Salı, Temmuz 18, 2006

K. IRAK, PKK ve Sınır Ötesi Harekât

Şanlı Bahadır Koç, ASAM - Haziran 2006
......
Iraklı Kürtler ABD’ye neredeyse tamamen muhtaçken, gidecekleri başka bir yer yokken, Washington niye onlara güçlerinden, sayılarından ve haklarından fazla ilgi gösteriyor olabilir? ABD, Kürtleri hep kendisine bağımlı olmaya mahkûm, gerektiğinde bölgede kendisine bazı imkânlar yaratan, hasım ülkeleri baskı altında tutmasına yardım edebilecek, İsrail üzerindeki baskıyı azaltabilecek bir araç olarak görüyor olabilir. Washington ayrıca bu yolla kendisine yardım edenlerin ödüllendirileceğini göstermek istiyor olabilir. ABD, Irak’tan ya da daha fazla ülkeden toprak alarak kurulacak bir Kürdistan’ı hedefliyor mu bilinmez ama, bu seçeneği stratejik bir ihtimal olarak tartıyor ve hazır tutuyor olabilir. Amerikan yönetiminin içinde bu konu tartışılmıyor olamaz. ABD şimdilik “Kürt sorununun” çözülmeden “öyle kalmasını” kendisi için en doğru tercih olarak görüyor olabilir. Bu belirsizlik ABD’ye bölgedeki ülkelere karşı birçok stratejik imkânlar sunabilir. Şu aşamada bir Kürt devletinin kurulması ya da bu ihtimalin kapanması ise ABD’ye değişik sorumluluklar ve bedeller yükleyebilir (ilkinde Kürtleri koruma zorunluluğu, ikincisinde ise onları bir kez daha “ortada bırakmanın” ahlaki sorumluluğu).
ABD şimdiye kadar PKK konusunda hem yapabileceğinden hem de işgalci olarak sorumluluğunun gereği yapması gerekenden çok daha geride bir görüntü vermiştir. ABD’nin bu konuda ağır ve umursamaz olmasının nedenleri arasında Irak’ta yeterince askerinin olmaması, 1 Mart nedeniyle Türkiye’yi cezalandırma güdüsü, K. Iraklı Kürt gruplarla arasını bozmaktan kaçınma isteği, PKK’yı İran ve belki de Suriye’ye karşı kullanma beklentisi, PKK’ya karşı hareketi Türkiye’den gerçekten önemli bir şey (İran?) isteyeceği zamana kadar bekletmeyi tercih etmesi, PKK’nın askerî varlığına devam etmesini kendi çıkarları için uygun görmesi, PKK’yı bölgede önemli bir araç olarak görmesi, Ankara’nın Washington’u harekete geçirecek kadar güçlü uyarı ve inandırıcı tehditlerde bulunmayışı gibi nedenler sayılabilir.
ABD’nin PKK konusundaki tutumu kabul edilemeyecek kadar zayıftır ve bazı komplo teorilerinin daha fazla ifade edilmesine neden olmaktadır. ABD’nin PKK konusundaki gevşek tutumunun kendisine bir bedeli olmalıydı. Bu olmadan Washington’un terör örgütüne karşı anlamlı bir adım atmayacağı bir süredir bellidir. Bu arada ABD’nin PKK ile ilişkisi ile ilgili değişik spekülasyonlar yapılmaktadır: Onunla görüşüyor, onu yönlendiriyor, ona yeteri kadar kesin tavır almıyor, ona kayıtsız, onun hakkında ne yapacağına karar veremiyor, onunla uzaktan anlaşıyor, onun varlığını kendisi açısından avantaj görüyor, onu İran ve Suriye’ye karşı kullanmak istiyor / kullanıyor.
Türk medyasının önemli kalemlerinin, Amerikalı muhataplarından ABD’nin niye PKK’ya karşı bir şey yapamayacağına dair duydukları argümanları yazdıktan sonra, bunların ne kadar inandırıcı olduğunu sorgulamamaları anlaşılır değildir. Örneğin, “PKK'ya yönelik bir harekâtın kuzeyi de istikrarsızlaştırabileceği” endişesini anlamak zordur. Iraklı Kürt gruplar içinde PKK, hem Türkiye’ye karşı oynayabilecekleri bir “kart” hem K. Irak’ta kendi otoritelerine karşı bir tehdit hem de Türkiye’nin müdahalesine neden/bahane olabilecek bir problem kaynağıdır. Ne PKK’ya karşı yapılacak bir askerî operasyon ne de Iraklı Kürtlere haklarının ötesinde verilenlerin azaltılması, bu grupları ABD’ye karşı tavır almaya yöneltecektir. PKK’nın ABD’ye karşı askerî olarak tavır alması düşünülemez. K. Iraklı Kürtlerin de ABD’ye karşı gelme, onu istememe veya ona destek vermeme gücü yoktur.
İran’ın PKK-PJAK’a karşı, son dönemdeki faaliyetlerini olduğundan büyük göstermekte çıkarları olduğu doğrudur. Paradoksal şekilde, Iraklı Kürt gruplar da, bu durumun Türkiye’yi İran’a yaklaştıracağını (ve dolayısıyla ABD’den uzaklaştıracağını) umarak İran’ın Irak topraklarına yönelik askerî eylemlerini abartmak isteyebilirler. Ayrıca, İran’ın Türkiye’ye teslim ettiği PKK’lıların, örgüt tarafından kaçırılmış gençler olduğu iddia edilse de, ABD’nin o kadarını bile yapmadığı görülmektedir. Örneğin, ABD kontrolündeki Musul’da olduğu düşünülen Osman Öcalan burada Türk gazeteciler tarafından bulunurken ABD’nin kendisinden haberdar olmadığı düşünülemez.
PKK’ya karşı sınır ötesi bir askerî harekât, genelde söylenenin aksine, düşünülmesi gereken son adım değildir. Askerî güç kullanma tehdidi dış politikanın entegre bir unsurudur: Bazı anlarda önemi artmakla beraber zaten her zaman masada olmalıdır ve bu durum karşı taraf(lar)a hissettirilmelidir. “Diğer çözüm yolları bittikten sonra müdahale edebiliriz” demek, aslında “hiçbir zaman müdahale etmeyeceğiz” demektir. Güç kullanma tehdidi, güç kullanımı ve diplomasi, birbirinin alternatifi değil beraber kullanılması gereken araçlardır ("coercive diplomacy"). ABD Büyükelçisi Wilson’un “akıllıca” bir fikir olduğunu söylediği, PKK’ya karşı sınır ötesi bir askerî harekâtın gerekliliği, maliyeti, en uygun şekli ve zamanlaması gibi önemli konular Türk kamuoyunda hak ettiği ölçüde ayrıntılı ve özenli tartışılmamıştır. K. Irak’taki PKK varlığına karşı askerî müdahalede bulunmak bu örgütle mücadelenin kalemlerinden biri olabilir. Bu tür bir harekât, sorunu tek başına çözecek değildir. Harekâtın ciddi siyasi, diplomatik ve ekonomik maliyetleri olabilir. Harekâtın askerî açıdan riskleri de bulunabilir. Irak’taki Amerikan askerî varlığı ve Türkiye’nin AB süreci böyle bir harekâtı zorlaştıran etmenlerdir.
K. Irak ile ilgili aşağıdaki askerî seçeneklerin olduğu düşünülebilir:
1) Önemli hiçbir somut adım atmadan, sadece retoriği yükseltmek. Ama karşı taraf blöfü görür ve tehditlerin gereği yerine getirilmezse bu bir devletin en önemli araçlarından biri olan inanılırlığa zarar verebilir.
2) Sınıra asker yığmak, “bağırarak değil ama göstererek” harekâta hazırlanmak.
3) Irak hava sahasına girip çıkmak.Bir süre sonra ABD uçakları gelip devriye gezmeye başlarsa, tatsız ve tehlikeli gerginlikler yaşanabilir.
4) Hava bombardımanı : Bunun için hedefler ile ilgili ileri derecede istihbarat gereklidir (yerleri, sayıları, değerleri, başarı yüzdesi, karşı tarafa ne tür bir zarar verilebileceği). Böyle bir harekât kendi belirlediğimiz bir tarihte ya da ABD’nin İran ve Suriye’ye dönük olası bir harekâtından hemen sonra ve dolayısıyla Türkiye’yi durdurma veya eleştirme şansının en az olacağı bir zamanda düşünülebilir.
5) Sınırdan içeri sınırlı (20-30 km) bir harekâtta bulunmak, güvenlik şeridi oluşturmak ve sonrasında, eğer PKK eylemlerine devam ederse harekâtın devam edeceğini açıklamak. Bu yolla en azından PKK sızmalarını daha kolay engelleyecek coğrafi şartlarda bir şerit oluşturulması mümkün olabilir.
6) Kandil Dağı yakınlarında bir bölgeye sürpriz bir hava indirme harekâtı düzenlemek. Bu seçenekte, ilk başta inilecek bölgenin güvenliğinin nasıl sağlanacağı, geriye nasıl dönüleceği ve lojistik önemli sorun olabilir. Ayrıca bu seçenek dışarıdan abartılı ve ABD’ye meydan okuma şeklinde algılanabilir.
7) PKK’ya uymayacağı bilinen bir “kırmızı çizgi” çizmek, teslim olmaları için kesin mühlet vermek, bu gerçekleşmediğinde mekanize birimler ve ağır silahlardan oluşan büyük bir ordu ile Irak’a girmek ve 40-50 bin askerle Irak’ın derinlerine kadar gitmek: Bu da askerî ve diplomatik riskleri yüksek bir seçenektir.
Askerî harekâta karar vermeden önce sorulması gereken temel sorular şunlar olmalıdır: Gerekli mi? Mümkün mü? Nasıl? Amaç ne? Ne zaman ve hangi zamanlama ile? Hangi şiddette? Harekât ile ilgili düşünülmesi gereken diğer önemli noktalar şunlar olabilir:
Çıkış stratejisi (exit strategy): Açıklanmalı mı? “Neyi gerçekleştirdikten sonra çekileceğim?” Kendimiz belirlemeli miyiz? ABD’ye söylemeli miyiz? Neyi gerçekleştirdikten sonra çıkacağım? Çıkış tarihi: “En geç/ yaklaşık/ kesinlikle şu tarihte çıkacağım?” diyeceği bir tarih belirlenmeli mi? Türkiye’nin 1) kendi kafasında, 2) kamuoyuna açıklayacağı, 3) ABD’ye ileteceği bir çıkış stratejisi olması. Hangi amaçlara ulaştıktan sonra geri çekileceğine dair zihinsel egzersiz yapmak.
Türkiye’nin Irak’ta girişebileceği muhtemel bir harekâtta dikkat etmesi gereken noktalar şunlar olabilir:
- Kara harekâtı durumunda Kürt gruplarla işbirliği halinde, onların endişelerini savuşturacak türden bir dil ve davranış şekli ile hareket edilmesi;
- İran, Arap devletleri ve AB’ye Türkiye’nin yayılmacı olmadığı, ama kendi güvenliği ile ilgili kaygıları nedeniyle böyle bir harekete girdiğinin bildirilmesi;
- Hükümetin böyle bir harekâttan önce başta muhalefetin geneliyle yakın ve samimi bir diyalog içinde olması, harekâtın kendisinin ve zamanlamasının yaklaşan seçimlerle ilgili olmadığını göstermesi, hükümetle askerî ve sivil bürokrasinin çok yakın çalışması, harekât ile ilgili planların ve niyetlerin gerekmedikçe ve gerektiğinden daha fazla basına sızmaması;
- Harekâtın askerî ve siyasal amaçlarının, önceliklerinin belirlenmesi, ancak koşullara göre bunlarda değişmeler ve sapmalar olabileceğinin unutulmaması;
- Hangi şartlarda, ne şiddette askerî güç kullanılabileceği üzerine zihinsel hazırlık yapılması;
- Bu tür bir harekâtta doğru, ayrıntılı ve zamanında sahip olunan istihbaratın çok önemli olduğu açıktır. En kaba haliyle, nereyi nasıl vuracağınızı biliyor olmanız gerekir. Sürpriz başka önemli bir unsurdur, ancak kolay değildir. Çünkü Ankara’nın harekâttan önce gerilimi artırması ve dolayısıyla ABD, Bağdat ve K. Iraklı Kürt grupları PKK’ya karşı adım atmaya zorlaması gerekir. Ayrıca harekâtın beklenmeden ve dolayısıyla PKK tarafından karşı hazırlık yapılmadan gerçekleşmesi gerekmektedir. Aksi takdirde kamplar dağılıp boşalabilir.
- Vur-kaç terör eylemleri, sabotaj, sivil direniş gibi tepkilerle karşılaşılabileceği ihtimalinin göz önünde bulundurulması;
- Yerli halk ile ilişkilerde çok dikkatli ve hassas olunması;
- Türkiye içinde PKK’nın eylemlerini tırmandırabileceği ve Türkiye’nin iki ayrı cephede mücadele vermek zorunda kalabileceği ihtimalinin göz önünde bulundurulması;
- Harekâtın amaçları, gerekliliği ve maliyetlerinin Türk kamuoyu ile paylaşılması ve piyasaların sürekli bilgilendirmeyle rahatlatılması; Türk medyasının bu amaç doğrultusunda yakın çalışma içinde olunması,
- Bu şartların oluşması gecikirse ya da bölgedeki askerî varlığın ekonomik ve siyasi maliyetleri ağırlaşırsa uygulanacak “B planları”nın olması.
- PKK’ya karşı mücadelede sınırların korunması elzemdir. Havadan, insansız uçaklar, radarlar, kameralar, mayınlar, daha çok sınır karakolu, halkın bilinçlendirilmesi, kademeli karakollar, yollarda kontrollerin artırılması yoluyla sınırın çok daha etkin bir şekilde kontrolü sağlanmalıdır.
Olası bir harekâtın riskleri, maliyetleri, olumsuz yönleri ve gerçekleşebilecek kötümser senaryolar şunlar olabilir:
1) Türkiye-AB ilişkilerini ciddi şekilde etkileyebilir.
2) ABD’nin bilgisi ve onayı dışında olursa bu ülkenin sert tepkisi ile karşılaşabilir. Böyle bir harekât ABD’nin Irak’ta kontrolü iyice kaybettiğinin yeni bir kanıtı ve Bush’un “raconuna atılmış bir çizik” olarak görülebilecektir. Bu tür şeylere çok önem veren Bush orantısız tepkiler verebilir. Washington’un, Türkiye’ye, açık veya gizli olarak, i) Irak’a daha fazla asker sokmamasını, ii) daha fazla ilerlememesini, iii) askerlerini belli süre vermeden/vererek çekmesini istemesi, iv) belli bir süre içinde çekilmezse bazı müeyyidelerle tehdit etmesi gibi ihtimaller bulunmaktadır. Ayrıca Amerikalılar v) Türk gücünü “yanlışlıkla” “dost ateşi” ile vurabilir. vi) Kürt grupları askerî ve psikolojik olarak destekleyebilir. vii) Türk ekonomisi ile ilgili olumsuz gelişmelere kaynaklık edebilir. Eğer ABD yaklaştığını gördüğü harekâtı önceden çok sert bir demeçle, yeni bir Johnson mektubu ile ilişkilerin tamamen kopacağını söyleyerek tehditlerle durdurursa ya da (kara harekâtı halinde) Irak’a girdikten hemen sonra çıkmaya zorlarsa, Türkiye aleyhine ciddi BM kararları çıkarmaya kalkarsa, Türkiye bunları kaldırabilir mi?
3) Ekonomi ve piyasalara olumsuz etkisi olabilir. Piyasalar böyle bir harekâtın Türkiye’nin AB perspektifini belki de kalıcı olarak sona erdireceğini düşünerek panikleyebilir. Bazı spekülatörler, bunu bir bahane olarak kullanmak isteyebilir.
4) Türkiye’nin harekâtı, ne kadar tersini anlatmaya çalışsa da, dünya ve özellikle Arap kamuoyu tarafından, yayılmacı, Musul ve Kerkük üzerine eski hak iddiası üzerine inşa edilmiş bir hareket olarak görülebilecektir.
5) PKK Türkiye’nin içinde eylemlerini tırmandırabilir ve sivillerin hedef alınacağı büyük bombalama eylemlerine girişebilir. Harekât PKK ’nın popülaritesini ve mağdur görünümünü artırabilir.
6) Türkiye’deki Kürt vatandaşların harekâta karşı muhtemel tepkileri ise ilgisizlik, destek, kabullenme ve radikalleşme şeklinde gerçekleşebilir. Ama en azından kısa vadede en yüksek ihtimal harekâtın Türkiye’nin içinde Kürt milliyetçiliğini körüklemesidir.
7)Böyle bir harekât, kısmen beraber hareket etseler de aralarında önemli farklılıklar olan K. Iraklı Kürt grupları birbirine daha da yaklaştırabilir. Iraklı Kürt grupları bağımsızlık yönünde şevklendirip, bağımsızlığın şart olduğu konusunda kararlılıklarını artırabilir.
8) Harekât, Türkiye’deki Kürtler ile K. Iraklı Kürtler arasında yakınlaşma, dayanışma, özdeşleşme gibi dinamikleri harekete geçirebilir.
9) Hükümet siyasi, ekonomik ve askerî nedenlerle istekli olmayabilir. Hükümet, askerî bir harekâta ordunun etkisi artabilir endişesi ile bakabilir. Parti içindeki Kürt kökenli ve liberal milletvekilleri, “AB ile ilişkiler koparsa söylemimiz, halka anlatacağımız hikaye ne olacak” diye endişe edenler harekâta karşı olabilirler.
10) Uzun vadede harekât Türkiye’ye duyulan şüpheyi artırarak, onun güvenlik problemlerini ağırlaştırabilir.
11) Türk ordusunun kendisi bile böyle sonu açık, amaçları muğlâk ve değişken, kontrolden çıkma riski olan, zayiat verebileceği bir harekât konusunda çok istekli olmayabilir.
Harekâtın olası getirileri: Başarılı bir harekât, 1) çok sayıda PKK teröristinin öldürülmesi veya yakalanmasını sağlayabilir.
2) Türkiye’nin teröre karşı “vurulmayı bekleyen bir hedef” olmadığı ve savaşı düşmanın evine taşıyacağını kanıtlaması terörle mücadelede en önemli unsurlardan biri olan inandırıcılığını artırabilir. Türkiye, terörle mücadelede gerektiğinde "deli" olabildiğini göstermelidir. Yoksa her adımda rasyonel olunursa adım adım kendimizi istemediğimiz noktada bulabiliriz. Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı Kürt olan bir Bağdat’tan, Türkiye açısından anlamlı bir harekât izni çıkması çok zordur.
3) Hemen değilse zaman içinde, işin ciddi olduğunu, Türkiye’nin şiddete “pabuç bırakmayacağını” anlayarak taleplerini ve yöntemlerini yumuşatabilir.
4) Dolaylı olarak, Türkiye’nin Irak’ın parçalanmasına, Kürt devletine veya ona yakın ya da ona yol açacak gelişmelere izin vermeyeceğini ve bu konuda elinden gelen her şeyi yapma kararlılığını ortaya koyabilir. Türkiye’nin askerî varlığı, Kürtlerin devlet kurma hayallerini rafa kaldırmalarına, “başka bahara ertelemelerine” neden olabilir. Kısa ve kesin bir başarı Türkiye’nin kendisine ve ordusuna olan güvenini tazeleyebilir.
5) Türkiye, güçlü, sınırları ötesinde etkiye ve güç projeksiyonuna sahip bir görüntü çizebilir.
6) Ankara, ABD’nin canını sıkacak ve onun hayatını zorlaştıracak adımlar atabileceğine karşı tarafı ikna etmedikçe PKK konusunda ABD’nin anlamlı desteğini alabileceği kuşkuludur. ABD bu konuda bir adım atacaksa bile bunun karşılığında “büyük şeyler” isteyecek gibidir.
6) Kısa, kesin, kolay ve maliyetsiz bir başarı piyasalara olumlu doping yapabilir.
7) Türkiye’nin harekâtı, diğer komşu ülkelerin bilgisi ve hatta onayı ile onlarla koordineli şekilde gerçekleşebilir. Bu noktada Türk diplomasisinin Arap Birliği gibi kurumları, İran ve Suriye gibi komşu ülkeleri ve Iraklı Şii ve Sünni grupları, harekâtın sınırlı, sorumlu ve şeffaf olduğuna ikna ederek desteğini alması ya da en azından, sessiz kalmalarını sağlamayı denemesi gerekir. Bu gruplara, harekâtın Irak toprak bütünlüğüne halel getirmek bir yana onu sağlamlaştırmayı amaçladığı anlatılmalıdır. “Sizin bir şey yapacak durumunuz yoktu. Yeterince bekledik. Daha fazla bekleyecek halimiz kalmadı. Biz dostuz. Kimsenin toprağında gözümüz yok. Kalıcı değiliz. İşimiz bittiğinde çekileceğiz. Sizi sürekli olarak bilgilendireceğiz” mesajı verilmelidir. Ayrıca harekâtın Irak Kürtlerinin Türkiye’nin bu ülkenin bütünlüğüne verdiği önemin ciddiyeti konusunda eğer varsa şüphelerini azaltacağı söylenmelidir. Bunu söylemenin başarmaktan kolay olduğu doğrudur ama yine de denenmesi gerekir.
8) Türkiye, Avrupa’ya kendisinde olmayan askerî güç ve bunu kullanma iradesi gibi özellikleri olduğunu kanıtlar.
……