşlarm, can kardeşlerin Türk Ocaklılar, benden seni anlatmamı istediler. Seninle ilgili bir şeyler anlatmak benim için çok zor. Nereden başlayıp, ne kadar anlatmalıyım? Her şeyi söyleyemem. Çünkü, sen yaptığın her harekette mensup olduğun toplumu düşünüyordun ve biliyorum ki; hayatın boyunca gördüğün, hissettiğin, yaşadığın, fiilen yaptığın her eylem, o toplumu yüceltmek, layık olduğu ortamda yaşatmak içindi. Sorumluluk duygusunu bir an bile terk etmedin. Rüyalarında bile bu problemi çözmenin yollarını arıyordun. Kişiliğine nakşettiğin bu tarzda, kendin için istediğin hiçbir şey yoktu. Seni kayıtsız, serazat anlatmak güzel; gerçeklerin bir kısmını ayıklayarak anlatmak zor ve üstelik maksadı da yarım bırakacak, ama ne yapayım ki çaresizim; senin millî sorumluluk duygun bende de var. Evet Necdet, bu bir başlangıç olmalı. Şimdi senin de bizimle beraber olduğunu düşünüyorum; beni, bizi anladığını çok iyi biliyorum. 7 Nisan 1939'da Kerkük'te köklü ve itibarlı bir ailenin kızı Lütfîye Hanım ile eğitimci Nurettin Bey'in üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldiğinde, ailen ilk erkek çocuğun sahibi olmakla gurur duymuşlardı. İlkokula başladığın gün baban "Bugün ne yaptınız?" diye sorduğunda, "Bayrağımızı ve marşımızı öğrettiler." demiştin. Baban ise asıl gerçeği, millî kökünü, mensubiyetini, Türk dünyasını, Türkiye'yi bir daha hiç unutamayacağın bir şekilde sana anlatmıştı. Böylece ilk öğretmenin baban oluyordu. Türklük heyecanıyla başlayan okul yılların ortaokul ve liseyi bitirmenle hitam bulduğu bir anda, Kerkük'te Türklüğünü haykırmış ve tutuklanmıştın. Bu hadiseden sonra ailen senin başka bir memlekette okumana karar vermişti. Ankara'ya üniversiteye girmek üzere geldiğin ilk gün ne yaptığını, daha sonra bana anlatıyorsun: "1958 yılı sonbaharıydı. Çankırı Caddesi'nde Kerküklü arkadaşlarla kalacağım eve geldim, biraz dinlendikten sonra yürüyüşe çıktım. Ayaklarım beni, kubbesiyle dikkatimi çeken Etnografya Müzesi'nin yanındaki Türk Ocağı'na götürdü. Merdivenlerden çıktım, aralık bir kapıdan ışık sızıyordu.Kapıyı çaldım. İçeriden tatlı-sert bir ses geldi. "Otur bakalım delikanlı, nereden geliyorsun?" dedi. Türklüğü bütün gerçeğiyle bilen ve duyan sevgili ve sevimli Galip Erdem Ağabeyimizi bulmuştum. Bu, benim için büyük bir şanstı. Bu, içimi coşturan tertemiz duygulara sahip bir grup arkadaşla tanışmamın ilk adımıydı" diyordun. 1958'de Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi birinci sınıfını Fen Fakültesi'nde (FKB) okuyoruz. Bazı profesörlerimizin ders notlan eski Türkçe dediğimiz Arap alfabesi ile yazılmış.Bu notları, Arapçayı çok iyi bildiği için Türk alfabesine aktarıp bütün FKB öğrencilerine dağıtan Makine Bölümü öğrencisi Kerküklü bir arkadaşımız var; o sensin... Bizlere o sıralarda Kerkük'te Irak Hükûmeti'nin Kürtleri azmettirerek yaptırdığı korkunç katliamı, Albay Ata Hayrullah ve nice önder Türkün yollarda sürüklenerek, parçalanarak şehid edildiklerini anlatıyordun. Bizler alılıyorduk, Türkiye belki anlıyordu... Daha sonra üniversiteyi bitiriyor, fakültende kalarak master ve doktara tezlerini veriyor ve 1970fde memleketine dönüyor, Bağdat Külliyeti Hendese Üniversitesine öğretim üyesi olarak giriyor, Ankara'da başladığın- doçentlik tezini orada veriyorsun. Daha sonra profesörlük tezini hazırlamaya başlıyor, üniversitede verdiğin derslerin dışında bir de kendi derslerini hazırlıyorsun ve tezini takdim ediyorsun. Profesörlük tezin rektörlükten olur aldığı halde Baas Partisi ilim merkezine (!) takılıyor. Bağdat'ta bulunduğun yıllan, Irak Türkleri için son derece sıkıntılı ve çileli geçen yıllan çok iyi hatırlıyorum. Türk çocuklarım üniversitede, hatta lisede bile okutmak istemiyorlardı. Kerkük mahalli TV ve radyosundan bir saatlik Türkçe yayın kaldırılıyor, Türkçe eğitim yapan ilkokullar ve Türk Kültür Merkezi "kapatılıyor, Kardaşlık Kulübü ve neşir organı Kardaşlık Dergisi, Baas Partisi yandaşlarına zorla devrediliyor, karı koca memur olanlar Kerkük dışına biri kuzeye biri güneye tayin edilerek aileler parçalanıyor, yüzlerce yıllık Kerkük şehrinin ismi El- Temim yapılıyor, cadde ve sokakların ismi değiştiriliyor, Türklerin arazileri reform bahanesiyle yok pahasına istimlâk ediliyor, nüfus sayımında Türk ailelere kendilerini Arap kaydettirmeleri için baskı yapılıyor, yeni doğan çocuklara Arap ismi vermek için nüfus idaresince baskı uygulanıyor, Kerkük çevresine kurulan 100-200 hanelik pek çok siteye Kürtlerin ve Mısır'dan devşirilen Arapların iskânı sağlanıyor, şehrin Türk dokusu bozuluyor, buraya yerleşenlere ayrıca maddî destek sağlanıyor, Türklerin Araplarla evlenmesi için masrafları devletçe karşılanacak teşvikler uygulanıyor, tam bir baskı ve asimilasyon politikası yürütülüyordu. Bütün bunlardan daha vahim olarak, Irak Türk toplumunun önde gelenleri ve aydınlan çeşitli bahanelerle tutuklanıyor, işkence görüyor, zindanlarda çürütülüyor, yıllarca kendisinden haber alınamıyor, önemli bir kısmı idam ediliyor veya izi kaybediliyordu. Bütün bunlarla nasıl kahrolduğunu, nasıl isyan ve mücadele ettiğini çok iyi biliyorum. Biliyorsun ki, akademik kariyer yapman için seni zorlayan bendim. Tanrı biliyor, sana "Bu meseleyi aramıza sokma" demiyordum, ancak biraz daha itidalli bir ortamda mücadeleni yürütmeni istiyordum. Gördüğüm ise, senin 2-3 saatlik bir uyku ile toplumuna hizmette bulunma iradendi. Çevrendeki arkadaşların çelişkiye düşmelerine, hele hele birbirlerini yermelerine imkân vermeyen kararlı, fakat yumuşak üslûbunla bu işi en iyi yapan lider konumunun farkındaydım, ama bu işin Irak dışında da yapılabileceğini düşünüyordum. Sen ise meselenin odak noktasının Kerkük olduğunu, dışarıda kalınarak çözüm üretilemeyeceğini söylüyordun. Senin dediğin oldu ve haklı çıktın. Irak'ta kalmak zordu, riskliydi ve nitekim hayatına maloldu; ama meselenin kıblegâhı halâ Kerkük. Ne yazık ki, bu defa senin yerin doldurulamıyor. Bir avuç hemşehrinin ne kadar çok bölündüğünü, birbiriyle çekiştiğini, bu yüzden çözüm üretemediğini ruhunla izliyorsun ve muzdarip oluyorsun. 22 Mart 1979'da tutuklandın. On ay nerede olduğunu bilemedik. Çok kısa zamanda o ülkede hukuk, adalet, mahkeme, savunma ve insan hakları, insanlık adına hiçbir değer bulunmadığı açığa çıktı. On ay sonra 16 Ocak 1980 günü ilk ve son görüşmemizde her zamanki gibi vakurdun, idam edileceğini biliyordun ama dimdiktin, yıkılmamıştın. Seni son dakikalarında bile yalnız bırakmayan gençlere "Hiçbir şey değişmesin, doğru olduğunu bildiğiniz yolda devam edin, söyleyin arkadaşlara korkmasınlar, ben kimsenin adını vermedim, ağaç budandıkça göverir, bu dava yerde kalmayacaktır." öğüdünü veriyordun. Aynı görüşmede," ağacın özünde de kurt var." demiş ve eklemiştin" 27 gün önceki mahkemede beni ihbar edenlerin isimlerini verdiler ve "Sen bu toplumun liderisin, bir isim listesi vereceğiz, bu listede tanıdıklarının karşısına işaret koyarsan kurtulursun, senin için pek çok devletin teşebbüsü var, görevine iade edip göz önünde bulundurmamızı istiyorlar, aksi halde idam edileceksin" dediler. Ben listeyi görmek istemiyorum, siziniftira ettiğiniz gibi vatana ihanet etmedim, bu vatana ihanet etmedim, bu vatana ihanet etmem, sadece Türküm ve Türklerin de öz memleketlerinde herkes gibi bütün haklarına sahip olmalarını istiyorum" demiştin. Almadan vermesini bilen bir lider olarak son sözün hala kulaklarımda: "Ağaç budandıkça güverir." Ben de 18 senedir bu güvermeyi " başkasını karalamadan işini yapacak" bir lideri bekliyorum. Şehitler cennetindeki ruhun şad olsun Necdet.
Ayten Erdem KOÇAK

Cumartesi, Ocak 14, 2006

2006''ya Girerken Kerkük-KKTC Hattı ya da Çağdaş Sakarya

Ümit Özdag


Zor bir yıla giriyoruz. Zor bir yıl olan 2005 yılından daha çetin geçecek bu yıl. İçten ve dıştan Türkiye''ye yönelik yoğun saldırılar artarak sürecek. Türk devleti ve milletinin direnç gücü kırılmaya çalışılacak. Her birimiz, değişik siyasal görüşlere mensup olmakla birlikte "Ne Mutlu Türk''üm diyene" şeklinde haykıran herkes, süreç içinde ve farklı tekniklerle kullanılarak, bıkkınlık, bitkinlik ve dirençsizlik noktasına sürüklenmek istenecek. Bütün bu uygulamaların amacı Türk milletini dirençsiz teslim almaktır. Bu psikolojik operasyonlara direnen aydınlar, politikacılar, gazeteciler, karalanacak, iftira atılacaktır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin milli devlet olarak kalmasını arzu eden aydınlar ve politikacılar arasında ihtilaf çıkarılmak, milli güçler bölünmek istenecektir. AB tuzağı ile devlet adım adım teslim alınırken, Türk toplumu her geçen gün biraz daha uyanmaktadır. Uyanan toplumun hukukunu savunmak için örgütlü bir mücadele içine girdiği görülmektedir. Türkiye''nin her yerinde değişik adlar altında milli dernekler kurulmaktadır. Bu derneklerin bugün için etkisiz oldukları, önemsiz oldukları anlamına gelmemektedir. Bu dernekler etrafında her geçen gün büyüyen hareketli kitle süreç içinde mali kaynaklarını oluşturacak, daha etkili eylemler geliştirmeye başlayacaktır. Bu derneklerin önemi bugün için eylemlerinde değil, bilinç uyanışını ortaya koymasındadır. Milli derneklerin kuruluşu, mevcut siyasal partilerin ne yazık ki milli meselelerde halka önderlik edememesinin, milli endişeleri giderememesinin bir sonucudur. 2006 yılı içinde milli tansiyon yükselirken Türk milleti eğer partiler bugün ki içe dönük, etkisiz ve silik politikalarına devam ederler ise milli sivil toplum kuruluşlarının önderliğinde ayağa kalkacaklardır. Milli tansiyonu yükseltecek konuların başında Kerkük gelebilir. Kerkük''te geriye sayım başlamıştır. 2007 içinde yapılacak sahte referandumdan sonra Kerkük Barzani''ye teslim edilecektir.Kerkük''ü savunamayan bir Türkiye''nin Hakkari''yi savunamayacağını daha önce ortaya koymuştuk. Şemdinli''de yaşanan olaylarda bunun somut göstergesidir. Kerkük''ü savunmak, Barzani''yi Kerkük''ten defetmek, Türkiye''nin savunulmasıdır aynı zamanda. Kerkük konusunda Türkiye Cumhuriyeti devletine ne yazık ki hakim olmuş olan teslimiyetçi zihniyete güvenmek mümkün değildir. Milletin, Kerkük''ün savunmasını tekrar ele alırken, çağdaş Sakarya olan Kerkük-KKTC hattının KKTC ayağında diktiği bayrağa tekrar sarılmasının vakti gelmiştir. Kerkük-KKTC hattından geri itilecek bir Türkiye''nin geri çekilmeye zorlanacağı hat Mersin-Iğdır hattı olacaktır. Milletin ayağa kalkmasında en önemli görev Türk aydınlarına düşmektedir. Bir milletin aydın gücü direndikçe o millet direnir. "Ellerimizi siyasetle kirletmek" istemiyoruz gibi bir bahanenin arkasına sığınan aydınların eğer "elleri kirlenmez" ise milli vicdanları ve kimlikleri kirlenir. 2006 kolları sıvamanın zamanıdır. Dilerim Türk milleti için "kutlu" bir sene olur.
Milletine ve nesl-i atîye tavsiyem şudur ki, sinesinde yetiştirerek başına geçireceği kişilerin kanındaki ve vicdanındaki cevher-i asliyeyi tahlil etmekten bir an feragat etmesin.
Kemal ATATÜRK

Pazartesi, Ocak 09, 2006

Bir Gizli Kahramani Daha Kaybettik

BASSAGLIGI
Toplumlarin ayakta kalmasi, guclenmesi ve varligini idame ettirmesini saglayan idareci kisilikler vardir. Bunlarin bir kisminin fotograflari ve adlarina heryerde rastlamak mumkundur. Kendileri hakkinda surekli konusulur ve duyumlar alinir.
Ancak bir de gizli kahramanlar vardir ki ne resimlerini gorursunuz ne de haklarinda konusulur.
Bunlardan bir tanesini, gectigimiz gunlerde kaybettik. Degerli dava adami, Turkmen hareketine Universite yillarindan katilmis, 30 yillik bir mucadele gecmisine sahiptir. Irak'ta rejimin yikilmasiyla da bu mucadelesine devam etmistir.
Cok degerli dava adami, Tabutlari Turkmeneli bayragina sarilmayi hakkedenlerden mimar Abbas Denden'e Allahtan rahmet, ailesi ve dava arkadaslarina da bassagligi diliyoruz.

Çarşamba, Ocak 04, 2006

Barzani ve Talabani ortak tavır belirledi


BARZANİ: KERKÜK KONUSUNA BÜYÜK ÖNEM VERİYORUZ
Barzani, son günlerde gerçekleşen yeni Irak hükümetini kurma çalışmalarında Dava Partisi lideri ve Başbakan İbrahim Caferi’nin tekrar Başbakanlık koltuğuna geçmesi konusunda, "Caferi Şii İtilaf Listesi üyesidir. Buna onlar karar verecek ve onların belirlediği kişiye de saygı duyacağız" diye konuştu.

Irak'ta hükümet pazarlığı Sünni cepheyi bölüyor

Radikal
Irak'ta Kürt ve Şiilerle pazarlığa oturan Sünnilerin bir kanadı ortak hükümete yeşil ışık yaktı. Retçi Sünniler: Siz vatan hainisiniz

Pazartesi, Ocak 02, 2006

Seçim istikrar değil karmaşa getirdi

Son Irak seçimlerinin öncekilerden daha önemli olması, ulusal birliği somutlaştıracak bir parlamento oluşturulmasıyla sonuçlanması, ülkeyi istikrara ve güvene götürmesi öngörülüyordu. Gelgelelim beklentiler boşa çıktı, hatta tam tersi sonuçlar ortaya çıktı.
Bağdat ve ana kentlerin sokakları şu an bu seçimlere ve sonuçlarına karşı dev gösterilere sahne oluyor. Seçimleri denetlemekten sorumlu yüksek komisyon, sandığa hile karıştırmakla suçlanıyor ve Irak'ın bütün kentlerinde olmasa da en az yarısında seçimlerin tekrarlanması isteniyor. Nezih bir demokrasinin parçası olarak gündeme getirilen son seçimler, farklı mezhep ve ırklarıyla bütün Iraklıları yeni bir işbirliği sürecine sokacak bir uzlaşı ortamının doğması yönündeki umutları diriltmişti. Zira ilk seçimleri boykot eden Sünniler boykotlarından vazgeçmiş, siyasi çalışmaya katılmış ve seçim sandıklarına akın etmişti. Dahası, direniş güçleri ateşkese bağlı kaldı, seçim merkezlerine, polis karakollarına ve Irak ulusal muhafızlarına saldırmadı. Ebu Musap El Zerkavi'nin lideri olduğu Irak Kaide örgütünün ateşkese uyması ve bugüne kadar Şii bölgelerinde binlerce sivilin canını alan bomba yüklü araçların frenlenmesi dikkat çekiciydi. Bu durum direniş ve şiddet eylemlerine hükmeden merkezi bir otoritenin olduğu anlamına geliyor. Demek ki direniş bağlamında işler gelişigüzel seyretmiyor. Dahası direniş otoritesinin Sünni siyasilerin seçimlere girmesini desteklemesi ve yeni parlamentoyu Irak'ın Arap kimliğini silmek ve federasyon adı altında bölünme sürecini sürdürmek isteyen mezhepçilere ve ırkçılara bırakmamak için alan açması söz konusu. Son seçimler krizi çözmeyip aksine yeni krizler yarattığı gibi hiç kimsenin altı ay önce tasavvur etmediği yeni bölünmeler ve koalisyonlar yarattı. Kim Felluce kentinin vurulması ve halkının başına yıkılması emirlerini vermekle övünen Dr. Allavi'nin Sünni partilerin gözünde kahraman olacağını ve seçim sonuçlarına karşı çıkan 40 parti ve oluşumu içeren koalisyona liderlik yapacağını düşünebilirdi? Yine Sadr hareketi ile İslam Devrimi Yüksek Konseyi arasında ciddi boyut alan anlaşmazlığın Sünni ve laik partilerle mücadelede sağlam bir koalisyona dönüşeceğini kim tasavvur edebilirdi. Oysa Felluce halkı Sadr ve hareketiyle dayanışma içine girmişti; Allavi hükümeti ve El Hakim grubuyla çatışması sırasında yanında savaşmaya gönüllüydü. Geçen ocak ayındaki seçimlerden sonra Dr. İbrahim Caferi tarafından bakanlıkların oluşturulması, Şii ve Kürt koalisyonları arasındaki anlaşmazlıklar sebebiyle üç ay sürmüştü. Acaba halihazırdaki tabloyu ve söz konusu bölünmeler ve hile suçlamalarını önümüze koyarsak yeni Irak hükümetinin kurulması kaç ay alacak? (Londra'da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, başyazı, 28 Aralık 2005)

Irak Başbakanı Caferi: Kerkük yeni hükümetin işi


İhsan DÖRTKARDEŞ, (DHA)
Irak Başbakanı İbrahim Caferi, petrol kaynakları nedeniyle Kerkük’teki durumun normalleştirilemediğini söyledi. Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri ve bölgesel Kürt yönetimi başkanı Mesud Barzani ile yaptığı görüşmeyi değerlendiren Caferi, görüşmede Kerkük konusunun gündeme geldiğini belirtti.
Başbakan İbrahim Caferi, Kerkük’ten Saddam Hüseyin döneminde göç ettirilen Kürtlerin evlerine dönmesini öngören Irak Anayasası’ndaki 58’inci maddenin uygulanma görevinin yeni kurulacak hükümete ait olacağını ifade etti. Caferi şöyle dedi:
"58’inci maddenin a, b ve c fıkraları Kerkük kentinin ihtiyaçlarını kapsıyordu. 2005 yılında bu yapılmadı. Kerkük için yapılması gereken her şey gelecek hükümete kaldı. Biz Kerkük’le ilgili Hamit Mecit Musa başkanlığında bir komisyon oluşturduk. Belli bir bütçe hazırladık. Bütçe, Ekonomi Bakanlığı’na gönderildi ve kabul edildi. Bu komitenin Kerkük’ten göç ettirilenlerin dönüşü için çalışma yapması kararlaştırıldı. Komisyon için 50 milyon dolar ayrıldı. Bu komisyonun, çalışmaları sonucunda bir proje sunması gerekiyor. Komisyon işlerini geciktirdi. Biz bir yazıyla kendilerine ’Bu parayı almaya niçin gelmiyorsunuz?’ dedik. Gelen cevapta bu gecikmenin Kerkük’ün içişlerinden kaynaklandığını ve bunun bakanlar kurulu ile bir ilgisinin olmadığı yazıldı. Kerkük meselesinin çözüme kavuşturulması konusuyla ilgili 58’inci maddenin c fıkrasını, kurulacak yeni hükümet uygulayacak."