Salı, Ağustos 28, 2007

Maliki Kerkük sözünden dönmek zorunda kalacak

"Sünni blokunun hükümetten ayrılması sonrası Kürtlerle koalisyon yapan Maliki, Kerkük referandumunu engellememe sözü verdi. Başbakan, Kerkük'ün tek bir millet veya mezhebe ait olmadığını anlamalı"
28/08/2007
ABDUZZEHRA ERREKABİ
(Arşivi)Irak işgalinin mezhepçiliği ve faşizmi derinleştirdiği doğru. Ayrıca işgalle birlikte gelen veya zaten içeride bulunan bazı gruplar, işgalin yapılandırdığı siyasi etkinliklere katılmaları sonrası hukuki ve ahlaki açıdan meşruiyet kazanmadı. Bu durumun, iç savaşa giren Irak toplumunun çözülmesine önemli katkısı oldu. Ne var ki mezhepçilik ve faşizm, Maliki hükümetinde zirveye çıktı. Bu yönetim, başka grupları alçaltıcı hükümetinden uzaklaştırdı; sonrasında işgalin çirkin hedeflerine boyun eğilerek, mezhepçi Şii partileri Davet ve Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi'yle, Barzani ve Talabani'nin gruplarının faşist ve ayrılıkçı Kürt partileri arasında, mezhep temelli ve faşist bir koalisyon kuruldu. Bazı gözlemciler Kürtleri bu iki Şii partisiyle koalisyona götüren etkenleri sorguluyor. Bu partiler Şiilerin çoğunluğunu temsil etmiyor; zira, Sadr akımı, Fazilet Partisi ve bazı küçük ve bağımsız Şii grupların yanı sıra, İyad Allavi'nin grubuyla bağlantılı Şiiler de var. Maliki'yse bir yandan parlamentodaki çoğunluğunu korumak için Kürtlerle koalisyon yaparak ablukadan kurtulmaya, diğer yandan Sünni Uzlaşı Cephesi'ne alternatif olacak ancak hiçbir varlığı bulunmayan Sünni güçlerle ilişki kurmaya çalışıyor. Bu bağlamda Maliki'nin Kürtlerle, Sünni Uzlaşı Cephesi ve diğer Sünni gruplara karşı kendisiyle koalisyon kurmaları karşılığında yaptığı 'anlaşma'yı dile getirmek istiyoruz. Maliki, Kerkük'ün Kuzey Irak'taki Kürt oluşumunun kapsamına alınmasına yol açacak 140. maddenin hayata geçirilmesini engellemeyecek. Kentin Kürt Yönetimi'ne katılması Kürtlerin stratejik hedefi; Kürtler, bu petrol zengini kenti almaya çalışıyor. Böylelikle kuzeydeki Kürt oluşumu, kendisine ekonomik güç verecek büyük bir üssü ele geçirecek. Genelde Irak'ta ve özel olarak da Kerkük'teki şartların, durumu Kürtler lehine değiştirdiği şüphesiz. İşgalden bu yana büyük bir demografik değişim yaşanıyor. Kürtler Saddam döneminde tehcir edildikleri gerekçesiyle, Kerkük'e korkunç sayıda Kürt çekiyor. Önceki dönemin istatistikleri, kentin Türkmen çoğunluğa sahip olduğunu, Kürt, Arap, Asuri ve Keldanilerin sonradan geldiğini ortaya koyuyor. Dolayısıyla Kerkük, Saddam'ın Araplaştırma hamlesine rağmen Türkmen olarak kaldı. Kürtler zulme uğradı ama Türkmenler de öldürme ve tehcir gibi uygulamalara maruz kaldı; milletlerini değiştirmeye zorlandı. Bir Türkmen ancak, 'Araplığa geçince' kentinde ev sahibi olabiliyordu. Türkmenler kültürel ve siyasi haklardan da mahrum bırakıldı. Hiç kuşkusuz Kürtler Maliki'yle kara kaşı kara gözü için koalisyon yapmadı. Bu koalisyon. Maliki'nin kısa vadede 140. maddenin uygulanmasını engellememesini öngörüyor. Kürtlerin böyle bir anlaşmayı, Maliki'nin devirdiği İbrahim Caferi hükümetiyle imzalayamadığı söylebilir. Caferi ikinci kez başbakan adayı olduğunda, bu anlaşmayı reddetmişti. Kürtler de Caferi'nin adaylığına karşı çıkmıştı. Kürtlerin bu vetosu, Caferi'nin 140. maddenin uygulanmasını engellemesine misillemeydi. Fakat Kürtlerle bu tür bir anlaşma, iç ve bölgesel birçok sebepten ötürü başarı sağlayamaz. Ayrıca, Kerkük Türkmen kimlikli olsa bile, hiçbir Türkmen bu kentin sadece Türkmen kenti olduğunu söylemeye cesaret edemez. Araplar, Türkmenler, ve Asuriler Kerkük'ün bir Irak kenti olduğunda hemfikir. Siyasete giren dinci Şii gruplar da dahil Şiiler, ihanet sayılacak tarihi ve stratejik bir ahmaklık yapamaz. Bunun en basit örneği Sadr akımı ve Fazilet Partisi gibi dinci Şiilerin, siyasete katılmalarına rağmen 140. maddenin uygulanmasını reddetmesi.
(Katar gazetesi Raye, 23 Ağustos 2007)