Cuma, Ocak 27, 2006

Bayram, Türkiye, Türkmen Eli ve...

Arastiran ve Yazan : Muammera Çiğdem

Bayramın üçüncü günü, akşamı...

İnternet uygun kullanıldığı zaman öğrenciler ve öğretmenler için kocaman bir kütüphane, bilgi işlem merkezi. İnternette araştırma turları yapıyorum. Çeşitli ülkelerin televizyonlarını geziyorum. Bazılarını bir müddet dinliyorum. Böylece, araştırmaya devam ediyorum. Derken Türkmen tv'yi buluyorum. Programın adı: "Çocuk Bahçesi Özel" Programdan bazı bölümleriyle, his ve düşüncelerimi aynen aktaracağım:
Türkmen çocuklar...
Davullu zurnalı türkü süylüyor bir delikanlı : ”ha nenni ha nenni”
"Ne böyle bayram ola / ne böyle ayrılıklar /ne böyle sevda ola /ne böyle ayrılıklar /nenni nenni ha nenni"
Ve Zümrüt abla masal anlatmaya başlıyor:

“Bir var idi, bir yok idi”
...
Bir tarafta "iydikum mubarek" , bir tarafta "bayramınız kutlu olsun" yazıyor.
Program Kerkük vakti için yatsı ezanı ile mola veriyor.

Yatsı ezanı eşliğinde görüntüde "İstanbul"...
İstanbul, yar olan diyar İstanbul. Zoruyla, sıkıntısıyla, çilesiyle bile emanet şehir, can-şehir olan İstanbul. Boğazıyla, camileriyle, kız kulesiyle, deniziyle, martılarıyla, gemileriyle, gün batımıyla İstanbul... İstanbul, Türkmen televizyonundaki görüntülerde burun kemiklerini sızlatacak kadar coşkun ve daha bir güzel...
Sonra çocuklarla görüşmeler yapılıyor.
-Adın nedir?
-Meryem
-Bize ne hazırladın?
-Biz Türkmeniz
Bütün çocuklar hep bir ağızdan, "Türkmen eli"ni söylemeye başlıyor.
Sonra başka bir kız çocuk:

"Kalanın dibinde bir taş olaydım"
Evet, türkü söylüyor şirin Türkmen çocukları... Neredeyse hepsi söylenilen türkülere eşlik de ediyor.
-İndi yavru çocuklar, akıllı olanları, sessiz duranları alacağım görüşmeye... gel bala gel! evet, sen ne hazırladın bize?
Kalk ayağa bala!
...
Ağzına sağlık!
Bir küçük ara verelim, bir nefes alalım... sonra programımız devam edecek.
Program bu şekilde devam ederken, mikrofonu ilkokul yaşlarında kendi küçük ama yüreği büyük bir delikanlıya uzatıyor sunucu Hüseyin abi...
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
...
-Evet, hep birlikte alkışlıyoruz arkadaşımızı. Adınızı öğrenebilir miyiz?
-Mehmet.
Bir delikanlı... Adı Mehmet. Bayram için hazırladığı şiir; İstiklal Marşı. Şimdi bu yazıyı okurken pek çok şeyi düşünürken şu ayrıntıyı da düşünelim istiyorum; kaçımız İstiklal Marşı'mızın bu kadarını bir seferde ezbere okuyabiliyoruz?! Sorum yalnız çocuklara değil, hepimize...
Bayram neş'esi içinde, aynı zamanda “bayramlar muhasebedir” düşüncesiyle yazmaya başladım. Bir paylaşım olsun diye... Görülenleri, duyulanları, izlenenleri sizlere de bildireyim diye... Türkmen kardeşlerimizi, Türkiye'yi... diğer kardeş ülkeleri, dindaş ülkeleri... Çocukları, bayramı... Türkçe'yi, anadilimizi... Hepsini birlikte, yeniden ve bıkmadan bir daha düşünelim diye...
*Bu arada Çocuk Bahçesi Özel'den aktardığım bölümlerin hiçbirisinde tercüme yapmadığımı belirtmeliyim. Cümleleri ve konuşulan dili aynen aktardım.