Salı, Kasım 29, 2005

Irak Seçimleri: Almanya'daki Seçim Merkezleri











büyütmek için tıklayın

12. Türk Dünyası Gençlik Kurultayı Sonuç Bildirgesi


19 Kasım 2005
İstanbul
......................
12. Türkmeneli’ndeki mevcut işgal sonucunda Kerkük ve Telafer’de uygulanan etnik temizliğe işaretle; Irak’ta yapılan her türlü seçim ve sayım’ın uluslararası gözlemcilerin nezaretinde yapılmasını talep eder. Son bir yıldır devam eden Telafer Soykırımını şiddetle protesto eder. İşgalci ve işbirlikçi tüm kuvvetlerin Türkmeneli sınırlarını derhal ve şartsız boşaltmalarını talep eder.

Pazartesi, Kasım 28, 2005

Talabani ‘işbirliği’ dedi, KYB yalanladı


Irak Devlet Başkanı ve Kürdistan Yurtseverler Birliği lideri Celal Talabani’nin, Türkiye ile terör örgütü PKK konusunda işbirliğine hazır olduğu bildirildi. KYB’nin Türkiye temsilcisi Galali ise bu haberi yalanladı.

Cumartesi, Kasım 26, 2005

Irak Secimi Danimarka Bilgilendirme Toplantilarinin Yapilacagi Sehirler

Irak Türkmen Cephesi Başkanı Dr. Sadettin Ergeç, Başbakan Gül ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal ile görüştü.

Irak Türkmen Cephesi Başkanı Dr. Sadettin Ergeç, Başbakan Yardımcısı ve Dış İşleri Bakanı Abdullah GÜL ile yaptığı görüşmeden sonra Basın mensuplarının sorularını cevaplandırdı.












Irak Türkmen Cephesi Başkanı Dr. Sadettin Ergeç ayrica, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal ile görüştü. Görüşmede Baykal Kuzey Irak'taki Türkmen halkına desteklerini belirtti.

Cuma, Kasım 25, 2005

Türkmenler Türkçede İsrarlı

Aralık ayında yapılacak Irak Ulusal Meclisi seçimlerinin Danimarka ayağında Danca, İngilizce ve Arapça'nın yanısıra Türkçe de kullanılacak.

Türkmenler Türkçeyi Resmi Dil Yapıyor

Türkmenler tarafından Irak'ın resmi dillerinden biri haline getirilmeye çalışılan Türkçenin, Aralık ayı Irak seçimlerinin Danimarka ayağında kullanılmasına karar verildi.

Danimarka Irak Türkmenleri Derneği tarafından Irak yüksek seçim komisyonuna yapılan başvuru, Türkçe konuşan personelin ve diğer matbuat masraflarının Türkmenler tarafından karşılanması şartıyla uygun bulundu. Bu şartları kabul eden Türkmenler, kararın diğer ülkelerde de uyugulanması için Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu Bağdat/merkeze girişimlerde bulunacaklarını belirttiler.

Türkmen seçmenler dikkate alınarak alınan kararın Türkmenleri seçim sandığına teşvik etmesi de bekleniyor.

Irak Yüksek Seçim Komisyonu Danimarka ofisi, Türkmenlerce Arapça'dan Türkçeye çevirisi yapılan seçimlerle ilgili ilk Türkçe bildirisini de yayınladı. Bildirinin, turkmenelitr.blogspot.com, iraqiyoon.com ve kerkuk.net sayfalarında yayınlanması uygun görüldü.

BİLDİRİ
Irak Cumhuriyeti
Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu

Seçim Günleri

2005 Aralık Irak seçimlerine Danimarka’da katılacak Iraklı seçmenlerin dikkatine.

Sizleri Sevgi ve Saygıyla Selamlıyoruz.

Sizlere bildiririz ki, seçimler 13 Aralık-15Aralık tarıhlerı arasında 3 gün sürecektir ve kayıt ile oy kullanma sadece bu üç gün içerisinde gerçekleştirilecektir.

Seçmen, oy kullanmak için geldiği aynı gün seçmen kaydını da yaptıracaktır.
Böylece kayıt ve oy kullanmak için iki defa gelip gitmesine gerek kalmadan aynı gün ikisini de yapabilecektir.

Ayrıca, Kopenhag dışından katılan seçmenlerin, seçim merkezine gidiş-geliş yol /transport masraflarını Danimarka devleti karşılayacaktır.

Sizleri tekrar selamlar, demokratik Irak’ın inşası, anayasal ve yasal haklarınızı kullanmaya davet ederiz.

Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu
Danimarka Ofisi
Müdür
Bella Center - Center Boulevard 5 - Indgang Øst - 2300 København S
Tlf. 32472948 e-mail : information@ocvdk.org

Çarşamba, Kasım 23, 2005

Kerkük'te intihar saldırısı: 21 ölü

23 Kasım 2005
KERKÜK (A.A)Irak'ın kuzeyindeki Kerkük kentinde düzenlenen intihar saldırısında ölenlerin sayısının 21'e yükseldiği, 24 kişinin de yaralandığı bildirildi.
Yetkililer, Iraklı direnişçilerin polisi olay yerine çekmek amacıyla devriye gezen bir polisi ateş ederek öldürdükten sonra düzenledikleri intihar saldırısında ölenlerin yarısını Iraklı polislerin oluşturduğunu belirttiler.
Daha önce konuya ilişkin yapılan açıklamalarda, ölü sayısının 15 olduğu kaydedilmişti.

Kürt devleti için ‘yol haritası’

Kuzey Irak’ta geçen hafta, Kürt devleti kurulması için izlenecek yol haritasının ele alındığı iki toplantı yapıldığı, toplantılara ABD, Kanada ve Hollanda’dan temsilcilerin de katıldığı bildirildi.

Türkmen Yurtdışı Seçim Komisyonu


Bildiri

23 Kasım 2005


Yurt Dışında faaliyet gösteren Türkmen kuruluşları, iraqiyoon.com Türkmen Evi’nde biraraya gelerek Irak ulusal meclisi 2005 Aralık seçimleri ile ilgili bir toplantiı gerçekleştirmiştir.

Toplantıya katılan Irak Türkmen Dernekleri başkan / yoneticileri, ITC yetkilileri ve Türkmen şahsiyetler, sözkonusu seçimlerde Türkmenlerin organize bir şekilde seçime katılmaları ve teşviki amacıyla bir komisyon kurmayi kararlaştirmiştir.

Türkmen Yurtdışı Seçim Komisyonu olarak kararlaştırılan komisyon, yaptığı toplantıda üyelerini tespit ederek bir çalişma planı hazırlamıştır.

Komisyon, toplantılarını net-konferans ile iraqiyoon.com Türkmen Evinde yapmayı kararlaştırmıştır.


Türkmen Yurt Dışı Seçim Komisyonu



İrtibat:

www.iraqiyoon.com
www.turkmenelitr.blogspot.com
info@iraqiyoon.com
secimkomisyonu@gmail.com


Salı, Kasım 22, 2005

Danimarka Seçim Merkezinde Çalışma Başvurusu

Barzani Rüşvet Diktatoryası

Vedat YENERER

Gün geçmiyor ki ipini kopartan Mesut Barzani ve aşireti ile ilgili çarpıcı bir haber çıkmasın. Topladıkları rüşvet ve haraçlar sayesinde dünyanın en zengin aileleri arasına giren Barzaniler, paralarını Türkiye''deki yandaşlarına da akıtmayı ihmal etmiyor.Peki Barzani nasıl bir tezgah kurmuş?Bu tezgah 1990''lı yıllara dayanıyor. Hani Türkiye''nin onu balla ve tereyağı ile beslediği günlere…Hatırlayacaksınız, Zigi March diye çok şişko bir Alman vardı. Yeşiller milletvekili sıfatıyla Güneydoğu''da insan hakları kontrolü yapıp, Türkiye''yi uyararak ahkam keserdi. Bu tip şimdi ne yapıyor biliyor musunuz?Irak''a yollanan yardımları yıllarca Barzani ailesi ile birlikte satıp parayı cebe attığı için Yeşillerden kovulmuş. Şu anda Erbil''de yaşıyor ve bir Kürt kızı ile evlenmiş. March danışmanlık adı altında açtığı bürosunda iş bitiriyor.

Pazar, Kasım 20, 2005

Kopenhag Seçim Merkezi Bella Center


Irak Seçimlerinin Danimarka seçim merkezi Bella Center Kopenhag olarak belirlendi.
Kasım ayının 13-14-15 tarihlerinde yapılması planlanan seçimlerin kayıt ve oy kullanma
işlemlerinin aynı günlerde yapılması kararlaştırılmıştır.

İrtibat : Irak Türkmenleri Kültür Derneği Kopenhag
email : itkfdk@gmail.com

Bella Center
Bella Center A/S
Center Boulevard 5
2300 København S
Adres: Harita

Irak’ta uzlaşma toplantısında kriz


Irak’ta faaliyet gösteren siyasi gruplar, Mısır’ın başkenti Kahire’de yapılan hazırlık toplantısında bir araya geldi. Gergin anların yaşandığı toplantıya, Şii ve kürtlerin çekilmesiyle ara verildi.

ABD, terör örgütü PKK çizgisinde faaliyet gösteren Roj TV’nin kapatılması için Danimarka yönetimini uyardı.

Cumartesi, Kasım 19, 2005

Yurt Dışı Irak Seçimleri


Irak Ulusal Meclisi seçimlerinin yaklaşmasıyla birlikte Türkmenlerin de hazırlık çalışmaları başladı. Yurt dışındaki Türkmenler 'Yurt Dışı Seçim Komisyonu' kurarak hazırlıklarına başladı.
Danimarka'da yapılacak seçimler için Irak Yüksek Seçim Komisyonu da Türkmen Derneği'nin de yer aldığı bir komisyon oluşturarak çalışmalarına başladı. Komisyon ile yapılan anlaşmaya göre 30 Türkmen seçim merkezinde ücretli görev alabileceklerdir. Bundan hareketle Danimarka Türkmen Derneği de bir çağrıda bulundu.

Seçim çalışmalarına başlayan ITC Berlin Temsilciliği de seçimler ile ilgi bir bildiri yayınladı.

Bildiri
Irak Bağımsız Seçim Komisyonu'nun (IECI) gözetimi altında Irak'ın dışında 15.Aralık 2005 tarihinde 14 ülkede (Avustralya, Kanada, Danimarka, Fransa, Almanya, İran, Ürdün, Hollanda, İsveç, Suriye, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, İngiltere ve ABD’de bulunan Iraklıların bu haktan yararlanması için harekete geçti. Yurtdışına heyet göndererek çalışmalar başlanmıştır. Irak Bağımsız Seçim Komisyonu, ülke dışında yaşayan Iraklıların oy kullanabilmesi için Uluslararası Göç Örgütü’nü (IOM) dışında tek başına organize edeceğini açıklamıştır.Seçim aynı günde kayıt ve oy kullanma işlemi yapılacaktır.

Almanya-Berlin'de göreve başlıyan Komisyonla bir toplantı yapan Irak Türkmen Cephesi Berlin Temsilciliği elde edilen bilgilere dayanarak vatandaşlarımızın seçim merkezlerinde ücrete tabi çalışmak istiyen kişilerin , bulundukları ülkelerde Irak Büyükelçiğine ekte sunduğumuz formu doldurarak hemen muracatleri önemle rica edilir. Ayrıca seçimle ilgili adressler ve bütün elde edilen bilgiler yazılı olarak yakın zamannda açıklanacaktır.

Irak Türkmen Cephesi
Berlin Temsilcili
Ganim OSMAN

Cuma, Kasım 18, 2005

Türkmenler, Yurt Dışı Seçim Komisyonu Kurdu


Yurt dışında yaşayan Iraklı Türkmenler, 15 Aralık 2005 taihinde yapılacak Irak Ulusal Meclisi seçimlerine hazırlık ve denetim amacıyla Yurtdışı Seçim Komisyonu kurmuştur.

Bu komisyon ile Irak dışında bir çok ülkede yerleşik Iraklıların da oy kullanabileceği Aralık 2005 seçimlerine Türkmenlerin katılımıının teşvik edilmesi amaçlanmaktadır.

Komisyon, Dünyanın bir çok ülkesinde kurulacak seçim merkezlerinde, Türkmenlerin görevalmasından transport imkanlarına, seçmenlere danışmanlık hizmetinden seçim merkezlerinde gözlemcilik faaliyetlerine kadar bir çok gerekli gördüğü konuyu organize etmeyi amaçlamaktadır.

Yurtdışında faaliyet gösteren Türkmen kuruluş başkan ve yöneticilerinin yanısıra Türkmen şahsiyetlerin de yer aldğı komisyon, toplantılarını net-konferans sistemiyle gerçekleştirecektir.

Komisyon, özellikle muhtemel seçim ihlallerini yakından takip ederek gerekli önlemler almayı ve müdahalede bulunabilmeyi de amaçlamaktadır.
Ocak 2005 tarihinde yapılan geçici meclis seçimlerinde bir çok kural ihlali yaşanmıştı.

Perşembe, Kasım 17, 2005

Türkiye-Barzani ittifakı ve eski bir atama hikayesi

Guler Komurcu
Aksam Gazetesi
guler.komurcu@aksam.com.tr
gulerkomurcu@superonline.com
Dün fikirlerine çok önem verdiğim, önemli bir akil adamla-uzmanla sohbet ettim, söyledikleri kaderinizi bağlıyor, duyduğum analizleri aynen arz ediyorum ey okur;
`Şemdinli ile tetiklenen ve zaten aylardır Güneydoğu'nun değişik bölgelerinde provoke edilerek sergilenen `sokak eylemleri' ya da `açık isyan görüntüleri' yaratma çabası giderek daha büyük dalgalarla ülkede yayılmaya devam edebilir. Büyük Kürdistan planlarının tüm alt cepheleri düşünülerek, tetikleyici figürlerle sahneye konulan bu `sokak eylemleri' Güneydoğu Anadolu ve Ortadoğu için bir dönüm noktasıdır.
Tüm bunlarla beraber Türk halkının bilinçaltı çok ciddi bir propaganda ile şekillendiriliyor. Eşanlı, Türk kamuoyu `Barzani ile ittifak'a sempati duyar hale getiriliyor. Türk kamuoyu `Türkiye himayesinde kurulacak bir Kürt devletine `En doğru çözüm: Türkiye-Barzani ittifakıdır' düşüncesiyle hazırlanıyor. Bunu artık hepimiz biliyoruz ki Washington açısından arzu edilen, Kürt devletinin Türkiye'ye rağmen değil Türkiye'nin himayesiyle-oluru ile kurulmasıdır. Ve şu soru önümüzdeki günlerde giderek çok daha ön plana çıkacak: Irak'ta bir `bağımsız Kürt devleti, acaba Türkiye'nin çıkarına mı olur?'
Son birkaç aylık gelişmelere bakalım, AKP'nin ağır toplarından Diyarbakır Milletvekili İhsan Aslan açıkça `Bizim için en doğru çözüm: Türkiye-Barzani ittifakıdır' düşüncesini dile getirdi. Bu esnada Barzani'ye, Irak Kürdistan Demokrat Partisi Başkanı olarak başta Washington ve Papa-Vatikan olmak üzere `uluslararası devlerce güç kutsanması' yapıldı.
ABD, kendine bölgedeki partneri seçti, dağlardaki dostu Barzani ve Kürtler. Newsweek dergisi birkaç hafta önce açıkça bunu ilan etti, ABD ordusunun, Kürtlerin denetimindeki Kuzey Irak'ta askeri üsler kurma konusunda sessizce ön planlama yaptığını yazdı. Dergi, `ABD, Türkiye'nin arka bahçesinde üsler kurmak için Ankara'nın onayını istiyorsa bu konuda harekete geçmek zorunda kalabilir' diye yazdı.
Sizinle (Güler Kömürcü) CFR (ABD Dış İlişkiler Konseyi) Eylemleri Önleyici- Eylemler Merkezi'nin Direktörü Bay David L. Phillips'in 6 ay önce yaptığı özel söyleşideki ifadelerini hatırlayın, size demişti ki Bay Phillips; "Kuzey Irak'ta kurulacak bir Kürt Federasyonu'na Türkiye'nin karşı çıkmaması lazım. Kürt Federasyonu aslında Türkiye'de ekonominin güçlenmesine, Türkiye'nin büyük abiliğinde bölgenin yeniden dizaynına yardım eder ki Irak'taki gelişmeler Kürt Fedarasyonu'nun kurulmasının yakınlaştığını-kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. 15 Aralık 2005'te de önümüzdeki 5 yılda Irak'ı yönetecek asıl hükümeti belirleyecek olan bir genel seçim yapılacak. Yeni anayasanın onaylanmasıyla da zaten `Kürt Fedarasyonu'na geçit verilmiş olacak.
Büyük devletlerin en büyük zaafı, küçük zannedilenin tesirini hesap edememektir. Yani, Türkiye'de büyük bir devlet olarak zaaf gösterip Barzani ve Kürt Federasyonu'na dair mevcut gelişmeleri daha ne kadar yok sayıp-görmemezlikten gelecek, daha ne kadar farklı tezler belirlemeyecek? Bizler yok edemediğimizi yok sayma cehaleti yapıyoruz, artık Barzani'yi yok saymaktan vazgeçmeliyiz. Gelişen bu son politikalara karşın bizim elimizde anti tezlerimiz - çok taraflı politikalarımız olmak zorunda. Barzani'ye aşiret reisi muamelesi yapmak, kendimizi kandırmaktır. Peki Türkiye'nin Barzani poltikaları ve `bağımsız Kürt devleti, acaba Türkiye'nin çıkarına mı olur?' sorusuna karşı-tezleri, çok taraflı politikaları nedir? Ben bilmiyorum ama hemen olmak-halka yansıtılmak zorunda.
Evet, değerli uzmanımız aynen bunları söyledi. Şimdi hepimizin acilen düşünmesi gereken de budur, Türkiye'nin Barzani poltikaları ve `bağımsız Kürt devleti, acaba Türkiye'nin çıkarına mı olur? `sorusuna karşı-tezi ya da tezi nedir, ne olmalıdır, cevabı bilenlerin bize acilen söylemesi gerekmektedir, yoksa `sokak olaylarına, güdümlü politikalara bilinç altımızı teslim edeceğiz. Bu konuşmanın ardından DYP Lideri Ağar'la sohbet ettik. Dedi ki "Barzani-Türkiye ittifakı dayatmasına karşın bizim tezimiz nedir, maalesef meçhul. Biz daha ne diyelim?
Konunun aciliyetini ve önemini umarım sizlere aktarmayı başabildim ey milli menfaatlerini düşünen okur.
Son olarak, dün konuştuğum bu değerli uzman bana `bugünlerde kulislerdeki `moda' bir tartışmayı aktardı, şöyle ki, `Yıl; 1987. Zamanın Genelkurmay Başkanı Necdet Uruğ sağlık nedenleriyle emekli olmaya kalkınca yerine mevcut kurallar gereği Orgeneral Öztorun'un Genelkurmay Başkanı olması gerekiyor ama Özal, Öztorun'un gelmesini istemiyor, Torumtay'ın Genelkurmay Başkanı olmasını istiyor. Fakat Torumtay `Kuvvet Komutanı' olmadığı için kurallar gereği Genelkurmay Başkanı olamıyor. Bunun üzerine Başbakan Özal da önce vekaletle Torumtay'ı Genelkurmay Başkanı yapıp, vekalet süresinde de Cumhurbaşkanı onayı ile `Kuvvet Komutanı' olmasını sağlayarak ardından `Torumtay'ı asaleten Genelkurmay başkanı' yapıyor. Şimdi... Bu eski olay niye bugünlerde tartışılıyor, neden tekrar güncel bir tartışma konusu haline geldi inanın anlamadım, köylü kızı Kezban olarak benden bu kadar, ben sıradan bir fotoğrafçı olarak resmi çeker aktarırım size. Siz neler olduğunu anladınız mı ey bilen okur?

Çarşamba, Kasım 16, 2005

Barzani'nin ağzından Kürdistan bölgesi


Dunya Gazetesi, 11/11/2005
ÖĞÜTÇÜ'nün GÖZÜYLE UFUK TURU / Mehmet Öğütçü

1 Kasım günü Chatham House'da başbakanı dahil neredeyse tüm kabinesi ile katıldığı toplantıda "Kürt Bölgesi Başkanı" Mesut Barzani, ilginç mesajlar verdi. Arıcılık ve ormancılık konularına ilgisinin altını çizerek başladı konuşmasına. Her yıl en az bir milyon ağaç dikiyorlarmış Kürdistan'ı yeşillendirmek, Saddam'ın tahribatını geriye çevirmek için. Yıkıp yakılan köylerin yüzde 85'i restore edilmiş. 1991 ayaklanmasından bu yana "safe haven" sayesinde Kürdistan'da demokratik kurumları inşa etmek için ciddi ilerlemeler sağlandığını, hatta Irak'ın kalan bölümüne demokrasinin gelmesi için örnek teşkil ettiklerini anlattı.

Yeni kabul edilen anayasa uyarınca mevcut petrol üretiminden gelirin federal hükümete gideceğini (bunun da nüfus ve Saddam'ın tahribatından ne kadar pay alındığına göre dağıtılacağını), yeni keşfedilen yataklara hem iznin Kürdistan hükümetince verileceğini hem de gelirinin bölgede kalacağını söyledi. Erbil ve Kerkük'teki iki ayrı yönetimin ne zaman birleşerek tek bir Kürt yönetimine dönüştürüleceği sorusuna, bunun yakında gerçekleşeceğini, bazı teknik sorunların henüz çözümlenmediğini, halihazırda Kürdistan içi sorunlar yerine Irak'ın sorunlarına öncelik verdiklerini belirterek yanıt verdi.

Irak'ta konuşlu Mücahidin örgütünün İran'a karşı saldırıları, belki ABD'nin İran'ı karıştırma politikasının aracı olabileceği, bu konularda neler yapmayı düşündüklerine ilişkin ise Kuzey Irak'ın hiçbir komşu ülkeye saldırı için "launching pad" olarak kullanılamayacağının altını çizdi. Bana da sabırsızlıkla beklediğim sorum için fırsat yarattı: "Buna Kuzey Irak'taki PKK mevcudiyeti de dahil mi? Türkmenlere yönelik muamele, Kerkük'ün statüsü, ileride bağımsız Kürdistan hedefi ışığında bakılırsa ciddi bir bağımlılık ilişkisi bulunan Türkiye ile gelecek ilişkileri nasıl görüyorsunuz, güven ortamının yaratılması için ne gibi adımlar atmayı düşünüyorsunuz?"

Türkiye'de Kürt sorununun çözümü için askeri olmayan, barışçıl bir çözüm başlarsa tüm gücümüzle destekleriz, diye başladı yanıtına. Ardından, bağımsızlık sözünden korkulmaması gerektiğini, Kürt halkının bağımsızlığa hakkı olduğunu, komşuları tarafından sanki nardan daha alt düzey bir statüde imişler gibi görülmeyi kabul edemeyeceklerini, eşitliğe dayalı ilişki istediklerini de ekledi.

Şurasını söyleyeyim ki, Mesut Barzani bizim basında portresi çizildiği gibi öyle aşiret lideri gibi durmuyor. Ekibi de oldukça güçlü ve etkili şekilde kamuoyu oluşturmayı biliyorlar. Hemen elime "Kürdistan Development Corporation"in bir tanıtım broşürünü tutturdu şirketin başkanı. Türk nakliyecilerinin, inşaat, gıda ve petrol şirketlerinin artan mevcudiyetinden bahsettiler. Benim aklıma takılı kalan, Barzani'nin -hiç kelimeleri çiğnemeden- ağzından duyduğum Kürtlerin (vakti gelince) "bağımsızlık hakkı" ve bu hedef için çalışmanın utanılacak bir tarafı olmadığı ifadesi idi.

Kürtlerin sadece dörtte birinin Kuzey Irak'ta yasadığını, en büyük çoğunluğunun kuzey komşuları Türkiye'de olduğunu, ayrıca Iran ve Suriye'de de kıpırdamaya başladıklarını düşününce önümüzdeki 5-10 yıl zarfında "nereye gidiyoruz" diye kendime sormadan edemedim. Siz ne dersiniz?

Abdullah Gül’e ve Dış İşleri Bakanlığına

(17 Kasım 2005/Yeniçağ)
Ümit Özdağ

Sayın Bakan,

TBMM Bütçe Komisyonunda Dış İşleri Bakanlığı bütçesi görüşülürken yaptığınız konuşmada Türkmenlerle ilgili yaptığınız tespitler utanç vericiydi. Türkmenleri dağınık ve etkisiz olmakla suçladı, seçimlerde yeterli çalışmamakla ve katılmamakla suçladınız. Oysa size düşüne bu değildi. Ben senelerden bu yana Türkmen meselesi ile ilgilen birisi olarak gerek Türkmenleri ve Türkmen Cephesi’ni çok ağır bir şekilde pasif davranmakla suçlamış, eleştirmiş bir kişiyim. Ancak bu eleştirilerimi yaparken şunu da bilmekteyim.
Pasiflikle eleştirdiğim Türkmenler Arap şovenizminin baskılarına Saddam rejiminin işkence ve idamlarına rağmen milli kimliğini savunmuştur. Dilini savunmuştur. Töresini savunmuştur. Yok edilmeye karşı direnmiştir. Özetle Türkmen 80 yıldan buyana milli bir direnç geliştirmiştir. Seçimlerde Türkmenlerin çok büyük bir bölümü Irak Türkmen Cephesi’nin çatısı altında toplanmışlardır.

Sayın bakan,
Türkmenler, bir yandan faşist Barzani ve Talabani’nin etnik temizliği hedefleyen baskısı altında öte yandan “stratejik ortağımız” ABD’nin aşağılama ve dışlamalarına maruz kalarak çok ağır koşullar altında son üç seneyi geçirmişlerdir. Türkmenlere yönelik Amerikan-Kürt baskılarının devam ettiğini sizde biliyorsunuz. Irak’ta seçimlerde böyle bir ortamda gerçekleştirilmiştir.
Seçim demek para ve güvenlik demektir. Irak Türkmen Cephesi seçimden önce parasız bırakılmıştır. Şiiler ve Kürtler gereken parayı el koydukları Irak devletinden ve ayrıca Kürtler Amerikalılardan alırken, Türkmenler kimsesiz bırakılmışlardır. Parasız ortamda gerçekleşen seçim kampanyaları da peşmergelerin baskısı altında gerçekleşmiştir.
Seçim günü bir çok yerde Türkmenlerin oyları sandıkları “götüren” peşmergeler tarafından yok edilmiştir. Bir çok yerde Türkmenlerin oy kullanması için sandık dahi götürülmemiştir. Seçim günü Telafer’in Amerikan uçakları tarafından bombalandığını siz de biliyorsunuz. Bu yüz binlerce insanın yaşadığı ilçeye saat 12’den 16.00’a kadar sadece dört seçim sandığının götürüldüğünü biliyoruz.
Özetle Amerikan kaynaklarına göre 1 milyon 250 bin ( %5) Türk kaynaklarına göre ise 2.5 milyon yani (%10) Türkmenin yaşadığı Irak’ta Türkmen Cephesi’nin ve Milliyetçi Türkmen Hareketinin toplam 100 bin oyunu başka nasıl açıklayabilirsiniz. Şii Türkmenlerin tamamının şii partilere oy verdiğini ileri sürseniz dahi bu
sonuç açıklanamaz.

Sayın Bakan,
Barzani’nin “Atatürk Yetimleri” diyerek alay ettiği Türkmenler üzerindeki baskılar olağan üstü artmıştır. Temmuz 2005’den bu yana adamlarına seçim ve demokrasi dersi verdirdiğiniz Barzani Irak Türkmen cephesi’nin Erbil’deki 1) İl Başkanlığı binasına, 2) Enformasyon Binasına, 3)Güvenlik şirketi binasına, 4)Orta Doğu’daki en büyük matbaa ve binasına, 5)IMTP ve TP Bürolarının bulunduğu binaya, 6)Türkmenevine, 7)Kültür Merkezi binasına, 8)Dispanser Sağlık Dairesine ve 9)Eğitim Dairesine el koymuştur. Türkmen liderlerden Emir İzzet üç yıldan bu yana tutukludur.

Sayın Bakan,
Bu sizin ve hükümetinizin etkisiz politikanızın sonucudur. Barzani şimdi Türkmenleri ezme ve yok etme politikasını Kerkük’e taşımanın hazırlıklarını yapmaktadır. 2007’de Kerkük’ün gözünüzün önünde gerçekleşen etnik temizlik ve Kürtleştirilmesi süreci sonunda yapılacak olan sözde referandum sonrasında Kürt bölgesine hukuken de dahil edilmesi ile birlikte bugün Telafer ve Erbil’de yapılan Kerkük’te de tekrarlanacaktır. .

Sayın Bakan,
Hükümetiniz Habur sınır kapısı üzerinde Türkiye’nin egemenliğini yitirmiştir. Habur kapısını Türkiye değil, ABD-KDP ve PKK üçlüsü denetlemektedir. Irak Türkmen Cephesi’nin bir kitap dahi geçiremediği bu kapıdan (dilerseniz birlikte Habur’a gidip kendi gözlerimizle görebiliriz) KDP ve KYB bir devlet kuracak kadar malzeme geçirmektedirler. Türkmenler ise Habur sınır kapısından tamamen dışlanmışlardır. Bu kapıyı ticaret için dahi kullanmaları mümkün değildir. Bütün bu hususları dile getiren Irak Türkmen Cephesi Türk Dış İşleri Bakanlığı’nın “bazı” yetkilileri tarafından “radikal” olmakla suçlanmaktadırlar. Bazı diplomatlarımız ve siz Türkmenlere Bulgaristan’daki Türkleri örnek olarak göstermektesiniz.

Sayın Bakan,
AB tam üyelik süreci birkaç sene içinde tamamlanacak olan Bulgaristan’daki siyaseti Türkmenlere örnek almaları için önermek, Türkmenlerle ve Türk milleti ile alay etmektir. Türkiye, izlenen politikalar neticesinde Kuzey Irak’ta silinmekle kalmamış, Barzani Türkiye’nin iç işlerine mühadil olmaya başlamıştır. Kerkük ve Telafer’de etkin olamayan bir Türkiye’nin Şemdinli’de Yüksekova’da ilçeleri terör örgütünün denetimine vermesi doğal sonuçtur.

Sayın Bakan,
Türkiye kritik bir dönemeçten geçmektedir. Kamuoyunu etkilemek için AKP’nin basın üzerindeki denetiminden istifade ederek geçici bir süre gerçekler halktan gizlenebilir. Ancak Türk milleti sonunda içine düşürüldüğü zaafı anlamaya başlamıştır. Tarihçileri ise aldatmak mümkün değildir. Bugün yaptıklarınız tarihte nasıl yer alacağınızı belirleyecektir. Bütçe komisyonunda yaptığınız konuşma yer alacağınız konumun size onur getirmeyeceğini ne yazık ki göstermektedir

Salı, Kasım 15, 2005

Uzun Lafin Kisasi


Bu ay 'uzun lafin kisasi' kösesinde Talabani var.

Gecisi Irak Cumhur Baskanligina secilen Talabani, kendini kaptirmis gidiyor.

Yenı Parlemento secimlerine, yani Cumhur Başkanlığının sona ermesine bir ay gibi kisa bir süre kalmasina rağmen, bayrağını tanımadığı, ulusal kimliğine karşı geldiği Irak'in kaderi ile ilgili demeçler vermeye devam ediyor.

Sus artık, seni dinleyen yok !

Pazartesi, Kasım 14, 2005

Azerbaycan'da 20 bin Milliyetci Muhalefet Yandasi Bakü'de Protesto Gösterisinde Bulundu


Azeri muhalifler gücünü sınıyor
Geçtiğimiz hafta Bakü'deki protesto gösterisinde 10 bin kişi toplayabilen muhalefet, dünkü gösteride 20 bine çıktı

Irak Futbol Sampiyonasi ve Kerkuk Futbol takimi

Irak Futbol sampiyonlugunda oynanan grup maclarinda, Kerkuk ile Erbil karsikarsiya oynadi.
haftasonu oynanan macin ikinci yarisinda Kerkuk takimi Ahmet Cedda'nin attigi gol ile maci 1-0 kazandi.
Bu skorla 4 puana ulasan Kerkuk takimi, Erbil takimi ile birlikte turnuvanin ikinci grubunda yer aliyor.

Erbil'i konuk eden Kerkuk, kendi sahasinda oynamanin avantajiyla grubunda, Duhok ile 0-0 berabere kalan 5 puana sahip grup lideri Ararati yakindan takip ediyor.

Bush ve Caferi’den Şam’a uyarı

ABD Başkanı George Bush Suriye’yi, Lübnan’ı istikrarsızlığa itmeye çalışmakla suçladı. Irak Başbakanı Caferi de Şam yönetimine, sınırlarını daha iyi denetlemesi çağrısında bulundu. devam

Pazar, Kasım 13, 2005

Paylaşılamayan Türkmenler

Irak’li Gruplarin Türkmen Politikaları ve Seçim Tezgahlari

Savaş Nurettin

Irak’a demokrasinin gelmesiyle birlikte hergün yeni siyasi gelişmeler yaşanmaktadir.
Bu siyasi gelişmeler, bütün ihtimallerin öngörülmesine rağmen şaşırtıcıdır.

Bunun en basit örneği, İslam karşıtı ABD’nin, İran nüfuzlu Şii gruplarının Irak’ta iktidarı ele geçirmesine müsamaha göstermesidir.

İktidari sünnilerden alip şiilere devretmek ve bunun sonucunda Sünni-Şii çatişmasi yaratmak gibi bir çok sebebi olabilir. Halbuki Irak’ı İran’a vermek, pire icin yorgan yakmak misali ABDnin menfaatelerine ters düşmesi gerekirdi.

Bu gelişmeler, Irakli siyasi grupların günlük politikalarına da yansımaktadır. İşgal altında demokrasi zorbalığının çelişkileri bütün şaşırtıcı gelişmelere açık, dürüstlükten uzak ve hergün yeni mikroplarin türediği sağlıksız bir ortam yaratmaktadır.

Ocak seçimlerindeki ihlaller ve referandum sonuçlarındaki tutarsız rakamlar, önümüzdeki Aralik seçimleri için uyarıcı sinyaller vermektedir.

Bu gelişmelerden en cok zarar gören Türkmenlerdir.

Sözünü ettiğimiz gelişmeler, Türkmenlerin dengelerde hareket ettiği sırada parçalanmalarına dahi yol açmaktadır. Bunun detaylarına girmeden diğer grupların Türkmen politikalarına dikkat çekmek gereklidir.

Sünni Araplar dahil, Sii ve Kürt gruplarının müdahaleleri bir Türkmenleri paylaşım kavgasının sonucudur.

Özellikle Kürt gruplarından gelen müdahaleler, Türkmenlere zarar veren diğer gruplardan daha etkili olmaktadır.

Türkmenlerin paylaşımı sorununun Irak siyasi tarihinin en yeni dönemi, Körfez Savaşı ile birlikte Kürt gruplarının, Kuzey Irak siyasi faaliyetlerinde *tabela Türkmen partileri* kurmasıyla başlamıştır. Politikaların, Kuzey Iraktan bugünkü Irak geneli ve hatta ortadoğuya yayılmasıyla büyüyen boyutu, Türkmenlerin paylaşımı politikalarının da büyümesi sonucunu doğurmuştur.

Artık uluslararası müdahalelerin de etkilediği iç politikalar, Türkmenlerin Irak politik dengelerinde paylaşımı sorununun tarafımızdan doğru ve yeterli derecede değerlendirilmemesi aleyhte sonuçlar doğurmaktadır.

Ocak seçimlerindeki alternatif Türkmen isim ve listeler, oy kaymaları ve Şii grupların seçim vaadlerinin ardından Barzani ve Talabaninin Türkmen siyasilere vaad ve müdahaleleri(gelecek yazılarda detaylarıyla ele alınacaktır), en son referandumda yine dış müdahaleler sonucu EVET/HAYIR oylamasında çıkan çatlak sesler, sözü edilen paylaşım kavgalarının birer basit sonuçlarıdır.

Önümüzdeki seçimlerin hazırlık aşamasında dahil benzeri müdahaleler kendisini göstermeye başlamıştır. Şii, Sünni ve Kürt siyasi grupları arasında seçim organizasyonu konusunda sıcak bir pazarlık başlamıştır. Bu pazarlıkların ortasında özellikle avrupa ülkelerindeki Türkmen kuruluşlarına müdahaleler kendini göstermeye başlamıştır. Örneğin gayri etnik, diğer bir ifadeyle Arap mezhebi grupları, Türkmenler arasında benzer ayrımı körükleme planları yapmaktadır. Bu planların sonucunda, pazarlık çatışmalarında Türkmenleri tarafların birinin yanına çekerek diğerine üstünlük kurmayı hedeflemektedirler. Söz konusu müdahaleler Türkmen toplumu, kuruluşları ve hatta yönetimlerine dahi yapılması planlanmaktadır.

Türkmenler, bu paylaşım kavgasını doğru ve daha iyi değerlendirerek, çıkarlarına zarar gelmesine müsaade etmemelidir.

Cumartesi, Kasım 12, 2005

Çelebi’den Ankara’ya sıcak mesajlar

Irak Başbakan Yardımcısı Ahmed Çelebi, Türkiye ziyareti öncesinde Washıngton’dan Ankara’ya “sıcak” mesajlar gönderdi.

Perşembe, Kasım 10, 2005

SEÇİMLERİN DÜRÜSTLÜĞÜNDEN BİRLEŞMİŞ MİLLETLER VE SEÇİM YÜKSEK KOMİSERLİĞİ SORUMLUDUR




Ziyat Köprülü

Yüksek Secim Komiserliği üyelerinden Ferid Ayar, Komiserliğin, Kerkük ilinde yapılan denetlemelerde beklenmeyen bir artışın ortaya çıkması sonucu, seçmen sicilinden 86 bin adet kaydın iptal ettiğini açıkladı. Bu kararın, Komiserliğin İl Seçmen Sicillerinde meydana gelen ihlallerle ilgili kapsamlı bir soruşturmadan sonra alındığını da belirtti. Neticede, 86 bin kişinin mutat işlemlere aykırı yöntemlerle seçmen sicillerine eklendiği ortaya bıkmıştır. Ayar, Komiserler Kurulunun, bu işlemi seçimlere teamülden sahtecilik karıştırma girişimi olarak gördüğünü de açıklamıştır.

Komiserlik ayrıca, üyesi Ferid Ayar'ın ağzından, bu sahteciliğin referandum sonucunu etkilemediğini bildirerek, 15 Aralık'ta yapılacak olan seçimlerde kullanılacak seçmen sicillerindeki yanlış yöntemlerin ortadan kaldırılacağını da beyan etmiştir.

Ancak, bizim şu ana kadar anlayamadığımız husus, Komiserliğin bu konuda bir adli soruşturmaya gerek olup olmadığı kararını almak üzere, soruşturma sonuçlarını İçişleri Bakanlığı ve İl Meclisi ile tartışacağı hususudur! Halbuki, bu açıklama bilerek işlenen bir suç duyurusunun ta kendisidir. Çünkü, Komiserlik "Seçimlere teamülden sahtecilik karıştırma" tabirini aynen kullanmıştır. Bu durum, Adalet Bakanlığı ve ilgili mahkemelerin konuya el koymasını gerektirmektedir.

Öyle görülüyor ki; Komiserlik, secim yasalarının yanı sıra bütün demokratik ülkelerce bilinen ve uluslar arası yasalarla korunan seçim kuralları hakkında bir kurs görme ihtiyacı içerisindedir. Komiserlik, halkın iradesinin, eşit-gizli-özgür oya dayalı ve dürüst seçimlerle tecelli ettiğini ve bunu gerçekleştirmenin de kendi öncelikleri olduğunu mutlaka biliyordur. Peki o zaman, başka kişilerin haklarının ihlal edilmesini nasıl görmezlikten gelebiliyor? Bu ihlali yapanlar ve haklarını mükerrer kullananların kendilerine veya bağlı bulundukları cihete bir siyasi kazanım elde edenler hakkında nasıl herhangi bir takibatta bulunmuyor? Doğru, bazı rakamlar büyük olsa da gerek seçim bölgesinde, gerekse ülke genelinde seçim sonucunu etkilememektedir. Ancak, bu rakamlar on binler ve yüz binlerle ifade edilmekte olup göz ardı edilecek miktarda rakamlar değildir.

Gerek Parlamento Seçimleri, gerekse Anayasa Referandumu kayıt işlemlerinde ve/veya oy kullanma sırasında meydana gelen ihlaller ve sahtecilik iddiaları ile ilgili siyasi parti, sivil toplum kuruluşları ve şahısların sunduğu bir çok şikayetten sonra, Komiserliğin bir soruşturma komisyonu kurup, bu iddiaların doğru olup olmadığını ortaya koyması adil bir davranış olmaz mı? Bilahare, bu suçu işleyenleri (Özellikle bu işin uzmanı olan Ferid Ayar?ın kendi ağzıyla bu tür ihlallerin meydana geldiğini itiraf etmesinden sonra) diğerlerine ibret olsun diye deklare etmek yerinde olmaz mı? Allah bilir kaç Irak ilinde böyle, seksen bin ve yüz bin oy tekrar kullanılmıştır?

İşte bütün bu nedenlerden dolayı (daha önce de BM?lere etkin denetim yapması için yaptığımız çağrılarda da olduğu gibi) işin başından beri bu tür secim ve referandumlara başlamadan önce Irak?ta kapsamlı bir sayımın yapılması konusunda çağrıda bulunmuştuk. Ancak, dinleyen kimseyi bulamamıştık.. Eminim ki, ülkede gerçek ve adil bir sayım yapılırsa, seçimlerde ve referandumda bazı illerde halihazırda oy kullanan seçmen sayısının, gerçek nüfus sayılarının iki katına yaklaştığı görülecektir!.. Ayrıca, ben hala BM’nin bu seçimlere etkin bir şekilde katılmaktan neden kaçındığını anlamış değilim..!!
Son olarak diyoruz ki; Kerkük, çeşitli ihlallerin meydana geldiği 18 ilden biridir ve Ferid Ayar?ın açıkladığı hususlar bunlardan sadece bir tanesidir. Peki, ya Kerkük, Diyala, Musul ile diğer illerde meydana gelen diğer ihlaller ne olacak? Bu aşamada, Komiserlik üyelerine düşen sorumluluk ise seçimlerin dürüstlüğünü bir kenara bırakırsak en azından kendi dürüstlüklerini ispatlayıp bu ihlalleri açık bir şekilde ilan etmek olacaktır

Çarşamba, Kasım 09, 2005

ROJ-TV hakkında soruşturma



Uzun süredir Türkiye ile Danimarka arsında gerginliğe neden olan ve en son dün Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in iddialarıyla yeniden gündeme gelen ROJ-TV Kopenhag Polisi tarafından incelemeye alındı.Bilindiği gibi bundan bir süre önce Türkiye Cumhuriyeti, Genelkurmay Başkanı ROJ-TV’nin PKK ile bağlantılı olduğunu söylemiş, aynı görüş daha sonra başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek tarafından çeşitli uluslararası platformlarda dile getirilmişti.Konuyla ilgili açıklama yapan Danimarkalı savcı, "Kürt televizyonu ROJ TV hakkında PKK ile finansal bağlantısı, yayınlarında şiddete yönelik içeriklerin olup olmadığı konusunda soruşturma başlattık" dedi. Soruşturma kararının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 14 kasımda NATO Parlamenter Asamblesi için Danimarka'ya yapacağı ziyaretin öncesinde alınması dikkat çekti.Son olarak haftasonunda Stockholm’da bir açıklama yapan Cemil Çiçek ellerinde PKK yetkililerinin canlı yayında ROJ-TV ile bağlantı yaptıklarını belgeleyen görüntüler bulunduğunu belirtmişti.ROJ-TV yayınlarını Kopenhag’da H.C. Andersen bulvarında kayıtlı Mezopotamya yayıncılık şirketi üzerine alınmış lisansla Danimarka’nın sağladığı uydu frekansı üzerinden gerçekleştiriyor.Kopenhag Polisinden yapılan açıklamada soruışturmaya temel teşkil edecek bir şikayetin kendilerine ulaştığı bildirildi.(Haber)

Salı, Kasım 08, 2005

TELAFER MERKEZLİ IRAK RAPORU



Telafer'in Hasanköy ve Saray mahallelerinde 31.10.2005 tarihinde 67 kişi kafası, kolu, ayağı kesilmek suretiyle öldürülmüş olarak bulunmuştur.

Bu cinayetleri işleyenler, ABD askerleri arasında bulunan CIA istihbarat örgütü timleriyle, CIA peşmergeleridir.

Telafer şehrinde, merkezinde 300.000 kişi, köylerinde ise 150.000 kişi olmak üzere toplam 450.000 kişi yaşamaktadır. Son operasyonda şehirde bulunan insanlarımızın yaklaşık 150.000'i şehri terk etmeye mecbur kalarak, köylere ve Musul iline göç etmişlerdir.

Şu anda Telafer'in merkezinde 150.000 kişi yaşamakta ve Telafer'de bulunan 30.000 eve hergün 3000 ABD askeri ve 5000 peşmerge -Bedir milisleri tarafından baskınlar yapılmaktadır.

Şimdiye kadar 10.000'in üzerinde Telafer'li Türkmen kadın, çocuk, yaşlı, genç çeşitli hapishanelere götürülmüştür.

Bu hapishanelere götürülen Telafer'li Türkmenler , elleri plastik bantlarla bağlı olarak çeşitli işkencelere maruz bırakılmaktadırlar.

Koğuşlara insanlık dışı bir şekilde istiflenen 800 Telafer'li Türkmen, elleri bağlı olarak üst üste oturtularak , 40 gündür çeşitli işkencelere maruz bırakılmaktadırlar.

Sorgulamada Türk tercümanlar bulunmaktadır. Fakat bunların kimliği ile ilgili her hangi bir bilgimiz bulunmamaktadır.

4 Eylül 2004'den bu güne kadar şehit edilen Telafer'li Türkmen sayısı 1667'dir.
8000'in üzerindeki Telafer'li Türkmen çocuk yetim bulunmaktadır.

Çeşitli hapishanelerde işkence gören Telafer'li Türkmen sayısı 10.000'in üzerindedir.

Bu günlerde ise hala evlere baskın yapılmakta, kadın, çocuk, yaşlı, genç demeden elleri bağlı ve kafalarına çuval geçirilerek insanlarımız masum sivil halk, hapishanelere götürülmeye devam edilmektedir.

250 ev yıkılmış ve diğer evlerde hasar görmüştür.
Şehirde ara ara çatışmalar halen devam etmektedir.
Son atılan Napalm bombasından ölenler ise toplam 16 kişilik üç ailedir.
Üç ailenin birincisi, kadın, çocuk, yaşlı, genç 5 kişi;
İkincisi, kadın, çocuk, yaşlı, genç 4 kişi,
Diğeri ise kadın, çocuk, yaşlı, gençlerden oluşan 7 kişidir.
ABD, Telafer'de kimyasal silah kullanmış ve 200'ün üzerinde Telafer'li Türkmen kimyasal silah saldırılarıyla ölmüştür. 1 Eylül'den beri ABD seyreltilmiş uranyum, ses bombaları, misket bombaları, fosfor bombası, napalm bombası kullanmaktadır. Bu da Bush'un "21. yüzyılın Hitler'i olma iddiasında olduğunun açık bir delilidir. Bu yüzyılda Hitlerler'e ihtiyaç yoktur" İnsanlar kimyasal silahlarla korkutulmak istenmektedir ve ABD nokta atışıyla, bir evde bulunan bir aileyi tümüyle yok etmiştir. Telafer'de yaşananları vahşet kelimesi bile eksik tanımlamaktadır.

Telafer'de öldürülen ve kimyasal silahtan dolayı sakat doğan bebekler bu vahşetin gelecekte en büyük delilidir.

Irak genelinde 675 cami imamı hapiste, 105 cami imamı da öldürülmüştür. ABD, İngiltere ve İsrail istihbarat örgütleri Irak'taki her 100 bin kişi için 5 kişilik özel gruplar oluşturmuş ve bu gruplar Iraklı aydınları, liderleri, imamları ve tanınmış kişileri öldürmektedirler. Tüm Irak anti-emperyalist ve direnişten yanadır.
"Irak Anayasası Irak'ın Sevr'idir". ABD Irak'ta boğulmaktadır ve Irak'tan çıkamayacaktır.
Irak Vietnam'dan beter olmuştur. Irak bizim toprağımızdır. Amerika'nın bizim topraklarımızda ne işi var?
Iraklılar, Irak'ın İstiklali için savaşmaktadırlar.5 Eylül 2005 günü atılan kimyasal silahla 102, 14 Eylül 2005 tarihinde atılan kimyasal silahla da 53 Telafer'li Türkmen ölmüştür. Kimyasal silahın atıldığı anın görüntüleri elimizde mevcuttur.
"Irak'ta Telafer'de Türk ırkını yok ediyorlar, haberiniz olsun"

Telafer iki Kürt bölgesi arasında tampon bölgedir, bu sebeple halk bilinçli olarak sürgün edilmeye çalışıl maktadır, 9 mahalle, 32 etaptan oluşan şehrin çevresine önce 75 kilometre uzunlukta hendek kazıldı, daha sonra tanklarla evler teker teker yıkılmaya başlanmıştır. Şehrin suları kesilmiş ve su tankları da bilinçli olarak bölgeden uzaklaştırılmıştır. Halkın bir bölümü göç etmek zorunda kalmış, ancak şehirde hala kalabalık Türkmen aileleri yaşamla ölüm arasında mücadele vermektedir.

Bazı Amerikan askerleri, bir ay içerisinde 25 Telaferli kadına tecavüz etmiş, bu kadınlardan biri olan Emine, namusunu ve şerefini korumak için Irak'ta Telafer'li Türkmenlerden ilk kadın canlı bomba olarak kendini patlatmıştır. Bu olay medyada yer bulmuştur. Tespit edilen diğer iki tecavüz mağduru kadınların isimleri ise Lebibe ve Nefa'dır. Amerikan askerleri direnişçileri ele geçirmek bahanesiyle şehre girmiş, ancak kadın, çocuk onlarca masum insanı öldürmüştür.

Telafer'de "ana karnındaki ceninler bile kurşunlanıyor"
Bunlara ilişkin elimizde fotoğraflar bulunmaktadır.

1 Eylül 2005 tarihinden bu güne kadar ABD önderliğindeki işgal güçleri tarafından şehit edilen Telaferli Türkmen sayısı kadın, çocuk, yaşlı, gençlerden oluşan 734 kişidir.
31.10.2005 tarihinde, basın ve yayın organlarında yayınlandığı üzere Irak'ın Kaim bölgesinde, Irak'a demokrasiyi getirdikleri gerekçesi ile işgal uygulayan uluslar arası mezalimin temsilcisi işgalci şer güçleri, masum sivil halkın üzerine bombalar ve insanlık dışı silahlarla saldırmışlar ve 47 kadın, çocuk, yaşlı, genç insanı katletmişlerdir.

BATI AHLAK DEĞERLERİNİN YIKILDIĞI IRAK İŞGALİNİN BİLANÇOSU

Irak'ın genelinde ABD önderliğindeki işgal güçleri tarafından öldürülen Iraklıların tablosu şu şekildedir :

* 10' larca hukukçu
* 37 Iraklı pilot
* 54 Iraklı Profesör
* 24 Iraklı Öğretim üyesi
*105 Din adamı
*300.000 Irak vatandaşıdır.

*ABD'nin, 1. ve 2. Irak savaşında öldürdüğü Iraklı sayısı ise toplam 1.6 Milyon kişidir.
* Dolayısıyla, milyonun üzerinde Iraklı çocuk yetim kalmıştır.

Bunun yanı sıra;
* 189 Cami tahrip edilmiştir,
* 675 Din adamı hapis edilmiştir,
* 250.000 Irak vatandaşı hapis edilmiştir.

Dolayısıyla; Irak Türkmenlerinin Irak geneline göre nüfus oranı %13 olduğuna göre, bu tablodan Irak Türkmenleri nüfusa oranları ölçüsünde nasiplerini almışlardır.
Bunun dünyadaki adı soykırımdır.ABD Irak'ta, Irak halkına "soykırım" uygulamaktadır.

Irak Demokrat Türkmen Partisi olarak bu güne kadar bütün basın bildirilerimizde, başta Irak halkı olmak üzere bütün dünyaya şunu anlatmaya çalıştık:
Telafer'in ortadan kaldırılması ile, kuzey sınırı boyunca bir Kürt devletinin kurulması için çalışmaların büyük bölümü tamamlanmış olacaktır. İsrail'in Gazze'den çekilmesi de Büyük Orta Doğu Planı (BOP) ile ilgilidir.

İsrail'in güneye doğru genişlemesi gerekmiyor, BOP projesinin gerçekleşmesi için onlar kuzeye yöneleceklerdir.

Telafer kentinin tamamen Kürtlerin eline geçmesinin ardından kurulacak Kürt devleti hem Amerika hem de İsrail'in emelleri doğrultusunda çalışacaktır.

Telafer Irak-Suriye-Türkiye arasında bir düğüm noktasıdır, çözülürse sıra Suriye ve Türkiye'ye gelecektir. Telafer aynı zamanda Asya genişlemesinin önünde bir settir.

Telafer'e hakim olan Ortadoğu'ya hakim olur!

Şu anda Irak'ta, işgal kuvvetlerinin sözcülerinin ileri sürdüğü gibi, El-Kaide terör örgütünün varlığı iddia edilmektedir. Göstergeler, böyle bir örgütün Irak topraklarında olmadığını zaten göstermektedir. Suudi Arabistan başta, çeşitli Arap ülkelerinden gelen destekle, ülkenin Sünni merkezinde İslami karakteri öne çıkan bir direnişde doğal olarak vardır.
Ama giderek kesinlik kazanan bir başka gerçek var: 1920 Devrimi Muhafızları... Veya, Irak halkı arasında artık çok iyi bilinen Irak Milli İslami Ordusu... Irak direnişi, Amerikan-İngiliz işgal kuvvetlerine karşı her geçen gün biraz daha güçleniyor, tarih, bir başka şekliyle Mezopotamya'da yeniden yazılıyor... Dünya basınına sızdırılmamaya çalışılan, Türk medyasının ise burnunun dibindeki bir gerçeğe nedense fazla yaklaşamadığı bir gelişmeyi net olarak dile getirelim:
-Irak'ta Amerikan yenilgisi kaçınılmazdır!Ülkede doğan, 1920 Devrimi Ruhu'nun karşısında, geçmişte, İngiliz işgal birlikleri direnememişti... Bugün de, aynı gelişme yaşanıyor... İşgal güçlerinin Irak'ın tarihinin dönüm noktasını oluşturan 1920 Ayaklanması' nın karargahı, merkezi ve tetikleyicisi Türkmen kenti Telafer'e dönük insanlık dışı saldırılarının temelinde de bu gelişmeden doğan panik yatıyor...
" ABD ve İngiliz işgal kuvvetlerini gönderen Bush ve Blair, Demokrasi, Terörizmle mücadele, Kimyasal Silahlar bahanesi, Demokratik Seçim, Demokratik referandum bahaneleriyle Ortadoğu'dan Afganistan'a kadar, BOP projesi çerçevesinde yer altı ve yer üstü kaynaklar kuşağını elde etmeye çalışmaktadırlar."

Bu emperyalist aldatmacalar Irak Kuvvası karşısında tutmamıştır ve Emperyalizmin kırılma noktası Irak olmuştur.

Beş ayrı bölgede örgütlenmiş direniş orduları, tek bir ordu komutanlığı bünyesinde birleştirildi. Bunu yaparken, Mustafa Kemal'in Anadolu direnişini örnek aldık, o ne yaptıysa aynısını yaptık. Herkes, kendi bölgesindeki işgalciyle savaştan mesul ama, direniş, bütün vatan sathında tek bir beden olarak örgütlendi.

Amerikalılar bizim, dini ve etnik olarak bölüneceğimizi bekliyorlardı ama direniş Sünni, Şii, Türkmen, Kürt Irak'ın tüm vatanseverlerinin ortak gayede birleştiği bir nitelik kazanınca neye uğradıklarını şaşırdılar. 1920 Devrimi'nde de aynı gelişme olmuş, Sünni ve Şii din önderleriyle aşiret reislerinin ortak kararıyla işgalci İngiliz'e karşı milli direniş başlamıştı. Durum budur ve artık, Irak'ta hiçbir yerleşim biriminde işgalci güçler ile onların işbirlikçilerinin kontrolü kalmamıştır.
Anadolu İhtilali'nin Başkomutanı Mustafa Kemal, henüz kendi mücadelesi sürerken, Irak'ı hiçbir zaman boş bırakmamış. 1911'de İtalyanlar'a karşı omuz omuza mücadele ettiği Libya'nın dini lideri Ahmet İdris El Sunusi, 1920'deki İngiliz işgaline karşı Irak'a, halife yardımcısı ünvanıyla göndermiş; Irak milli direnişinin örgütlenmesinde bayraktar yapmıştır. İşte o zamanlar, dönemin 5.Kolordu Komutanı Kenan Paşa, Nusaybin Kaymakamı Akif Bey ve diğer isimsiz kahramanlar ile Telafer merkezli atılan tohumlar, bugün yeniden yeşermiştir. 1920 direnişinin ünlü ismi, Muhammed Cemil El Halil Efendi, Mustafa Kemal'in silah arkadaşıdır.
Ebedi istirahatgahı da İstanbul'dadır. Irak milli direnişi, bugün Mustafa Kemal'in Kuvvayı Milliye ruhuyla işgalciye kök söktürmektedir. Direnişin bir numaralı komutanı, adını çok az insanın bildiği bir Türkmendir.
Toplam 50.000 ölü/yaralı/kaçak/kayıp ve çok sayıda uçak, helikopter, tank, top, jeep ve diğer tesirli silahların enkaz ve hurdalarını savaş alanından kaçıran işgal kuvvetleri, kameralar karşısında "galip" rolü oynamaktadırlar.

Dünyanın gözü önünde, mağlup olduğunu inkar eden İngiliz ve ABD liderleri en yakın zamanda Irak halkından özür dilemeye hazır olmalıdırlar.

İşin özü, bölgesel zenginliklerimizi çalmaktan ve talan etmekten başka bir şey değildir. Dünya kaynaklarını sömürerek kendi halklarına haram yediren emperyalistler, Irak'ın kültürel varlıklarını da çalarak ve talan ederek kendi ülkelerine kaçırmışlardır.

Irak'ın çeşitli yerlerinde, Kur-an'ı Kerim'i yırtarak, camileri bombalayarak, insanlara işkence yaparak, insanlar üzerinde "yasak silahlar" ( kimyasal, misket, napalm, fosforlu bombalar, seyreltilmiş uranyum v.b.) kullanmışlar, bir kısmını kendi kameraları ile çekerek kendi televizyonlarında yayınlamışlardır.

Demokrasi havarilerinin yalanları, kendi elleri ile dünyaya yayınlamaları, kendi iç yüzlerinin aynası olmuştur.

Irak halkının, dolaylı olarak dünyayı korkutmak için yaptıkları tek taraflı propaganda savaşının karşılığında, başta Telaferli Türkmenlerin basit silahlarla, son model uçak, tank, helikopter ve diğer tesirli silahlara karşı bu zulümlere dayanmayıp baş kaldırarak, düşmanı 1920' de ki gibi, önce Telafer Türkmen bölgesinde karşılık vererek Irak halkına örnek teşkil ederek, Irak'ta bir Kuvay-ı Milliye ruhunu başlatmıştır.

Bu Kuvay-ı Milliye ruhu, süratle bütün Irak'ın illeri ilçeleri ve kasabaları, köylerine yayılmış. Irak halkına çok büyük bir moral kaynağı olmuştur. Bu Kuvva karşısında yenilenlerin, Irak'ta yenilgisi artık ilan edilmiştir.

Türkiye'ye Sevr'i dayatanlar İstiklal savaşında nasıl yenilip, yenilgileri Lozan'la yeni bir doğuşu ortaya çıkardıysa; Irak'a dayatılmaya çalışılan Irak Sevr'i de, Telafer'den ilan edilen yeni İstiklal savaşı ile yine yırtılacaktır.

Bu gün her ne kadar Irak'ta, anayasa-seçim referandumları yapılmaya çalışılmakta ise de, Irak'ta devlet yoktur. Olmayan bir devletin, işgalci güçlerce dayatılmaya çalışılan bir sistemi nasıl olur da oylatılmaya çalışılır? Bunu dünya kamuoyunun dikkatine sunuyoruz.

İşgalci güçlerin mezalimine karşı Irak halkı direnişini, 3 günlük bir ateşkesle durdursa, bütün işgal güçleri Irak'tan helikopterlerine- uçaklarına- gemilerine binip kaçacaklardır. Bundan emin olun !


Kasım Ömer
Irak Demokrat Türkmen Partisi
Genel Başkan V .

Telafer Dayanışma Komitesi

ÜMİT ÖZDAĞ
08.11.2005
Kerkük''ten sonra Telafer''de de etnik yeniden yapılandırma devam ediyor. Ancak Telafer''de Kerkük''ten farklı olarak açık bir savaş yaşanıyor. Musul ilini kontrolü altına almak isteyen Barzani bunun için önce Musul''a bağlı bir Türkmen ilçesi olan (400 bin nüfuslu ilçe hatta bazı rakamlar 600 bin olduğunu ileri sürüyor) Amerikan ordusu destekli peşmergelerle Türkmenlerin üzerine çullanılmıştır. Türkiye, Amerikan-peşmerge saldırısının başlamasından bir süre sonra olaylara müdahale etmek istemiş ise de ABD''nin sert tepkisi üzerine susmuş ve geri çekilmiştir. Yüz binlerce Türkmen evlerinden çıkarılmış, Telafer''in dışına sürülmüş durumdadır. Sefalet içinde yaşıyorlar. Barzani serserisinin eşkiyalarının saldırıları sürüyor. Amerikan askerleri ise Barzani''nin politikalarını sürdürmesini güvence altına alıyorlar. Türkiye''nin Telafer bombalanırken içine girdiği geri çekilme süreci Kızılay''ın Telafer''den çıkarılması utancına kadar uzanmıştır. Türkiye, Telafer konusunda utanç dolu bir sessizliğe boğulurken, Türk toplumu ve aydınları da büyük ölçüde bu utanç dolu sessizliğin bir parçası oldu. Sivil toplum örgütleri, Telafer''i ağızlarına almamışlar, Yeni Çağ dışında basın adeta sansür koymuştur Telafer olaylarına. İşte bu ortamda Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği''nin önderliğinde bir grup sivil toplum örgütü Telafer için bir eylem birliği başlatmıştır. Eylemin adı "Telafer Kalbimin Çarptığı Yer." Düzenleyen komitenin adı "Telafer Dayanışma Komitesi". Komitenin üyeleri arasında Türk İş, Kamu-Sen ve Atatürkçü Düşünce Derneği, Kemalist Atılım Derneği ve Ulusal Kanal gibi bir çok adını burada sayamadığım dernek var.
"Telafer Dayanışma Komitesi" 11 Aralık\'\'ta Silopi\'\'de muhtemelen \r\n haç konaklama tesislerinde uluslar arası bir toplantı düzenleyecek. \r\n Toplantıya bütün dünyadan insan hakları kuruluşları davet edilmiş. Ancak \r\n Türkleri insan olarak kabul edip etmediklerinden emin olmadığım için \r\n kimlerin geleceğini ben de merak ediyorum. Ayrıca Türk İş Arap dünyasından \r\n sendikacıları davet etmiş. Silopi\'\'de yapılan toplantıdan sonra Habur\'\'a \r\n yürünmesi planlanıyor. Orada yapılacak gösteriden sonra ise Telafer\'\'e \r\n yürünmesi planlanıyor. "Telafer Dayanışma Komitesi" çok önemli bir \r\n milli bilinç patlamasının öncülüğünü yapabilir. Bütün milli nitelikli \r\n sivil toplum örgütleri bu sürece destek vermelidir. Ben Türk \r\n Ocakları\'\'nın, Aydınlar Ocağı\'\'nın, ART gibi bir televizyon kanalının da \r\n bu sürece destek vereceğine inanıyorum. Komite\'\'nin çalışmaları ile ilgili \r\n bilgi almak isteyenlerin Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği Başkanı ve \r\n komite üyesi Abdullah Buksur\'\'a başvurmaları mümkündür. Türk Dünyası İnsan \r\n Hakları Derneği telefon numarası 0312 230,82,00 ve Abdullah Buksur, \r\n 0532,417,89,29 numaralardan Abdullah Buksur\'\'a ulaşarak çalışmalara \r\n katılım ile ilgili bilgi almak mümkündür. Bütün Türk \r\n milliyetçilerini bu milli eyleme verebilecekleri her türlü desteği vermeye \r\n davet etmek istiyorum. Türkmen meselesinin iç yüzünü öğrenmek isteyenler \r\n Türkmen Cephesi\'\'nin Ankara temsilcisi Ahmet Muratlı beyefendiyi illerine \r\n konferans vermeye davet edebilirler. \r\n\r\n\r\n",0]
);
//-->
"Telafer Dayanışma Komitesi" 11 Aralık''ta Silopi''de muhtemelen haç konaklama tesislerinde uluslar arası bir toplantı düzenleyecek. Toplantıya bütün dünyadan insan hakları kuruluşları davet edilmiş. Ancak Türkleri insan olarak kabul edip etmediklerinden emin olmadığım için kimlerin geleceğini ben de merak ediyorum. Ayrıca Türk İş Arap dünyasından sendikacıları davet etmiş. Silopi''de yapılan toplantıdan sonra Habur''a yürünmesi planlanıyor. Orada yapılacak gösteriden sonra ise Telafer''e yürünmesi planlanıyor. "Telafer Dayanışma Komitesi" çok önemli bir milli bilinç patlamasının öncülüğünü yapabilir. Bütün milli nitelikli sivil toplum örgütleri bu sürece destek vermelidir. Ben Türk Ocakları''nın, Aydınlar Ocağı''nın, ART gibi bir televizyon kanalının da bu sürece destek vereceğine inanıyorum. Komite''nin çalışmaları ile ilgili bilgi almak isteyenlerin Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği Başkanı ve komite üyesi Abdullah Buksur''a başvurmaları mümkündür. Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği telefon numarası 0312 230,82,00 ve Abdullah Buksur, 0532,417,89,29 numaralardan Abdullah Buksur''a ulaşarak çalışmalara katılım ile ilgili bilgi almak mümkündür. Bütün Türk milliyetçilerini bu milli eyleme verebilecekleri her türlü desteği vermeye davet etmek istiyorum. Türkmen meselesinin iç yüzünü öğrenmek isteyenler Türkmen Cephesi''nin Ankara temsilcisi Ahmet Muratlı beyefendiyi illerine konferans vermeye davet edebilirler.

“KOSOVA MODELİ” KERKÜK’E FELÂKET GETİRİR

DG- Kosova’da denenen barış formülü, başka coğrafyalarda yaşanan etnik ihtilâfların giderilmesi için de esin kaynağı durumunda. Ancak bu modelin “sihirli formül” olarak sunulmasının ardında, onu savunanların “beklentileri” yer alıyor. Günümüzde dünya siyâsetindeki şartlar şunu ortaya koyuyor;
Haksız olabilirsiniz, argümanlarınızın ardında hukuk prensipleri veya kurallar da olmayabilir. Ama elinizde güç varsa veya elinde büyük güç tutan bir devlet sizi himâye ediyorsa, pekâlâ kazanabilirsiniz. Nitekim Kosova’da kurulan barış da hukukun değil, silâhın gücü ile gerçekleşti.
Kosovalı Arnavutların bağımsızlık talepleri 1968 yılına kadar gidiyor. 60’lı yılların ikinci yarısının İkinci Dünya Savaşı sonrasında donan dünya konjonktürünün yeniden şekillenmeye başladığı dönem olduğunu ve SSCB’nin batıdaki beklentilerden daha kuvvetli bir konuma gelmesi ile beraber Avrupa ve Orta Doğunun kaynamaya başladığını dikkate almak gerekiyor.
1974 yılında Türkiye Kıbrıs’a müdâhale ederken ve Irak’ta da Kürtler otonomi kazanırken, Yugoslavya’da da anayasa yeniden şekillendirildi ve Kosova da “özerk bölge” statüsü aldı. Kosovalı Arnavutlar 1981 yılında -Tito’nun ölümünden sonra- “federal birlik içinde ayrı cumhuriyet ilân edilmeyi” talep ettiler. Bir başka deyişle Kosovalı Arnavutların beklentisi “otonomiyi” aştı ve “federalizm” seviyesine geldi.
1987 yılında Slobodan Miloseviç’in iktidara gelmesi ile bir dönüm noktası yaşandı. Miloseviç yaklaşan savaşın sinyallerini verirken, iktidara gelmesinden iki yıl sonra Kosova’nın özerk statüsünü lağvetti. Bundan bir yıl sonra Yugoslavya Kosova’ya ordu göndererek egemenliğini koruma konusunda kararlı olduğu gösterdi ve Kosova’daki yerel hükûmeti görevden aldı. Kosovalı Arnavutlar buna karşılık olarak 1991’de “ayrı bir cumhuriyet” olduklarını deklare ettiler. Kurulan “ayrı cumhuriyet” Arnavutluk tarafından derhâl tanındı. Enteresandır, kimse Tiran’ı bu kararı geri alması için de zorlamadı. Bir sonraki yılda “barış yanlısı ve savaş karşıtı” İbrahim Rugova “Kosova Cumhurbaşkanlığına” seçildi. Kosova Kurtuluş Ordusu (UÇK) 1996’dan itibaren ağırlığını hissettirmeye başladı ve bir dizi saldırılar düzenledi.
Bir taraftan uluslararası toplumun sessizliği, diğer taraftan barış yanlısı Rugova ve silâhlı UÇK Kosova’nın uluslararası denklemdeki yerini belirlerken, 28 Şubat 1998’de Kosovalı militan Arnavutlar, iki Sırp polisini öldürdüler. Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç, güvenlik güçlerine gereken yanıtın verilmesi için emir verdi. Bu emrin ardından Yugoslav Ordusu ile ayrılıkçı Arnavutlar arasında şiddetli çarpışmalar yaşandı. Nisan 1998’de Yugoslavya’da Kosova konusunda bir referandum yapıldı. Referandumda halkın %95`i sorunun uluslararası müdahaleyle çözülmesine karşı çıktı. Yugoslavya`ya yönelik uluslararası yaptırımlar başladı.
Ancak yine de savaş hemen başlamadı. Mayıs 1998’de Miloseviç ile Rugova arasında ilk doğrudan görüşmeler yapıldı. Arnavut tarafı görüşmeleri “sonuç vermediği” için boykot kararı aldı. Ağustos 1998’de UÇK Kosova’nın %40’ını kontrolüne aldı ve Yugoslavya UÇK’ya yönelik kapsamlı bir harekât başlattı.
O güne kadar Kosova’nın bütün halkı ayrılıkçı düşüncelere itibar etmediği ve UÇK’nın asla Yugoslav ordusuna karşı başarılı olamayacağını düşünenler yanıldı. Çünkü BM Güvenlik Konseyi Eylül 1998’de âcil bir toplantı düzenleyerek, “ateşkes ve taraflar arasında siyâsî diyalog” çağrısı yaptı.
Ekim 1998 geldiğinde, barışın fizikî şartları artık mümkün değildi ve Kosova’daki durum bütün Balkan Yarımadası’ndaki dengeleri tehdit etmeye başlamıştı. Bu nedenle NATO müdahâle etti.
Miloseviç, Kosova`daki Sırp askerlerinin çekilmesini kabûl etti ve on binlerce sığınmacının evlerine geri dönüşlerini kolaylaştırma sözü verdi. Belgrad hükûmeti, Miloseviç`in bu taahhüdünün yerine getirilip getirilmediğinin doğrulanması için Kosova`da silâhsız 2 bin uluslararası gözlemcinin görev almasını kabûl etti.
1998’in son ayında ABD`nin “Üsküp Büyükelçisi” Christopher Hill, arabulucu olarak Kosova`da siyâsî çözüm için çalışmalara başladı. uğraşına başladı. Ama yüksek gerilim yüzünden yaşanan kimi zamansız veya zamanlı çatışmalar şartları yeniden sürdürülebilir olmaktan çıkardı. O nedenle NATO müdahâlesi kaçınılmaz hâle geldi ve 29 Ocak 1999’da tarafları yeniden müzakere masasına davet edilirken, müzakere olmaması hâlinde NATO müdahâlesinin başlayacağı ilân edildi.
Paris’te 17 Şubat 1999’da başlayan barış görüşmeleri, 18 Mart 1999’da, “üç yıllık geçici özerk yönetim anlaşması ve bu anlaşmanın 28 bin mevcutlu NATO barış gücü tarafından teminat altına alınması” noktasına geldi. Ama Yugoslav heyeti, anlaşmayı imzalamayı reddetti. Kosova’dan gelen “karşılıklı saldırı haberleri” kötümserliği artırırken, Belgrad’ın NATO birliklerini ülkeye sokmama çabası ve Kosova’da şartların normalizasyonunun “NATO denetimi” şartına bağlanması, her şeyi daha güç bir hâle getiriyordu ve ardından NATO harekâtı gerçekleşti.
Gerçi Yugoslavya’ya yapılan harekât NATO’nun kararıydı ve BM’nin bir dahli olmadı, ama yeni sürecin şartları da bunu gerektiriyordu. Yugoslavya NATO’yu sebebiyet verdiği sivil can kaybından dolayı da birçok yere şikâyet etti, ama konjonktür bu şikâyetlerin değerlendirilmesine uygun değildi. Ne o dönemde ne de sonrasında kimse Kosova’nın Yugoslavya’ya ait olmasının veya bugünkü konumuna gelmesinin tarihî ve hukukî nedenleri konusunda hiç düşünmedi. En azından ne basın ne de düşünce kuruluşları.
Çünkü Kosova Yugoslavya’ya aitti. Ama olmaması icap ediyordu. Bunun için Kosova’nın Yugoslavya’dan ayrılmasının şartları olgunlaştırılması ve gerek sunî sancılarla gerekse doğal süreçlerle temin edilmeliydi.
Harekât Yugoslavya’da egemenliği arzu edilmeyenlerin tasfiyesine ve Belgrad’ın ehlileştirilmesi ile sonuçlandı. Belgrad’ın harekâtı önlemek için şart kabûl etmesi ve uluslararası dengeleri gözeterek hareket etmesi de sonucu değiştirmedi. Hatta ne ABD’nin ne de NATO’nun Yugoslavya’da kara hakimîyeti sağlayamayacağı için harekâtı sadece “diplomatik koz” olarak kullandığını düşünenler de yanıldı.
Bütün proje, Kosova’ya “ne pahasına olursa olsun”, “otonomiden fazlasını ve bağımsızlıktan azını” vermeyi öngörüyordu. Aynı zamanda “son söz de söylenmemeli” ve son sözün söylenmesi ileri bir tarihe bırakılmalıydı. Öyle ki, toprak kaybedecek ülke ve kurulacak ülke arasında ilişkiler, uluslararası dengeler çerçevesinde “tarihin doğal akışı içinde”, bir başka deyişle “başlangıçta verilen sunî sancının devâmı olmadan” biçimlenmeliydi. Elbette bu doğal sürecin işlemesi için, yönetim “emin ellere” ve o emin ellerin ipleri de yetkin görevlilere emânet edilmeliydi.
Aslında uluslararası hukukun mevcut kuralları çerçevesinde, Kosova, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti'nin bir parçası. Yugoslavya, bu toprak parçası üzerinde egemenliğine bağlı ve uluslararası hukukun kendisine tanıdığı yetkileri kullanabilir. Aynı şekilde Belgrad’ın kendi topraklarında bir “gölge devlete” veya “paralel yönetime” müsaade edip etmeyeceği de, kendi bileceği iş. Veya öyle olmalıydı... Ama gelinen şartlara bakıldığında Belgrad’ın artık bu oyunda oyuncu olmadığı görülüyor.
Diğer taraftan Kosova’nın hiçbir zaman Belgrad’tan daha demokratik olmadığını, hatta 1998’den bu yana UÇK’ya doğrudan destek verdiğini de düşünmek gerekiyor. Ayrıca Kosova konusunun hukuk açısından hiçbir şekilde uluslararası gündem maddesi olmaya müsait olmadığını da.
Kosova modeli “taraflar arasında şiddetli toprak anlaşmazlığı ile sonuçlanan etnik ihtilâfın dış müdahâle ile bitirilmesi” formülü olarak da görülüyor. Hâlbuki, bu formül –her formülde olduğu gibi- planlayıcısı ve uygulayıcısının hedeflerine bağlı. Sırpların Kosova’da Arnavutlara ne derecede zulmettiği veya Arnavutların taleplerinin ne derecede haklı veya kabûl edilebilir olduğu, pek kimse için önemli değildi. Kosova modeli Karabağ, Kerkük ve Abhazya için de telâffuz edildi.
Karabağ, Kerkük ve Abhazya konularında ne derecede Kosova modeli uygulanabileceğini anlamak için, ilk olarak “bölgesel dengeleri yeni döneme göre biçimlendirmesi için kullanılabilecek bir millîyetçi akım” olup olmadığına bakmak gerekiyor. Bu bölgelerde “kullanılabilecek millîyetçi cereyanlar”, aynı sıra ile “Ermeni millîyetçiliği, Kürt millîyetçiliği ve Abhaz millîyetçiliği” olarak görülüyor.
Yine aynı bölgelerde, Kosova modelinin uygulanabilmesi için, “dış müdahâle ile kazanacak tarafın, merkezî bir hükûmete karşı direnen ve daha fazla hak talep eden bir etnik kimlik” olması icap ediyor. Bunlar da yine sırasıyla Karabağ’daki yasadışı Ermeni idaresinin ayrılma talebi, Kerkük’te Kürtlerin şehri kurmayı hedefledikleri ülkeye bağlama talebi ve Abhazya’da Abhazların bağımsızlığını savunan ayrılıkçılar olduğu biliniyor.
Kosova modelinin uygulanması için gereken diğer şartların başında, uygulanmasının bölgedeki dengeleri değiştirmesi” geliyor. Aynı zamanda ilgili bölgede “yerel mahiyette, ama sınır aşan tesirde bir idarî yapılanması olması” icap ediyor. Bu durum da yine Karabağ, Kerkük ve Abhazya için geçerli.
Yine her üç bölge için de “uluslararası denetim” ve “dış destekli güvenlik” beklentilerinin, ayrılıkçı olan kesimler tarafından da dile getirildiği unutulmamalı. Bunlar arasında sadece Abhazya, “Rus kartını” devre dışı bırakacak olan NATO müdahâlesine itiraz ediyor. Ama Abhazya Cumhurbaşkanı Ardzınba’nın savunduğu çözüm ise, aynı şekilde “otonomiden fazlasını, ama bağımsızlıktan azını, en azından şartlar olgunlaşıncaya kadar” öngörürken, Kosova’da uygulanan modelin, Rus versiyonunu öne sürüyor.
Karabağ ve Kerkük için daha önce bölünmeden endişe duyan ve hukuksuz sistemin kalıcılığını arzu etmeyen devletler de benzer taleplerini dile getirdiler. Ama bunlar karşılık bulmadı. Çünkü Kosova modelinde “amaç”, “sonuç” ve “yöntem”, barışa veya çözüme yönelik değildi. Kosova modelinin barış veya çözüm için uygulanması mümkün değil.
Uluslararası toplumun Kosova deneyiminden bu yana izlediği çizgiye bakıldığında, küresel ve bölgesel barış için Kosova modelinin bir daha asla uygulanmaması gerektiği sonucu çıkıyor.
Aynı şekilde, Kosova süreci ile benzeşmemesi gereken bölgesel ihtilâfların da “enternasyonalize” olmaması, mümkün olduğu derecede sınırlı kapsamlı tutulması ile dış askerî ve siyâsî müdahâlenin şartlarının ortadan kalkması gerekiyor. Ancak Irak Anayasası’nın 58. Maddesine ve IKDP ile IKYB’nin önümüzdeki 1.5 yıla ilişkin projeksiyonlarına bakıldığında, Barzanî’nin Kuzey Irak ile Kosova arasında neden paralellik kurduğu ve bunu The Washington Post Gazetesi’nin 26 Ekim 2005 tarihli nüshasında yayınlanan makalesine taşıdığı daha iyi anlaşılıyor.
Irak’ta –Belgrad’ta olduğu gibi- ülkenin geleceğine ilişkin iyimser olma sonucu doğurabilecek bir perspektif ve toplumda etnik gerginliklerden kaçınma için bir motivasyon yok.
Ama Irak’ta devlet savaş ile tasfiye edildiği ve Irak için başkaca bir işlevsellik öngörüldüğüne dair bir işâret olmadığı için, Kuzey Irak merkezli yapılanmanın tarihin ve siyâsetin doğal akışı ile “el değiştireceği” ve ondan sonra Kerkük merkezli yeni sistemin, uluslararası destek ve gerektiğinde dış müdahâle imkânı ile bölge dengelerinde işlevsel kılınabileceği düşünülebilir.
Belki bunun için gereken tek husus, iktisadî güvenliği için Kerkük’e ihtiyaç duyan yeni sistemin, demografik dezavantajının giderilmesiydi.

IRAK ANAYASASI; “FACİANIN BAŞLANGICI”

DG-Irak Cumhuriyeti’nin anayasasının çok güzel bir giriş bölümü var. Keşke bir tek kelimesi de doğru olsaydı. Edebî değeri yüksek de olsa, maalesef sadece Irak’taki bütün etnik gruplar anılarak, bir yerde baştan savma bir şekilde ezilecek kimliklere karşı anayasal bir koz oluşturuluyor.
Anayasa birinci maddede Irak Cumhuriyeti’ni “bağımsız ve egemen bir devlet” ve yönetim şeklini “cumhuriyetçi, federal ve parlamenter demokrasi” olarak tarif ediyor. İslâm’ın resmî din ve yasamanın başlıca kaynağı” ilân edildiği anayasa, “İslam’ın değişmez hükümleriyle çelişen yasa çıkartılamayacağını”, ama “demokrasinin temel ilkeleriyle de çelişen yasa yapılamayacağını” kaydediyor.
Dinî vecibelerin anayasal garantiye alındığı belgede, sorun üçüncü maddede başlıyor;
“Bünyesinde barındırdığı Arap kesim itibariyle Irak, Arap ulusunun da bir parçasıdır.”
Burada çizilen bir sınır var. Madde dört ise Türklere bir sınır çiziyor;
“Irak Cumhuriyeti’nin resmî dilleri Arapça ve Kürtçe’dir.”
Ayrıca;
“Resmî Gazete Arapça ve Kürtçe yayınlanır. Türkmence ve Asurice bu iki toplumun nüfuslarının yoğun olduğu idari birimlerde diğer iki resmî dildir” .
Bundan sonra Madde 5’te “hukuk üstündür” denmesi ise anayasanın ne önceki ne de sonraki hükümleri ile uyumlu. Örneğin Madde 7, “Saddam Hüseyin’in Baası ve bütün sembolleri başta olmak üzere ırkçı, terörist, kökten dinci ve etnik ayrımcılığını benimseyen hiçbir program veya kurum teşkil edilmez. Bunların savunulması, desteklenmesi ve teşvik edilmesi yasaktır. Irak’ta tesis edilen çoğulcu demokratik düzenle bağdaşmayan bu unsurların faaliyetlerinin ne şekilde yasaklanacağı yasayla belirlenir” diyor.
Bunun pratikteki uygulamasının Türklerin hak arayışında “ırkçılıkla”, Sünnî ve Şiî siyâsî hareketlerin “kökten dincilikle” suçlanacağı aşikâr.
Madde 9 Irak ordusunun darbe yapmasını veya bir grubun emrine girmesini yasaklıyor. Hatta ordu dışında silâhlı grup olması da yasaklanıyor.
Anayasa temel haklar bölümünde, her ülkenin anayasasında olan veya olması gereken bütün maddelere yer vermiş. Anayasanın yürürlüğe girmesinden itibaren neredeyse bütün Iraklıların ve Irak’taki, bütün siyâsî grupların “anayasaya aykırı olacağı” iddia edilebilir. Kurulacak sistemin kozmetik tedbiri olarak düşünülen anayasanın hazırlanmasına birkaç kaygının güdüldüğü görülüyor.
Bunların başında egemen olan grupların kendilerini ne şekilde güvenceye alacakları ve karşı hamleleri ne şekilde önleyecekleri üzerinde yoğun mesai yapılmış. Ondan sonra ise, Irak’ın devlet olabilmesi için gereken kurallar dizisi belirlenerek, mevcut sistemin “devlet gibi” olması öngörülmüş.
Aslında temel mesele “Kürtlerin Irak’tan ayrılması için, önce Irak’ın kurulması gerektiği” gibi görülüyor. Çünkü Barzanî ve Talabanî Iraklı Kürtlerin , Kuzey Irak'ta bağımsız bir Kürt devleti kurulmasıyla ilgili olarak referandum yapılması taleplerini bir dilekçeyle BM'e bildirdi. İngiliz Daily Telegraph gazetesi, Kuzey Irak’ta referandum isteyen ve iki ana Kürt partisinden ayrı çalışan bir komitenin, bir ‘bağımsızlık referandumu’ için imza topladığını yazdı.
Ancak Irak takviminde ard arda yer alan iki önemli gün arasında –her iki günden de memnun olmayan Sünnîlerin- tepkili olacağı tahmin edilebilir. 15 Ekim (anayasa referandumu) -15 Aralık (genel seçimler) zaman aralığı Irak tarihindeki en kanlı dönem de olabilir.
Muhtemelen Irak takviminde anayasadan sonra “Kerkük sorununun” tırmandırılması ve devâmında Kürtlerin ayrılması var. Gerek 15 Ekim gerekse 15 Aralık, sadece Irak’ta değil, bütün komşu bölgelerde “Kürt millîyetçiliğinin tepe noktasını” yakalayacağı bir süreç olacak.
135. Madde, Kürtlerin Kerkük'ü en geç Aralık 2007'ye kadar “kendi sınırlarına” dâhil etme talebini garanti ediyor. O nedenle, KDP ve KYB bölge şartlarını dikkate alarak, 15 Aralık 2005 ve Aralık 2007 tarihlerine yönelik ayrı eylem planlarını uygulamaya koyabilirler.
Iraklı Kürtlerin sürece Talabanî ve Barzanî’nin menfaatleri doğrultusunda aktif katılımı ve bölge ülkelerinin müdâhil olmasından kaygı duymaması için, bilhâssa Barzanî’nin yakın zamana kadar yaptığı, ama kısa bir süre önce ara verdiği, açıklamaları yeniden başlayabilir.
Varsayım olarak; Kürtlerin hedefine ulaşabilmesi için Irak Türklerinin ya tatmin edilmesi ya da sindirilmesi gerekiyor. Aynı şekilde Türkiye’nin de tatmin edilmesi ya da Türkiye’nin konu ile meşgûl olamayacak derecede yoğun bir gündemi olması gerekiyor. Bir ihtimâl olarak belirtmekte fayda olabilir; Aralık 2007 Türkiye açısından AB’nin yıl sonu zirvesi öncesindeki gergin ve sıkıntılı bir bekleme dönemine tekabül edebilir.
Bu, ayrıca önemli. Çünkü Kürtlerin Irak Türklerini tatmin veya sindirme için 15 Aralık 2005’ten Aralık 2007’ye kadar zamanı olacak. Muhtemelen Türkiye’nin herhangi bir itirazı olursa, “bağımsız, demokratik, anayasaya ve seçilmiş bir parlamentoya sahip bir ülkenin iç işlerine” karışmış olacak...
Kuşkusuz burada temel etken Şiî-Kürt dengesi olacak. Şiîlerin tercihinin Irak’ın bütünü mü, yoksa Kürtlerin alamadıkları yerler yönünde mi olacağı belirleyici olabilir. ABD’nin veya İngiltere’nin yaşanacak gerginlik dönemlerinde, bugüne kadar sadık kaldıkları “Irak’ın geleceğini Iraklıların belirleyeceği” fikrinde ısrarcı olacakları tahmin edilebilir.
Şu ihtimâlde çok önemli;
Talabanî’nin Die Welt Gazetesi’ne söylediğine göre, “anayasanın reddedilmesi hâlinde ise, yine de 8 Ocak'ta seçimler yapılacak. Bu seçimlerin sonucunda, başka bir anayasa taslağını hazırlayacak olan yeni Ulusal Meclis oluşacak.”
Anayasanın reddi pek mümkün değil. Ama ya 15 Aralık’ta seçimler yapılamazsa. Bu durumda KDP ve KYB “de facto” bir şekilde yine aynı hedeflerine yürüyebilirler.
Nihâyetinde bağımsız bir Kürt devletinin ne biri ne de diğeri için sakıncası var. Muhtemelen mevcut Irak sınırının diğer tarafında ilân edilecek rejim de, “Türkiye ile iyi ilişkilere verdiği büyük önemi” vurgulayacak ve kapsamlı işbirliği önerisinde bulunacaktır. Güneyde ABD ve İngiltere ile uyumlu bir Şiî devleti de hiç mantıksız görünmüyor. Kuzeydeki Kürt devleti ise, bölge ülkeleri açısından gereken bir enstrüman olarak değerlendirilmeye müsait olur. Sünnîler ise Şiîlerin ağırlıkta olacağı bölgede kalacağı için, burada yaşananlar “ABD-Irak” değil, Irak’ın içişleri kapsamında “Şiî-Sünnî” çekişmesi formasyonuna da geçebilir.
Buna uygun bir işâret de, İngiltere basının bir haberine göre, üst düzey bir Kürt yetkilinin, Irak geçici anayasasının gelecek ay yapılacak referandumla onaylanması halinde, Kuzey Irak'taki petrol keşifleri konusundaki anlaşmaların, hem merkezî Irak hükümeti, hem de bölgesel hükümetleri ile müzakere edileceğini söylemesi.
Türkiye açısından “Kürtlerin bağımsızlığına giden süreçte” bir detay daha var. Türkiye şu anda yüzde 100 haklı gerekçeler ile GKRY’deki rejimi tanımıyor ve aynı zamanda Ermenistan ile sınırı kapalı. Kuzey Irak’ta yaşanacaklar sonucunda, Türkiye’nin “tanımadığı” ve/veya “sınırını kapalı tuttuğu” bir komşusu daha olacak.
İran ve Suriye’nin eyyam ile sahiplenmeyeceğini varsayalım, yine de gerek AB gerekse ABD ile ilişkilerde zorluklar olabilir. Yine aynı kapsamda, kontrolü olmayan yasal ve/veya yasadışı nüfus hareketleri de yaşanabilir.
Yine Talabanî’nin Die Welt Gazetesi’ne verdiği mülâkattan devâmla;
“SORU: Kürtler, şimdiye kadar sadece Irak'ta özerkliğe sahip. Bu durumla memnun musunuz?
TALABANİ: Biz Irak Kürtleri olarak Kürdistan'ın başka bölgelerine karışmıyoruz.”
Arap Birliği’nin ve Irak’ın komşularının âcilen diplomatik inisiyatif kullanması gerekiyor. Aksi hâlde heyetleri Bağdat’ta gün ortasında saldırıya uğrayan Arap Birliği, bir süre sonra Irak’a da gidemeyebilir.
Türkiye’nin Kafkasya’daki gibi bölge istikrarını muhafazayı ve bölgesel sorun üreticilerini değişime zorlamayı sağlayan, bölgesel ve çoktaraflı iktisadî ve siyâsî projelerine bu bölgede yenilerini eklemesi gerekiyor. Muhtemelen Türkiye’nin önüne “Kürtlerin kuracağı devletin, Türkiye’nin sunacağı imkânlar ile Türkiye’ye yakın tutulabileceği ve işbirliğinin Kürt yönetimini evcilleştireceği yönünde teklifler gelebilir. Hatta bunun için özel anlaşmalar ile Irak Türklerine de bazı olanaklar sunulabilir.
Ancak söze konu sürecin başlaması hâlinde, sonrasında yaşanacak hiçbir gelişme sonucunu değiştirmeyecektir. Kurulacak rejimin kökleri ve aktörlerinin geçen süredeki icraatı, Türkiye’ye bakış açısı ve sonrasında ellerinde koz olarak tutacağı olgular, ne işbirliği ne de yakınlaşma ile aşılabilir değildir.

Seçim, Azatlık'a rötar yaptırıyor!

Azerbaycan'daki parlamento seçimlerine iddialı hazırlanan, ancak iktidarın hamlelerine yanıt veremeyen muhalefet hareketi Azatlık, resmi sonuçlara göre ağır bir yenilgi aldı.Aslında Azatlık'ın 125 sandalyeli parlamentoda sadece 5 temsilcilik kazandığı açıklaması dudaklara gülümseme yerleştirecek kadar sanal bir sayı gibi görünüyor. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın (AGİT) raporuyla ABD destekli anket sonucu da Azatlık'ın açıklanandan daha fazla oy aldığını gösteriyor. Asıl tartışılması gereken önemli soru ise, yaşanan hile ve yolsuzlukların seçim sonucunu ne denli etkileyebildiği. Azatlık liderleri bu konuda iddialı konuşuyor ve seçimi aslında muhalefetin kazandığını ileri sürüyor.Azatlık inandırıcı olamadıAncak, seçim öncesi yaşananlar ve muhalefetin gücü değerlendirildiğinde Azatlık'ın kazanma olasılığının yüksek olmadığı, bu durumu büyük olasılıkla muhalefet liderlerinin de bildiği sonucu çıkıyor.

Pazartesi, Kasım 07, 2005

IRAKTAKİ TÜRKMENLERİN, SADECE MİLLETVEKİLİ TURHAN ÇÖMEZ’İN DEĞİL HÜKÜMETİN DİKKATİNİ ÇEKMESİNİ DE DİLİYORUM



Güler Ruhsar Hatip

AK Parti Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez Erciyes Üniversitesi'nde düzenlenen ''Kuzey Irak'ta Neler Oluyor?'' konulu konferansta yaptığı konuşmada, Irak'taki savaştan sonra Kuzey Irak'ta Türkmenlerin etkinliğinin azaltıldığını bu çerçevede Kürtlerin güç kazanmaya başladığını , Türkmen soydaşlarımın yaşadığı Tellafer'de katliamlar yapıldığını, Kerkük'e dışardan taşınan Kürtlerin yerleştirildiğini kuzey ıraktaki Kürtlerin güç kazanmasının Türkiye açısından terör tehlikesini beraberinde getirebileceğini'' söyledi . Ben bir Türkmen olarak Hükümetin Türk dünyasına başından beri şaşı baktığı tezini savundum . Allaha şükürler olsun ki koskoca hükümetin bir milletvekili durumu fark etti .Tebrik ediyorum sayın vekil .Aylar sonrada olsa Irakta Türkmenlerin yaşadığı ızdırabı fark ettiğinizi seslendirdiniz.Biz bunları aylardır söylüyorduk ama fark edilmesi bile büyük bir başarı.Bu vesile ile her ne kadar ben devlet kurup ne yapayım diye ortaya çıksada Celal Talabani’nin ağzından salyalar akarkenki hali söylemleri ile eylemlerinin geçmişte olduğu gibi gelecekte de çakışacağının garantisidir
Sizinde belirttiğiniz gibi Türkiye'de dış politika yıllardır '' hamasi nutuklarla sürdürülüyor ise , dış siyaset öngörüyle vizyonla yapılması gerekiyorsa '' ''Türkiye, Irak konusunda akılcı politikalar üretmeliyse'' O halde bunları yapmak için mensubu ve milletvekili seçildiğniz parti ne yapmaktadır ya da neyi beklemektedir merak ediyorum .Biliyor musunuz bunlardan biz vatandaşlar şikayet edebiliriz ama siz yönetim kademesindeki siyasilerin şikayet etme hakkı yok .Çünkü size oy veren vatandaşlar çözüm üretin diye oy verdiler şikayet edin diye değil. Türk insani, Ağlama duvarı değildir.

Perşembe, Kasım 03, 2005

TURKMENELI TV BAGDAT'TA PKK BUROSU TEPIT ETTI


Terör Örgütü PKK şimdi de Bağdat'ta bayrak açtı.

Irak'taki faaliyetlerini her geçen gün arttıran PKK, Kerkük ve Musul gibi şehirlerin ardından Bağdat'ta da büro açtı.

Bağdat'taki büroda PKK'yı simgeleyen bayrağın yanına, diğer bürolardan farklı olarak Kürt grupların bayrağı yerine Irak Bayrağı asıldı.
Türkmeneli Televizyonu bir başka habercilik başarısına daha imza atarak PKK'nın Bağdat'taki bürosunu görüntüledi.

*haberin görüntüleri, bu akşam (3 kasım 2005) akşamı TSİ 18.30'da Türkmeneli Televizyonu'nun ana haber bülteninde yayımlanacaktir*

PKK BAĞDAT'TA


PKK terör örgütü Irak'taki faaliyetlerini her geçen gün arttıyor.

Türkmeneli Televizyonu, habercilik başarısını sürdürmeye devam ediyor.

Amerika'nın terör örgütleri listesine aldığı, PKK şimdi de Bağdat'ta büro açtı.

Bağdat'ın merkezindeki Filistin Caddesi'nde açılan büroda, PKK'nın bayrağı da asıldı.
Bağdat yönetimi daha önce, PKK'ya karşı olduklarını açıklamış ve örgütün faaliyetlerine izin vermeyeceklerini belirtmişlerdi.

Oysa Bağdat'ın merkezindeki bu binada, PKK'nın terör faaliyetleri rahatça planlanıyor. Ve bu faaliyetlere ne işgal güçleri ne de devlet güçleri müdahale ediyor.

PKK, Filistin Caddesi'nde açtığı büro vasıtasıyla örgütün Bağdat temaslarını sağlıyor. Sivil kıyafetli yabancıların sık sık ziyaret ettiği büroda, yaklaşık 15 PKK militanı kalıyor. Amerika ve Bağdat yönetiminin Tanımıyoruz dediği PKK, Bağdat'ta açtığı büroya, bayrağını da astı.

Bağdat'taki PKK bürosunda, diğer bürolardan farklı olarak Irak Bayrağı da asılmış. Oysa PKK'nın diğer bürolarında örgüt bayrağının yanına Kürt grupların bölgesel bayrağı da asılıyordu. Ancak, Bağdat'ta Kürt siyasi oluşumlarına olan tepkiden çekinen PKK, burada Irak bayrağını tercih etmiş. PKK Bağdat'ta açtığı büro aracılığıyla, çatışmalarda yaralanan militanlarının da tedavi işlemlerini yürütüyor. Bağdat'taki Devlet hastanelerinde ücretsiz olarak yaptırılan sağlık işlemlerinden en çok Mahmur Kampı'nda kalan PKK militanları faydalanıyor. Türk ordusuyla yapılan çatışmalarda yaralanan militanların her türlü ameliyet işlemleri sorgusuz sualsiz yapılıyor."

PKK, Filistin Caddesi'nde açtığı büro vasıtasıyla örgütün Bağdat temaslarını sağlıyor.
Sivil kıyafetli yabancıların sık sık ziyaret ettiği büroda, yaklaşık 15 PKK militanı kalıyor.

Amerika ve Bağdat yönetiminin Tanımıyoruz dediği PKK, Bağdat'ta açtığı büroya, bayrağını da astı.

Bağdat'taki PKK bürosunda, diğer bürolardan farklı olarak Irak Bayrağı da asılmış. Oysa PKK'nın diğer bürolarında örgüt bayrağının yanına Kürt grupların bölgesel bayrağı da asılıyordu. Ancak, Bağdat'ta Kürt siyasi oluşumlarına olan tepkiden çekinen PKK, burada Irak bayrağını tercih etmiş.

PKK Bağdat'ta açtığı büro aracılığıyla, çatışmalarda yaralanan militanlarının da tedavi işlemlerini yürütüyor. Bağdat'taki Devlet hastanelerinde ücretsiz olarak yaptırılan sağlık işlemlerinden en çok Mahmur Kampı'nda kalan PKK militanları faydalanıyor. Türk ordusuyla yapılan çatışmalarda yaralanan militanların her türlü ameliyet işlemleri sorgusuz sualsiz yapılıyor.

Türkmeneli Televizyonu daha önce de, PKK'nın Irak'taki faaliyetlerini ortaya koymuştu. Kerkük'te açılan PKK bürosunu gündeme getiren Türkmeneli TV'nin haberi, dünyanın da gündemine oturmuştu. PKK Kerkük bürosunun içinde, radyo vericisi, internet sistemi, bilgisayarlar, kitaplar örgütün hala faal olduğunu ortaya koymuştu. Örgütün Süleymaniye'de yaptığı yol kontrolleri de Türkmeneli TV sayesinde gündeme gelmişti.

Türkmeneli Televizyonu daha önce de, PKK'nın Irak'taki faaliyetlerini ortaya koymuştu.

Kerkük'te açılan PKK bürosunu gündeme getiren Türkmeneli TV'nin haberi, dünyanın da gündemine oturmuştu.

PKK Kerkük bürosunun içinde, radyo vericisi, internet sistemi, bilgisayarlar, kitaplar örgütün hala faal olduğunu ortaya koymuştu.

Örgütün Süleymaniye'de yaptığı yol kontrolleri de Türkmeneli TV sayesinde gündeme gelmişti.

TURKMENELI SAT. TV

KALBİMİN ATTIĞI YER TELAFER YARDIM BEKLİYOR

BÜYÜK TELAFER KAMPANYASI

TELAFER'DE ABD ZULMÜ

Irak'ın Türk kenti Telafer, aylardır her gün saldırı altında.Amerikan ordusunun özel timleri ve peşmerge birliklerinden oluşan sözde Irakordusu şehri canı her istediğinde havadan ve yerden bombalıyor.Bağımsız gözlemciler bombardımanlarda yoğun biçimde seyreltilmiş uranyum venapalm kullanıldığını bildiriyor.Kent halkı; yaşlılar, kadınlar, çocuklar tam 300 bin kişi, kentinçevresindeki köylere, boş arazilere sığındı.
TÜRKMEN SOYKIRIMI
Kentte kalanlar; erkekler, delikanlılar savaşıyor ve ölüyor. Özel timlerTelaferli erkekleri teker teker avlıyor.Savaşmayıp kenti terk etmeye çalışan hemen bütün yetişkin erkek vedelikanlılar hiçbir kanuni işlem yapılmadan tutuklanıyor ve Irak?ta kurulanonlarca toplama kampından birinde kayboluyor.Zulmün sınırı yok! Saldırılar Ramazan ayında da sürüyor. Amerikan güçlerihalkın maneviyatını kırmak için şehirdeki Bektaş Baba ve Sarı SaltıkTekkelerini, Şiilerin kutsal İmam Saad türbesini yerle bir ettiler, Sünnicamilerin çoğunu ?terörist yuvası? diye yıktılar!Telafer?i yeryüzünden silmek, yerleşik Türkmen halkını soykırıma uğratmakistiyorlar!AMAÇ: KUKLA DEVLETİ GENİŞLETMEKAmaçları, Telafer?i Irak?ın kuzeyinde kurdukları Kukla Devlet?in sınırlarınadahil etmek. Bu nedenle çıbanbaşı olarak gördükleri Kuzey Irak Türkleriniezmek, susturmak, yok etmektir!
TÜRKMENLER DİRENİYOR
Ama Telafer halkı, Irak'ın birliğini savunan bütün Iraklların desteğini
kıpırdamıyor?Sınırımızın hemen yanıbaşındaki öz kardeşlerimiz, yalnızca evlerinisavunmuyorlar, Türkiye\'nin bütünlüğünün de bekçiliğini yapıyorlar. Savaşınbütün Ortadoğu\'ya yayılmasının önüne sur dikiyorlar.

MİLLET ÖZKARDEŞLERİNE SAHİP ÇIKIYOR
Biz, Türkiye\'nin milli güçleri ve Türkmen örgütleri olarak, Telafer\'eyönelik uluslararası bir yardım kampanyası başlattık. Amacımız, ABD?ninsaldırısına maruz kalan Telaferlilerin feryadını bütün dünyaya duyurmak,onlarla dayanışma içinde olmaktır.Bu yardım kampanyasıyla Türkmen kardeşlerimizin yalnız olmadığı, Türkmilletinin ve tüm barışsever dünyanın yanlarında olduğu görülecektir.

YURT SATHINDA KAMPANYA
Türkiye çapında yürütülecek bu kampanya çerçevesinde mazlum ve mağdurTelafer halkına ulaştırılmak üzere nakdi yardımlar toplanacaktır.

HABUR\'DAN TELAFER\'E YÜRÜYÜŞ
Toplanan yardım, Türkiye\'den yüzlerce aydın, öğretim üyesi ve kitle örgütüyöneticisiyle ve Dünyanın dört bir yanından barışsever, anti-emperyalist örgütlerin ve şahsiyetlerin katılımıyla Habur\'dan Telafer\'e kadar konvoyla ulaştırılacaktır.

ÖZKARDEŞİNİ YABANCININ İNSAFINA BIRAKMA!
Şimdi Telafer'de kent dışına sürülmüş Türklerin vatanlarını yiyeceğe,giyeceğe, çadıra ihtiyaçları var, ama her şeyden çok bizim, TürkiyeTürklerinin onları unutmadığını, görmeye ihtiyaçları var! Dayanışmayaihtiyaçları var!
TELAFER?E YARDIM KAMPANYASI YÜRÜTME KURULU

KALBİMİN ÇARPTIĞI YER - TELAFER, Kampanyasına katkı için .
Ziraat Bankası Galatasaray Şubesi:
TL Hesabı 444 27829-5001
USD Hesabı 444 27829-5002
EURO Hesabı 444 27829-5003
İş Bankası İçerenköy Şubesi:
TL Hesabı 1214 304400187733
USD Hesabı 1214 0125157
EURO 1214 0125161


TELAFER DAYANIŞMA KOMİTESİ

ULUSAL KANAL- ADD-TÜRK İŞ-T.KAMU SEN-TÜRKMEN ÖRGÜTLERİ

TÜRKMEN DANIŞMA MECLİSİ
IRAK DEMOKRAT TÜRKMEN PARTİSİ
TÜRKMENELİ AYDINLAR DERNEĞİ
TÜRKMENELI MILLI BIRLIGI
TÜRK METAL SENDİKASI
TÜRK DÜNYASI İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
TOPLUMSAL DÜŞÜNCE DERNEĞİ
MÜZİK EĞİTİMCİLERİ DERNEĞİ
TÜRK HABER-İŞ SENDİKASI
TÜRK SAĞLIK-İŞ SENDİKASI
CUMHURİYET KADINLARI DERNEĞİ
KIRIM TÜRKLERİ EĞİTİM VE KÜLTÜR DERNEĞİ
OLEYİS SENDİKASI
KEMALİST ATILIM BİRLİĞİ
HÜR DEMOKRATLAR FİKİR KULÜBÜ
ALTI NOKTA KÖRLER DERNEĞİ
HUKUKUN EGEMENLİĞİ DERNEĞİ
ATATÜRK ÇİZGİSİ PLATFORMU
ATA EĞİTİM-SEN
AVRASYA KARDEŞLER BİRLİĞİ
PROF. DR. ENİS ÖKSÜZ
KORE DOSTLUK DERNEĞİ
GENEL MADEN İŞÇİLERİ SENDİKASI
Telafer'e Yardım Kampanyası, İstanbul Valiliği'nin 21/10/2005 tarihli ve27682 sayılı kararıyla yürütülmektedir.

Çarşamba, Kasım 02, 2005

Bayraminiz Kutlu Olsun



Cok degerli hemseri ve soydaslarimiz,
Bütün Türk ve Islam dünyasinin Bayramini kutlar , yüce Allah'tan saglik dileriz.
Bagimsiz, Egemen ve Hür bir Türk Dünyasi icin calismalarinizda basarilar diliyoruz

Irak Türkmenleri Kültür Dernegi- Kopenhag