Cuma, Mart 17, 2006

Irak savaşının zamanlaması doğru




Saddam'la kendi seçtiğimiz bir zamanda karşılaşmak mantıklıydı. Kimse savaşın başasını görmüyor: Bir diktatör devrildi

17/03/2006
Oliver Kamm
Üç yıllık deneyimle söylenebilir ki, siyasetçilerin Irak'la ilgili gerçekleşmemiş öngörüleri, sıkıcı ve cesaret kırıcı. Charles Kennedy, "Savaş dev boyutlarda mülteci krizi yaratır" diye ısrar etmişti. Kendilerine açılmış bir savaşla diktatörlerine açılmış bir savaş arasındaki farkı ayırt eden Iraklılar, Kennedy'yi haksız çıkardı ve göç etmedi. Shirley Williams da, Hindistan ve Pakistan'ın Keşmir sorununu çözmek için görüşmelere başlamasından hemen önce, "Önleyici vuruş doktrinini Pakistan veya Hindistan ötekine karşı kullanabilir, tehdit altında hisseden her devlet buna başvurabilir" dedi.
George Galloway ise ABD Senatosu'ndaki konuşmasında kendi savaş anlayışını övmüştü. Galloway, "Saddam bir yeraltı sığınağına saklanacak son insan" diye düşünüyordu. Irak'ta bir rejim değişikliğini savunanları bir açıklama yapmak zorunda bırakmak 'Düşmanım sen konuş' demekten başka bir şey değil. Gerekli hamleleri yapmakta gecikmek, belli sonuçlar doğurur. Saddam'ı düşürmememiş olsaydık, Irak bugün sükûnetten çok uzakta olacaktı. Birçok kişi Irak'ta kitle imha silahlarının bulunamamış olmasının Batı'nın siyasetinin işlediğine işaret olarak yorumluyor. Aslında Irak'ın Batı'nın taleplerini yerine getirme yetisi gittikçe azalıyordu ve şimdi çok az savaş karşıtı bunu teslim ediyor. Saddam BM müfettişlerine denetim izni vermeyi sadece askeri tehdit yüzünden kabul etti. Saddam rejiminin yayılmasını önlemek, komşu ülkeler ve uçuş yasağı olan bölgelere durmaksızın asker konuşlandırmayı, ekonomik yaptırımları pekiştirmeyi, Saddam'ın yarattığı korku ve yolsuzluklarına karşı koyabilecek güçte denetimi ve Fransa ile Rusya'nın desteğini gerektirecekti. Hans Blix'ten yetenekli veya Jacques Chirac'tan bile daha yoğun ahlaki değerlere sahip kişilerle bile sonuncusunun sağlanması imkânsız olurdu. Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesinden sadece ABD ve Britanya'ya güvenilebilirdi. Savaş karşıtlarının Londra'daki 7 Temmuz patlamalarından Irak savaşını sorumlu tutmaktaktaki çevikliğini hatırlayın. Utanılacak bir şekilde, sırt çantalarının üzerine 'Blair'ın bombaları' yazan posterler yayımlandı. Britanya'daki savaş karşıtları, Saddam rejiminin yayılmasını engelleyen savaşın başarılarını kendi istedikleri gibi yansıtıp bedelini olduğundan hafif gösterdi. Savaş karşıtı İslamcılar ve Leninistler bile onlara göre daha 'kaçamak' davrandı. Gerçi onlar da kendilerini 'Britanya veya ABD karşıtı' yerine 'savaş karşıtı' diye niteledikleri için içten davranmamakla suçlanabilir.
Büyük bir riskten kurtulduk İşgalin hataları çok: Ertelenen seçimler, yetersiz güvenlik, aşınan altyapı, Ebu Garib'deki işkencelerden memnunmuş gibi görünenler ve çok sayıda sivil Iraklı ile askerimizin ölmüş olması. Ama, Saddam rejiminin BM kararlarını ihlal ederek hayatta kalmasına izin verseydik, bunun sonuçları katıksız bir facia olurdu. Irak'ta cihatçıların barbarlığına yem olmuş hilekâr bir devletin en kötü şey olacağı düşüncesi doğru. Ama terörizmin Irak'a Batı'nın Saddam'ı düşürmesiyle geldiği düşüncesi tamamıyla tarih dışı. Saddam terörü finanse ediyordu ve İslamcı gruplara kitle imha silahlarına sahip olmanın yolunu açıyordu. Bu feci senaryolara rağmen çok açık gelişmeler var. Artık büyük bir riske katlanmak zorunda değiliz: Yasaklar rejimi yürüten, petrol satışlarının gelirini parayı kitle imha silahlarına yönlendiren piskopat bir despot. Irak'ta kitle imha silahlarının bulunmamış olması inanılmaz bir istihbarat hatasıydı, neyse ki artık Saddam'ın sözüne güvenmek zorunda değiliz. Bradford Üniversitesi'den profesör Graham Pearso, 'istiflenmiş silahlara dair istihbaratın yanlış yorumlanması' ile ilgili "Saldırgan bir devlette, istiflenmiş silahların bulunması ulusal stratejinin bir parçası olmak zorunda değildir. Çünkü, saldırgan devletlerin stratejileri misilleme yapmak üzerine değil, biyolojik ve kimyasal silahları kendi istedikleri zaman kullanmak üzerine kuruludur" diyor. Saddam'ın elinde kimyasal ve biyolojik silahları üretebilecek tüm imkânlar mevcuttu. Irak'ta anayasal bir düzen kurma çabamızın başarılı olacağının garantisi yok. Ama, Iraklıları teokratik ve totaliter Baas rejimine karşı desteklemezsek, emin olalım ki kendi ve korumak zorunda olduklarımızın güvenliği zarar görür. En azından Saddam'la kendi seçtiğimiz bir zamanda karşılaşmış olmanın avantajına sahibiz. (14 Mart 2006)