Cumartesi, Nisan 29, 2006

2500 Terörist Barzani'ye sığındı

internetajans

Irak sınırında hareketlilik sürerken ilginç bir iddia gündeme geldi. Yaklaşık 2.500 PKK militanının Mesud Barzani'ye bağlı peşmergelere sığındığı savunuldu.
Yaklaşık 2.500 PKK militanının K. Irak bölgesel yönetimi başkanı Mesud Barzani'ye bağlı peşmergelere sığındığı savunuldu. Barzani'nin de bu sebeple operasyonların durdurulmasını talep ettiği ileri sürüldü. Bazı IKDP yetkilileri ise ellerinde bulunan PKK'lıların örgütten ayrılanlar olduğunu söyledi. Öte yandan ‘sıcak takip' iddialarını yalanlayan Barzani, Türk ordusunun ‘sınırı geçmediğini' söyledi. TSK'nın muhtemel sınırötesi operasyonuyla ilgili değerlendirme yapan Barzani, “Bu doğru değil ve olamaz. TSK, Türkiye toprakları üzerindedir.” dedi. Barzani, komşu ülkelerin “Irak'ın iç işlerine karışmaması gerektiğini” de ifade etti.

ABD Boşalttı Barzani Doldurdu

Cumhuriyet

Yüzde 90'ı Türkmenler oluşan Tel Afer'de ABD'nin yaptığı operasyon sırasında binlerce ev boşaltıldı.
Yüzde 90'ını Türkmenlerin oluşturduğu ve ABD'nin düzenlediği büyük operasyonun ardından 100 bin kişinin göç ettiği kentte boşalan evlere, Tel Afer'e ilk düzenlenen operasyon sırasında peşmerge güçleri tarafından kentin dış kısmına konuşlandırılan Kürtler yerleştiriliyor. haberin devami..internetajans

L.A. Times: Irak'ta Türklerle Kürtleri iş ilişkisi bağlıyor

11:50
29 Nisan 2006 / Cumartesi

Amerikan Los Angeles Times gazetesi, etnik tansiyona rağmen Türk firmaların Kuzey Irak’ta 1 milyar dolarlık iş anlaşması yaptığını belirtti. "Irak’ın yarı bağımsız kesiminde güvenliği sağlamaya çalışan" Kürt liderlerin yüzlerini "sürpriz bir yöne" çevirdiğini ifade eden Los Angeles Times gazetesi, geçen yüzyılın büyük çoğunluğunda Kürtler ve Türkler arasında bir "can düşmanlığı" olduğu yorumunu yaptı....haberin devami

Irak'taki İran muhalifi Kürtler, İran sınırına yerleştiriliyor

10:55
29 Nisan 2006 / Cumartesi
Ramazan YAVUZ/DİYARBAKIR, (DHA)

TÜRKİYE ile İran'ın, PKK’ya yönelik sınır kesimlerinde yoğun operasyonları sürerken, İran muhalifi olan Komele ve İKDP’ye yakın 200 peşmergenin, aileleriyle birlikte ABD tarafından İran sınırında konuşlandırıldığı iddia edildi. İKDP’li yetkili, İran saldırısına karşı her türlü tedbiri aldıklarını söyledi. ...haberin devami

Cuma, Nisan 28, 2006

Erdoğan'dan Kerkük uyarısı


'Kerkük küçük Irak'tır'

Ankara'nın Rice'a yansıttığı hassasiyetlerden birini de Kerkük konusu oluşturuyor.Rice, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül'le yaptığı görüşmelerde, Türkiye'nin Kerkük'e verdiği önemi en üst düzeyde dinlemiş oldu....yazinin tümü

Türkmenler Federalizmi Redetti

Savaş NURETTİN

Irak Turkmen Cephesi’nin onbirinci kuruluş yıldönümü törenlerine Türkiye’den onlarca siyasetçi ve yabancı diplomat katıldı. Başbakan Yardımcısı ve dışişleri bakanı Abdullah Gül’ün de katıldığı tören, son günlerdeki gelişmeler bakımından anlamlı siyasi mesajlar içeriyor.

Özellikle ABD’li Rice’in Ankara ve Bağdat ziyaretlerine denk gelmesi mükemmel isabetli bir zamanlamadır. ITC’nin davetiyesi cebinde Rice ile görüşen Gül’ün gündeminde sadece PKK ve Iran yoktu elbette. Gündemde Türkmenler, Türkmeneli ve Kerkük de vardı. Ancak Gül Rice’e bu konuda ne iletmişti. Gazetelerden Gül’ün Ric’i Kerkük konusunda uyardığını biliyoruz. Ancak esas merak edilen Rice Bağdat’tayken anlaşıldı. Resepsyonun ve Gül-Rice görüşmesinin yansıması ITC Ankara ve resepsyona katılan diğer yurt dışı temsilciliklerinden geldi.

Elalaf gazetesinin röpörtaj haberinde çok net bir siyasi tavır sözkonusu. ITC, macera-perest ve yamalama politikalara karşıdır. Bölgenin siyasi tarihinden alınan dersler de gösteriyor ki ’’elini veren kolunu kaptırıyor’’ misali bugün federalizm, yarın merkezden ayrılma ve sonrasında da bağımsızlık gelecektir. Resepsyona katılan yerli yabancı herkes ve sağduyulu Türkmenler biliyor ki Türkmenleri bu senaryoların içerisinde asimile planları bekliyor. Başlangıçta savaş ve kaosun yarattığı günlük geçim sıkıntılarını giderecek geçici yardımlar ve gelecekle ilgili göz kamaştıran parlak vaadler gelecektir.
Ardından okullarda Kürtçe eğitim ana dille eğitim sayılacaktır. Kerkük başta olmak üzere Türkmen bölgelerinde resmi dil Kürtçe yapılacak ve artık heryerde konuşulması zorunlu hale getirilecektir. Bunun gibi yüzlercesi…….
Türkmenin, mikroplara karşı gelişen bağışıklık kabiliyeti nedeniyle güçlü direnci, sömürgeciler ve uşaklarını daha sert yaptırımlara zorlayacaktır.

Türkmenler, böylece Kerkük petrollerini Kürtlerden isteyen teslimiyetçi zihniyeti ve Haklarımızı Erbil’de arayanları redederek, Irak’ın yönetiminde ve idaresinde ortak olduğunu Bağdat ve Washington’a göstermiştir.

Perşembe, Nisan 27, 2006

New York Times: ABD'nin Irak'ta petrol geliri planları tutmadı

16:00
27 Nisan 2006 / Perşembe
ABD'de yayımlanan New York Times gazetesi, Irak'ın petrol kaynaklarının bu ülkenin yeniden yapılanmasına katkıda bulunacağı yönünde ABD yönetiminin planlarının tutmadığını yazdı. Gazetenin ''Irak Petrol Hattı Fiyaskosu'' başlığını taşıyan baş makalesinde, Irak'ın yeniden yapılanmasında kullanılacak petrolün düzgün bir şekilde ihraç edilmesi için onarım gerektiren boru hatlarıyla ilgili projelere ABD'nin yeterince önem vermediği ve sözünü tutmadığı yorumunda bulunuldu....devami

Çarşamba, Nisan 26, 2006

Türkmenler Kürt Liderleri Uyardı


özel haber

Irak’ta yeni hükümetin kurulması çalışmaları sürerken, Türkmeneli Milli Birliği tarafından Kerkük’te arapça yayınlanan uyarı nitelikli bir bildiride Kürt liderleri Talbani ve Barzani’in Türkmenler ve Kerkük politikaları eleştirildi.

Bildiride, Talabani ve Barzani’nin yıllar süren birbirlerini katletmelerine son verilmesine karşı Türkmenlerin duydukları memnuniyet karşısında Kerkük ve diğer Türkmen bölgelerinin demografik yapısının değiştirilmesinden duydukları rahatsızlık iletiliyor.

TMBP başkanı Savaş Karakaplan bildiride Talabani ve Barzani’nin PKK’ya verdiği desteği eleştirerek bölgede huzuru ve güvenliği bozduklarını, böylece komşu ülkeleri İran ve Türkiye’ye Irak’a müdahale yolu açtıklarının altını çiziyor.

Bildiride ayrıca Kürt liderlerin Irak, Türkmenler ve bölge ile ilgili konulardaki muhataplarının Irak Türkmen Cephesi olması gerektiği, kendi yarattıkları sözde Türkmen kuruluşlarıyla politika yürütmelerinin samimiyetten uzak ve tehlikeli sonuçlar doğuracağı uyarısı yapılıyor.

‘’Bölgede barış ve huzur konusunda samimi olduklarını göstermek zorundadırlar’’
Türkmeneli TR / Kerkük

’Çift el’ diplomasisi

Atina’dan Ankara’ya uçan ve Hilton’da geceleyen Rice, "PKK ile mücadele amacıyla ABD-Irak ve Türkiye arasındaki üçlü mekanizmayı yeniden canlandırmak için çabalarını iki kat artırma" sözü verdi. İran’dan üst düzey bir ziyaretin iptali ise Rice’a karşı Ankara’nın jesti oldu.
........
ABD Dışişleri Bakanı Rice’ı, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, alışılmışın dışında Başbakanlık’taki makamında kabul etti. Gül, Rice’ı çok samimi bir şekilde karşılarken, Rice Abdullah Gül’ün elini iki eliyle tutarak tokalaştı. Görüşme sırasında ABD’li bakanın rahat tavırları dikkat çekti. Gül, akşam da Dışişleri Konutu’nda Rice onuruna yemek verdi. Rice bu sabah Ankara’dan ayrılacak.

Türkiye Siyasi Cevresi ITC'de Bulustu




kerkuk.net 25.04.2006

ITC, kuruluş yıldönümünü Ankara'da Türkiye Temsilciliği'nin verdiği bir resepsiyonla kutladı. Resepsiyona, Hükümet'ten; Dışişleri Bakanı Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu, Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen katıldı.Resepsiyonda; DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, MP Genel Başkanı Aykut Edibali, İP Genel Başkanı Doğu Perincek, Hür Parti Genel Başkanı Yaşar Okuyan'da hazır bulundu. Yabancı misyonun ağırlıklı olduğu resepsiyona; Dışişleri Bakanlığı bürokratlarından; Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan, Irak Özel Temsilcisi Oğuz Çelikkol, Irak Özel Temsilci Yardımcısı Fazlı Çorman, Musul Konsolosu Hüseyin Avni Botsalı'da katılanlar arasındaydı.Abdullah Gül, gazetecilerin sorularını cevaplandırırken, Irak'ta çok kritik bir dönem yaşandığını belirterek, "Yeniden Irak kuruluyor. Irak yeniden kurulurken Türkmenlerin en iyi şekilde temsil edilebilmeleri için, tüm Türkmenlerin ufak tefek ayrılıkları bir kenara bırakıp, hepsinin büyük bir dayanışma içerisine girmesi gerekiyor." dedi. (Mak Ajans)

Pazartesi, Nisan 24, 2006

Türkmene tezgah


......
Türkiye'nin sırt çevirdiği sahipsiz Irak Türkleri MOSSAD, CIA ve Kürt liderlerin oyuncağı haline geldi. 8 Mart 2006'da birden bire Irak Türkmenler Otonom Örgütü kuruldu. Örgütün amacı da "Türkmen halkını bir araya getirmek ve Irak hükümeti ile uluslararası kuruluşlar nezdinde Türkmenlerin haklarını aramak" olarak belirtilmişti.. Türkmenleri iyice yok etmek, dağıtmak için kurulmuş tam bir paravan örgüt. Irak Türkmenler Otonom Örgütü'nü Dr. Muzaffer Arslan kurmuş. Türkmenler arasında varlık gösteremeyen Arslan saf değiştirdi ve Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin Türkmen müşaviri oldu.....yazinin tümü

Kerkük yanıyor

Dünyanın en zengin petrol rezervlerinin bulunduğu Irak'ın kuzeyinde Kerkük kentine yakın bölgede petrol kuyularının bağlandığı pompalama merkezi dünden beri yanıyor. Irak hükümetinden bölge yetkilisi, İngiliz Reuters ajansına isim vermeden yaptığı açıklamada, ''Yeterli olanağımız yok. Çok kamyona, tankere, itfaiye aracına ihtiyaç var. Ancak bununla baş ederek yangını denetim altına alacağımızı sanıyoruz'' dedi. Yangın bölgesi, Kerkük'le Beyci kentleri arasında. Amerikan işgaliyle 37 aydır savaşan direnişçilerin ülkenin en büyük gelir kaynağı petrole yönelik sabotajları, ekonomiye zaman zaman darbe vuruyor.

İran uçakları PKK kamplarını vuruyor

NAMIK DURUKAN Ankara
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin terör örgütü PKK'ya karşı başlattığı operasyon kapsamında sınıra sevkiyatı tüm hızıyla sürerken, İran savaş uçakları da PKK'nın İran sınırındaki kampını bombaladı, 9 PKK'lı öldü. Türk askerinin sınır hattına binlerce asker konuşlandırması ve İran'ın 10 bin askerle Kuzey Irak ve Türkiye sınır hattında ağır silahlarla harekata girişmesi nedeniyle PKK kongresi ertelendi. PKK'lıların, Kuzey Irak'ın İran ve Türkiye sınır hattına yayıldığı belirtildi....devami

Talabani: Türkiye'nin Irak'ta operasyon yapmasına izin vermeyiz

Irak Devlet Başkanı Celal Talabani Türk ve İran ordusunun sınıra konuşlanmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Talabani, sınır ötesi bir harekat düzenlenmesine izin vermeyeceklerini söyledi. Amerika’nın Bağdat Büyükelçisi Zalmay Halilzad’la bir araya gelen Talabani, Türk ve İran askerlerinin Kuzey Irak sınırında PKK’ya karşı başlattığı operasyona ilişkin açıklamalarda bulundu. Talabani, Türk ve İran ordusunun, kendi sınırlarında konuşlandıklarını, Irak’a geçmediklerini belirtti. “Başka ülkelerin Irak’ın içişlerine müdahale etmesini hiçbir şekilde kabullenmemiz mümkün değildir'' diyen Talabani, sınırötesi bir operasyona izin vermeyeceklerini söyledi. Irak Cumhurbaşkanı, “Türkiye’nin Irak sınırları içinde bir harekat düzenlemesini kabul etmeyiz. Amerika Birleşik Devletleri’nin de bunu kabul edeceğini pek düşünmüyorum'' dedi.

Pazar, Nisan 23, 2006

Barzani: Türkiye ile ilişkilerimizde sorun var


Hurriyet 22 Nisan 2006

Irak Kürdistan Demokrat Partisi (IKDP) lideri ve ‘Kürdistan Bölge Başkanı' Mesut Barzani, Türkiye ile ilişkilerinde sorunlar bulunduğunu söylerken, bunları ortadan kaldırmak istediklerini söyledi. Al Arabiya Televizyonu'nun sorularını dün akşam yanıtlayan Barzani, demokratik, federal bir Irak'ta yaşamak istediklerini anlatırken, kısa süre önce Cumhurbaşkanı Celal Talabani ile kendisine bağlı yerel Kürt hükümetlerinin birleşerek tek hükümet olarak göreve getirildiğini hatırlattı. ...devami

Bush: Irak'taki uzlaşma tarihi bir başarıdır


Hurriyet 23 Nisan 2006

ABD Başkanı George Bush, Iraklı liderlerin yeni hükümete ilişkin sağladıkları uzlaşmanın tarihsel bir başarı olduğunu belirterek, “Bu başarı, Amerika'nın daha güven içerisinde olmasını sağladı” dedi.
Bush, Sacramento'da gazetecilere yaptığı açıklamada, uzlaşmanın, ”Irak'ın demokrasi yolculuğunda bir köşe taşı olduğunu” kaydederek, ”Böylece Iraklılar terörist çabaları reddettiklerini ve bunun yerine birliği seçtiklerini gösterdiler” diye konuştu....devami

Cumartesi, Nisan 22, 2006

Türkmen Meclisi üyesine suikast


Türkmenlerden bir şehit daha

Irak Türkmen Cephesi eski başkanı, Irak Türkleri Kültür ve Yardimlasma dernegi eski baskani ve Türkmen Meclisi üyesi Sn. Sabah Ketene bugün avrupa saatiyle 11:00 sularında evinin önünde siyah opel marka bir arabadan açılan ateş sonucu şehit edildi.

suikastın PKK tarafından gerçekleştirildiği tahmin ediliyor.

Bütün Türkmen camiası ve Türk dünyasının başı sağolsun

Bu haber ile ilgili uyari nitelikli ozel haberi buradan okuyun (internetajans.com)

Şiiler başbakan adayını seçti

sabah
El Dava partisi üyeleri yaptıkları toplantıdan sonra başbakanlık için yeni adaylarını açıkladı: Partinin iki numaralı ismi Cevad El Maliki... 7 Şii partisi liderinin konsensüsle üzerinde anlaşmya vardığı 56 yaşındaki El Maliki Arapça doktoralı. Saddam döneminde güvenlik komisyonu başkanlığı yapıyordu. ....devamı

ITC Yöneticilerine Suikast



özel haber

Irak'ta iç savaş tartışmaları bölgeyi büyük ölçüde etkisi altına alırken, hükümetin kurulması, Kuzey Irak, PKK ve özellikle Kerkük konusu Irak, İran ve Türkiye’nin ortak gündemini oluşturuyor. PKK’ya karşı muhtemel bir operasyon için Irak sınırına askeri yığınak yapan Türkiye'nin iç savaş halinde Kerkük merkezli bölgenin korumasını planladığı bu günlerde, ITC yöneticilerinin de PKK ve peşmergenin hedefi haline geldiği bildiriliyor.

Kerkük ve diğer Türkmen bölgelerinde ITC yetkililerine karşı Kürt militanlar tarafından suikast hazırlıkları yapıldığı istihbaratına karşı gerekli tedbirlerin alınmaya başlandığı belirtildi.
Suikast bilgilerinin, Kerkük polisince terör eylemlerine karıştıkları şüphesiyle tutuklanan ve sotkurdistan internet gazetesinde yayınlanan adlarından Kürt oldukları anlaşılan teröristlerin itiraflarından anlaşıldığı bildirildi.

Türkmeneli TR/Kerkük

Rice: PKK konusunda istihbarat ve bilgi paylaşıyoruz

Milliyet
ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, istikrarsızlığın sürdüğü Irak’ta tüm tehditlerle aynı anda başa çıkmanın zor olduğunu, ancak ABD’nin, Irak’ın terörizmden tamamıyla temizlenmesindeki kararlılığını koruduğunu ve PKK terörüne karşı elindeki istihbarat bilgilerini paylaştığını söyledi....devami

Irak'taki Amerikan askeri yetkilileri Kerkük'ten kaygılı

A.A
Irak'ta ABD ordusunun Kerkük'ten sorumlu birliğinin komutanı Albay David Gray, eski Devlet Başkanı Saddam Hüseyin döneminde kentten sürüldüğü belirtilen Kürtlerin Kerkük'e dönmesinin, bölgede gerginliğe yol açtığını söyledi....devami

Cuma, Nisan 21, 2006

Irak Türkmen Cephesi’ne nice onbir yıllar





Zorlu yıllar bir umut doğurdu Türkmenlere, karanlık günlerin ufkunda aydın ve hür bir gelecek belirdi. 24 Nisan’da Türkmenler tek cephe oldu. Irak Türkmen Cephesi kuruldu.

Biz de bu vesileyle, Irak Türkmen Cephesinde bugüne kadar hizmet vermiş bütün değerli Türkmen başkan ve yöneticilerine teşekkür eder, bugün ve gelecekte hizmet vereceklere gönülden başarılar diliyoruz.

Onbirinci yıl dönümümüz kutlu olsun

Irak Türkmenleri Kültür Derneği – Kopenhag

Kuzey Irak'taki PKK bürosuna İran füzesi: 3 ölü



Can HASASU/ERBİL,
(DHA) İran ordusunun Kuzey Irak'taki Erbil kentine bağlı Hacı Ümran kasabasında bulunan PKK ile bağlantılı Kürdistan Özgür Hayat Partisi (PJAK) bürolarına füze saldırısı düzenlediği ve 3 kişinin öldüğü öne sürüldü. Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi'nin (KDPÇ) Erbil bürosundan Naci kod adlı bir yetkili, sabaha karşı 2 sularında İran sınırındaki Hacı Ümran'da bulunan PJAK karargahına keşif uçakları tarafından füze saldırısı düzenlendiğini söyledi. Naci saldırıda 3 kişinin öldüğünü, bir kişinin de ağır yaralandığını iddia etti. KDÇP, İran ordusunun sınır bölgesinde militanlara karşı operasyon hazırlığı içinde olduğunu ve bölgeye yığınak yaptığını da öne sürdü. İddialarla ilgili olarak Iraklı ve İranlı yetkililerden henüz resmi bir açıklama gelmedi. İran güvenlik güçlerinin önceki gece Batı Azerbaycan eyaletinde PKK'nın İran koluna yönelik düzenlediği operasyonda 2 teröristin öldürüldüğü bildirilmişti.

Perşembe, Nisan 20, 2006

İran ordusu Irak'a girerse...

ABD'nin saldırması halinde İran ordusunun Basra'dan Irak'a girmesi mümkün. İran'ın Irak Şiileri ile işbirliği yapması, Irak ve Ortadoğu'da tabloyu kökten değiştirebilir
NEJAT ESLEN
ABD-İran ilişkileri hızla geriliyor. BM Güvenlik Konseyi'nin nükleer programın sona erdirilmesi çağrısını, İran'ın yeni silah sistemlerini denediği askeri tatbikat takip etti. ABD, İran'ın askeri tatbikatını, nükleer tesislere yapılacak darbelerde taktik nükleer silahların kullanılmasını da kapsayan askeri seçenekleri medya aracılığıyla açılayarak cevaplandırdı. Ahmedinecad ise ABD'nin askeri seçeneklerini, uranyum zenginleştirmede başarılı olduklarını ve İran'ın bundan böyle nükleer kulübün üyesi olduğunu bildirerek karşıladı. ABD, İran'ın nükleer programını engellerse bütün sorunlar çözümlenecek gibi bir görüntü var. Oysa, ABD'nin İran ile ilgili çıkarları sadece İran'ın nükleer programının engellenmesiyle ilgili değil. ABD, Ortadoğu'da avantajlı enerji dengeleri kurmak, İran'ın enerji kaynaklarını kendi şirketlerine açmak, İran enerjisinin kontrol dışında, yükselen güçler Hindistan ve Çin ekonomilerine akmasını önlemek; İsrail'in, Basra Körfezi'nin, Hürmüz Boğazı'nın, enerji zengini Körfez ülkelerinin güvenliklerini garanti etmek, İran'ın bölgesel bir güç olmasını önlemek; İsrail'in, Ortadoğu'nun tek nükleer gücü kalmasını sağlamak, İran'ın Irak'taki etkinliğini bitirmek, radikal gruplara desteğini kesmek, nükleer teknolojinin radikal grupların eline geçmesini önlemek de istiyor. ABD'nin İran'ın nükleer tesislerini vurarak bütün bu çıkarları gerçekleştirmesi imkansız; bunun için İran'daki rejimi değiştirmesi gerekiyor. İran'daki rejimi değiştirmek ise kolay değil. ABD'de, nükleer tesislere nükleer darbeyle İran'daki dengelerin sarsılabileceğini ve rejimi değiştirmenin kolaylaşabileceğini düşünenler var; ancak, bu düşüncelerin tutarlı olduğu söylenemez. Aslında ABD, İran'da rejimi değiştirmek istiyor ve rejimi değiştirememesi durumunda sadece İran ile ilgili çıkarlarının değil küresel prestijinin de ciddi şekilde zarar göreceğini biliyor. ABD, İran'ı nükleer programından vazgeçirmek için ise yıldırma (persuasion) stratejisi uyguluyor ve İran'a, nükleer programdan vazgeçmediği takdirde katlanamayacağı bir cezayla karşı karşıya kalabileceği mesajını veriyor. İran ise ABD'ye karşı caydırma (dissuasion, deterrence) stratejisi uyguluyor ve darbelerinden vazgeçirmek için ABD'ye müdahale ettiği takdirde bunun bedelinin büyük olacağı mesajını iletmeye çalışıyor. Her iki taraf da diğerine, stratejileri gereği, ikna etmeyi amaçlayan psikolojik ağırlıklı mesajlar gönderiyor.
Güç dengeleri Ahmedinecad ABD'nin, Başkan George W. Bush'un 11 Eylül'den sonra açıkladığı gibi eşi olmayan bir askeri güce sahip olmadığını; Afganistan ve Irak'ta çıkmaza giren ABD'nin yeni yüzyılın tarihini istediği gibi yazamayacağını; Rice'ın, Genişletilmiş Ortadoğu'da 22 ülkenin haritasını değiştirme arzusunun ise bir ütopya olduğunu biliyor ve bütün bunları bildiği için Bush'u düelloya davet ediyor. ABD'nin İran'ın nükleer tesislerini vurması halinde, İran'ın nerelerde, hangi yeteneklerle ABD ve İsrail'in çıkarlarına zarar verebileceğine dair belirsizlikler ise İran'a ciddi bir caydırıcılık kazandırıyor. Bu kapsamda İran'ın İsrail'de, Irak'ta, Ortadoğu'nun herhangi bir yerinde ve hatta ABD'de asimetrik eylemler gerçekleştirebileceği; Hürmüz Boğazı'nı kapatarak enerji arzını kesebileceği; Şahap füzelerini, kimyasal, biyolojik yeteneklerini kullanabileceği değerlendiriliyor. Silah sistemlerinin tamamı modern olmasa bile İran'ın önemli askeri gücü (yedekler hariç personel sayısı 540 bin, 1565 tank, dört zırhlı tümen, altı piyade tümeni ve üç bağımsız özel tugay) olduğunu dikkate almak gerek. ABD'nin nükleer tesislerini vurması halinde İran'ın, Devrim Muhafızlarını, özel birliklerini ve hatta konvansiyonel gücünden bir kısmını, sadece 6-7 bin İngiliz askerinin bulunduğu Basra bölgesinde Irak'a sokması teorik olarak mümkün ve bu seçenek gerçek bir stratejik baskın etkisi yapabilir. Böyle bir durumda, İran'ın Irak Şiileri ile işbirliği yapmasıyla sadece Irak'ta değil, Ortadoğu'da da bambaşka bir tablo ortaya çıkabilir. Pandora'nın kutusu, ABD tanklarının Irak'a girmesiyle açıldı. Pandora'nın kutusundan felaketler saçılıyor. ABD'nin İran'a olası müdahalesi bu kutuyu daha da açabilecek. Konvansiyonel güç yetersizliğini kendisi de anlayan ABD, özel birliklerle, uzun sürecek savaşa hazırlanıyor ve uzun sürecek savaşla küresel üstünlüğünü sürdürmeyi planlıyor. ABD, İran'a müdahale etmezse Pax American'a tehlikeye girecek; ABD'nin İran'a müdahalesi ise Pax Americana'nın çöküşünü hızlandırabilecek. Buna, strateji dilinde 'Çıkmazın boynuzlarına oturmak' deniyor. ABD'nin gerçek rakipleri Çin ve Rusya ise bu gelişmeleri herhalde memnuniyetle izliyor. Terörün nedense yoğunlaştığı bugünlerde, ABD'den Türkiye'ye, İran'a karşı tutum belirlemesi talepleri geliyor.
Nejat Eslen: Emekli tuğgeneral

Irak'ta Caferi için Şii İttifakı karar verecek

BAĞDAT (A.A)
Irak Başbakanı İbrahim Caferi, yeniden başbakan adayı olup olmayacağına Şii İttifakı'nın karar vereceğini bildirdi.
Kürtler ve diğer siyasi grupların adaylığına karşı çıktığı, daha önce çekilmeyeceğini duyuran Caferi'nin bu açıklamasını Şii İttifakı'ndan bir yetkili duyurdu.

MHP Lideri Bahçeli ITC - Türkiye Temsilcisini kabul etti


kerkuk.net 18.04.2006


Irak Türkmen Cephesi Türkiye Temsilcisi Ahmet Muratlı, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi parti genel merkezindeki makamında ziyaret ederek, ITC'nin 11. Kuruluş Yıldönümü nedeniyle, 24 Nisan'da Ankara Hilton Otel'de düzenlenecek resepsiyona davet etti. Ahmet Muratlı, görüşmesi sırasında, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye, Irak ve Türkmenler hakkında bir rapor sundu.Görüşme sırasında, "Iraklı soydaşlarımızın maddi-manevi yanlarındayız" mesajı veren Bahçeli, Türkmenlerin dağınıklığını da dile getirdi. Bahçeli, Türkmenlerin geleceği için bazı planları bulunduğunu da kaydederek "Biz işin anasıyız ama hata yapmamalıyız" şeklinde konuştu.Ahmet Muratlı, görüşmenin anısına, Devlet Bahçeli'ye "Kerkük Kalesi" ni simgeleyen bir plaket sundu.

Irak'a hükümet için ilk adım...

Irak'ta seçimlerin aralık ayında yapılmasına rağmen hükümet hala kurulamazken, mecliste en çok sandalyeye sahip Şii grubun katılmadığı toplantıda, devlet ve meclis başkanlıkları ile yardımcılarının kimler olacağına ilişkin prensipte anlaşma sağlandığı bildirildi.....devamını okuyun

ABD çekilirse, Türkiye Kerkük için Irak'a girer...

Halilzad'dan Çarpıcı İddia!

ABD Irak Büyükelçisi Zalmay Halilzad, ABD çekilirse, Türkiye Kerkük için Irak'a girer...


ABD Irak Büyükelçisi Zalmay Halilzad, ABD'nin güçlerini çekmesi durumunda Türkiye'nin, Kerkük’te Türkmenleri korumak amacıyla Irak'a girebileceğini ileri sürdü. The Guardian gazetesine konuşan ABD’nin Irak Büyükelçisi Zalmay Halilzad, ABD'nin askerlerini çekmesi durumunda Irak'ta üç önemli tehlike ile karşı karşıya kalacağını söyledi. Bu tehlikelerden birinin Irak'ta terörist faaliyetlerin artması olarak gösteren Halilzad, bunun da kavimler arası ve milliyetçi mücadelelere sebep olacağını söyledi. Halilzad, bu durumda komşu ülkeleri bir tarafı desteklemek amacıyla Irak'a çekeceğini belirtti. Halilzad, ikinci tehlikenin El-Kaide örgütü olacağını belirterek, El-Kaide'nin Irak'ın başta El-Ambar olmak üzere büyük bir kısmına el koyacağını ile sürdü. Güçlerini Irak'tan çekmeleri halinde üçüncü tehlikenin iç savaş olduğunu savunan Halilzad, bu durumda Kürtlerin bölgelerini kontrol altına alacağını, Kerkük meselesinden dolayı da Türkiye'nin Türkmenler'i korumak amacıyla Irak'a girebileceğini söyledi.

Çarşamba, Nisan 19, 2006

Irak parlamentosu yarın toplanıyor


BAĞDAT (A.A)
Irak parlamentosunun, Başbakan İbrahim El Caferi'nin adaylıktan vazgeçmeyi reddetmesine rağmen yarın toplanacağı bildirildi.
Parlamentonun basın bürosundan yapılan açıklamada, oturumun, yarın yerel saatle 16.00'da başlayacağı belirtildi. Parlamento Başkanı Adnan Paçacı, yarınki oturumun kapalı kapılar ardında yapılacağını söyledi.
Irak'ta önceki gün yapılması beklenen 275 üyeli parlamentonun oturumu, Şii ittifaka, Caferi'nin başbakan adayı gösterilmesiyle ilgili anlaşmazlığı gidermelerine zaman tanımak amacıyla ertelenmişti. Sünni ve Kürt partileri, Caferi'nin adaylığını kabul etmiyor.
Caferi, bugün yaptığı açıklamada, adaylıktan çekilmeyeceğini yineledi.

KDP’de Çatlak


Özel Haber

ESKİ KDP PARLAMENTO BAŞKANI VE ESKİ KDP SİYASİ BURO SORUMLUSU CEVHAR NAMİK, HAVLATİ GAZETESİNE YAPTIĞI ACIKLAMASINDA ”…...BEN KDP DEN AYRILMADIM AMA KDP BAŞKANI MESUT BARZANİYLE BAZI PROBLAMLARIM OLDUGU İÇİN VE BAZI SİYASİ BURO ÜYELERİNİ OLUMSUZ GÖRÜŞLERİNDEN DOLAYI EVDE OTURDUM.....KDP VE KÜRT HÜKÜMETİ İÇİN DE BİR YOKSUZLUK VARDIR..BU YOKSUZLUKLAR BENİ UZDU……
AMERİKALILAR KÜRT MENFAATİ İÇİN DEGİL KENDİ MENFAATİ İÇİN CALIŞIYOR…..diyerek . CEVHAR NAMİK, AMERİKANIN ROLUNU DE IRAK’TA İŞGALCI OLARAK DEĞERLENDİRMİŞTİR.

Cevher Namık’ın son üç yıldır Kuzey Irak SERA RAŞ’ta KDP tarafından zorunlu ikametinde göz hapsinde tutulduğu biliniyor.

Turkmeneli TR (Kuzey Irak)

Dünya iç savaşa gidiyor


Eski Osmanlı topraklarında patlak verecek mezhep savaşı bölgeyi tamamıyla yutup Avrupa'ya da yayılacak. İhtilaflar kimlik üzerinden yaşanacak. Kaybedilenler, hoşgörü ve toplumsal uyum olacak
Rosemary Hollis
Londra'da bağımsız araştırma kuruluşu, araştırma direktörü
Avrupalılar için 20'inci yüzyılın sonları, İkinci Dünya Savaşı ile yakın zamanda çıkacak mezhep savaşının arasındaki dönem olacak. Bu savaş, bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu olan bölgeyi tamamıyla yutup Avrupa'ya da yayılacak. Devletler veya süpergüç blokları ya da imparatorluklar arası bir savaş olmayacak bu. Bir iç savaşa benzeyecek. Yaklaşan çatışma çerçevesinde ordular, kıtalar veya ülkeler arasındaki jeo-stratejik fay hatlarında mevzilenmeyecek, savaşanlar daha ziyade siviller, siyasetçiler ve polis olacak. Kentler mahallelere, devletler internet ve örgütlü suç üzerinden başka yerlerdeki müttefiklerine bağlı etnik ve mezhepsel gruplara bölünecek. İhtilaflar kimlik üzerinden yaşanacak, kaybedilenler ise hoşgörü ve toplumsal uyum olacak.

Irak bölgeyi birbirine katacak
Çatışmalar her yerde aynı yoğunlukta yaşanmayacak. Sıkı güvenlik ve zenginlikle korunan bazı devletler ve yerleşim bölgeleri kalbur üstünde kalmayı başaracak. Paralı askerler, özel güvenlik ekipleri halinde, ticareti, kapalı mahalleleri ve siyasetçileri koruyacak. Geri kalan vatandaşlar, az çok Lübnan iç savaşında olduğu gibi, dinsel ve etnik patronlar ile milisler arasında tercih yapmak zorunda kalacak. Ama sadece belli yerlerde, belki Leeds, Kopenhag, Marsilya, Halepçe, El Halil, Kerkük ve İskenderiye varoşlarında, çatışma belli zamanlarda kanlı bir hal alacak. Avrupa devletleri ayakta kalacak, ama liberal demokrasi pahasına. Ortadoğu'da bazı devletler çözülecek ve savaşın başladığı nokta bu olacak. Irak patlamak üzere. Kuzeydeki Kürt bölgesi için savaş alanı Kerkük olacak; Kürtler, burayı başkentleri yapmak için Araplar, Türkmenler ve diğerleriyle savaşacak. Güneyde Basra, hepsi İran destekli hasım Şii fraksiyonları ve milisleri sokaklarla camilerin kontrolünü ele geçirmek için mücadele ederken parçalanacak. Bağdat mahalleleri mezhepler temelinde bölünecek ve batıdaki çölde Kaide militanları, silah, para ve bağlılık için yerel Sünniler ve suç çeteleriyle rekabete girecek. Irak'a komşu ülkelerin hiçbiri bu gelişmelere kayıtsız kalamayacak. Türkiye, sınırın Irak tarafındaki Kürt milliyetçiliğini dizginlemek isteyecek. İran, Şiiler arasındaki çatışmaya müdahil olacak, fakat kontrolü tümüyle elinde tutamayacak. Kuveyt Amerikan koruması altında gericileşecek. Suudiler, Irak'la sınırlarını kapatmaları yönünde büyük bir baskı altına girecek. Suriye ve Ürdün, Irak'tan gelip giden rekabet halindeki Sünni gruplar için bir arka bahçe görevi görecek.

Ürdün karışabilir
Bazı Ürdünlülere göre, Irak, Şiilere ve özellikle İran'a adeta ikram edildi. Şimdi Arap hükümetleri tereddüt ve korkuyla Irak'ta olanları izlerken, Kaide'nin adamı Ebu Musab el Zerkavi güçlü ve Araplara göre daha iradeli bir biçimde ortaya çıktı. Ürdünlülere göre Irak'ın batısı bu adamın kontrolü altında; Ürdün'ün, ülkenin düzeni ve istikrarına karşı Zerkavi'nin yarattığı tehdide karşılık vermek için güce başvurması gerekecek. Bölgenin klasik tampon devleti Ürdün, parçalanan ve İran destekli Şiilerin hâkimiyetindeki Irak'ın yanı sıra, ülke içindeki tek örgütlü muhalefet Müslüman Kardeşler ile uğraşacak. Hele söz verildiği gibi Ürdün'de serbest seçimler yapılırsa İslamcıların seçime girecek 30 kadar parti arasında oyları silip süpürme ihtimali ortaya çıkacak. Dahası, sayıca Ürdünlüleri geride bırakan Filistinli mülteciler, yıllar boyu maruz kaldıkları ayrımcılığa karşı ayaklanacak, siyasi sistemin değiştirilmesini talep edecek. Mayısta İsrailli bir generalin, Ürdün Kralı Abdullah'ın günlerinin sayılı olduğu, militan İslamcılarla Filistinli milliyetçilerin gayretiyle devrileceği kehanetinde bulundu. İsrail hükümeti generalin sözlerine sahip çıkmadı, fakat hayatta kalmak için dış yardımlara her zamankinden daha bağımlı Filistinli mülteci kitlelerinin önüne set çekme faaliyetlerini de tüm hızıyla sürdürüyor. Ocakta Filistinliler protesto mahiyetinde Hamas'a oy verdi, fakat Batı ve İsrail'in buna tepkisi Filistin Yönetimi ile güvenlik güçlerinin hayatını sürdürmesini sağlayan fonları kesmek oldu. Terörizmle mücadele adına bu kurumların çökmesine izin vermek, karmaşa yaratacak. Gazze zaten enkaz halinde, El Halil İslamcıların kalesi ve Nablus rakip milislerin elinde.

İsrail'e duyulan nefret dinmiyor
İsrailliler, Britanyalı ve Amerikalı gözlemciler olay mahallini terk ettikten hemen sonra Eriha'daki cezaevine baskın düzenlediğinde, Filistinlilerin öfkesi sadece İsraillilerle işbirliği yaptığını iddia ettikleri Britanyalılara ve Amerikalılara değil, bölgedeki tüm yabancı ülke vatandaşlarına yöneldi. Böyle bir ortamda yabancı yardım örgütleri, bırakın Filistin-İsrail ihtilafına iki devletli bir çözüm bulmak için çalışmayı sürdürmeyi, kendi elemanlarının güvenliğini bile sağlayamaz hale gelecektir; aynı Irak'ta olduğu gibi. Filistin Yönetimi Başkanı Mahmut Abbas çoktandır Kaide'nin Filistinlileri silah altına aldığına dair işaretlerden dem vuruyor. Ve bu sadece başlangıç. Bölgenin dört bir köşesindeki Filistin mülteci kamplarındaki ortam, aşırılıkçı güçler için hiç olmadığı kadar verimli. Batı'nın bölgede demokrasiyi teşvik etme çabalarına kuşkuyla bakan laik aydınlar ve liberaller, Avrupa ve ABD'nin Filistin'deki İsrail egemenliğini sona erdirmedikçe ciddiye alınmayacaklarını vurguluyor. Aksi takdirde, Batı'yla müttefik hükümetlere meydan okuyan militan İslamcıların tezleri güçlenecek. Avrupa da dahil Batı, Filistinlilerin hakları pahasına İsrail'in koruyucusu olarak görülüyor. İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad, sadece soykırımı sorgulamakla kalmayıp İsrail'in kuruluşundan Avrupa'yı sorumlu tutmuştu ve sözleri Arap dünyasında da karşılık buldu. Araplar sorunların kaynağı olarak İsrail'in varlığını ve Batı emperyalizminin ikiyüzlülüğünü görür hale gelirken, on yıllardır süren barış çabaları da çökebilir.

Hoşgörü çağı bitti
Avrupa'nın emperyalizmi uzun zaman önce bıraktığı ve şimdi AB aracılığıyla liberal demokrasi ihraç ettiği laflarının bir önemi yok. Brüksel'in Avrupa Komşuluk Siyaseti'nin merkezinde bulunan reform gündemi, Mısır'da bir tür kültür emperyalizmi olarak görülüyor. Birçokları Avrupa ile ticaretin getirilerini, ekonomik modernleşmeyi, dürüst yönetimi ve cezaevlerinde daha iyi koşulları istiyor, ama Avrupa yozlaşmasını ve yaygın olarak Müslümanlara yönelik önyargı gibi anlaşılan laikliği istemiyor. Son dönemde yaşanan karikatür krizi, basın özgürlüğüne dair hangi savları sıralarsak sıralayalım, bir kültür bağlamında sergilenen duyarsızlığın veya yapılan hareketin diğerinde nasıl öfkeye yol açtığının en çıplak göstergesiydi. Avrupalı siyasetçiler Müslüman azınlıkları nasıl entegre edeceklerini düşünedururken, kendi toplumlarındaki ırkçılık ve İslamofobi'nin ne kadar yaygın olduğunu görüp şaşırıyorlar. Birçok aydın laiklik ve hoşgörü çağının sonsuza dek devam edeceğini sanıyordu. Fakat dışlayıcı dini ve etnik önyargılar Avrupa'da ve başka yerlerde geri dönüyor.

Avrupa sömürgeciliği unutulmadı
Avrupa hükümetleri, liberal demokrasiyi yayma çabalarının kendilerini dünyaya sevdirdiğini sanıyor. Ama bu siyasetin sonuç olarak ucunun dokunduğu Ortadoğu'da kimse yakın tarihi unutmadı. Kuzey Afrika'daki Fransız sömürgeciliği 1960'larda son buldu, Britanya 'koruması' altındaki Ortadoğu'da ise bu süreç 1971'de bitti. Yani antik dönemden değil, taze bir tarihten söz ediyoruz. Ortadoğu'yu ziyaret eden her Britanyalıya, bugün Filistin'in bitmeyen sorunları ve Irak'ın bir türlü durulmamasından Londra'nın sorumlu olduğu illa ki hatırlatılır. Birkaç yıl öncesine kadar bu hatırlatma şimdiki gibi düşmanlıkla yapılmıyordu, ama Irak işgalinden beri durum değişti. Artık elle tutulur bir öfke var. Ortadoğu'daki derin Amerikan karşıtlığının Avrupa'ya duyulan öfkeden daha güçlü ve belirgin olması, Avrupa'yı bölgedeki etnik, kültürel ve mezhepsel çatışmaların dışında tutmuyor. Ortak tarih, coğrafi yakınlık, toplumlar arası bağlar, zengin iletişim kanalları ve karşılıklı ekonomik bağımlılık, Avrupa ve Ortadoğu'yu birbirine bağlıyor. Aralarına duvar örmenin imkânı yok. Avrupa'nın Kuzey Afrika ve Ortadoğu enerjisine bağımlılığına bulabileceği tek alternatif ise Rusya'nın kaynaklarına bağımlı hale gelmek. Öte yandan Akdeniz'in güney ve doğu kıyılarındaki ülkeler de Avrupa'ya ihracat yapıyor ve ekonomilerinin selameti de Avrupa'dan yatırım çekmelerine bağlı. Ama Avrupa, kendini Ortadoğu'nun sorunlarından uzak tutarak sermaye ihracını ummak için çok geç kaldı. Filistin seçimlerindeki Hamas zaferini ele alış biçimiyle AB liderleri, politikalarının etkilerini kavramakta ne kadar aciz kaldıklarını dünyaya göstermiş oldu. Şimdi de Hamas liderliğindeki Filistin Yönetimi'ne yardımı askıya alıp sivil toplum ve BM örgütleri üzerinden sıradan insanlara hâlâ yardım edebildiklerini düşünüyorlar. Bunun etkilerinin nasıl olabileceğini ise görmüyorlar.
Hamas'a yaptırım, şiddeti artıracak
Filistin Yönetimi, temel hizmetleri sürdüren öğretmenlerin, hemşirelerin ve doktorların maaşlarını ödüyor. Filistin güvenlik güçlerinin büyük bölümü, Hamas'a temelden karşı El Fetih üyeleri. Güvenlik güçlerinin maaşlarını ödemediğinizde, onları ihanete uğramışlık duygusuyla elde silah sokağa salıyorsunuz. AB, Filistin Yönetimi'nin faturalarını ödemekle bir bakıma işgali finanse etti. Şimdi bazı Hamas üyelerinin söylediği gibi, Avrupa Filistin Yönetimi'ne para vermeyi kesecekse, Filistinlileri Hamas'ı seçtikleri için suçlayıp aç bırakarak uluslararası sistemden dışlamak yerine önce işgale son vermeli. Hamas'ın zaferi her durumda bir soğuk duş oldu. Terörizmin tehlikeleri ve barış sürecine dönülmesinin gerekliliğiyle ilgili konuşmaya devam edip yaklaşan karmaşadan ve artan radikalleşmeden muaf kalmayı ummak mümkün olmayacak. Aynı şekilde, Irak'taki iç savaş, bölgede yaşayanları, kimliklerini mezhep kavramlarıyla tarif etme zorunluluğuyla baş başa bırakmak üzere. Neticede, Ortadoğu'daki kaba mezhepçilik, milis savaşı ve Batı karşıtlığı, Avrupa'daki etnik ve mezhepsel gerilimleri de gündeme getirecek. Geçenlerde ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'e, Irak'ta iç savaş çıkması halinde politikalarının ne olacağı soruldu. Rumsfeld, iç savaşı önlemek niyetinde olduklarını söyledi sadece. Filistin'de de böyle bir ihtimal olduğuna dair henüz en ufak bir fikirleri yok. Ne olursa olsun, iç çatışma artarsa Amerikalıların veya Avrupalıların geri çekilmekten başka yapacak pek az şeyi var. Ama böyle bir çatışmanın Avrupa'da da yansımaları olacak. Amerikalılar ise bu kez askerlerini nereye konuşlandırmak zorunda olduklarını kestiremeyecek, çünkü ortada kesin cephe hatları falan olmayacak. Dahası zaten Washington Avrupa'nın entegrasyon politikalarının bir felaket olduğunu ve bunların sonuçlarına katlanmak zorunda kalacağını söyleyip duruyor. Yaklaşan savaş, tam da Ortadoğu ve Avrupa'yı içine alan bir savaş olacak, yani asırlardır süren bir hikâyenin bir başka faslı. Amerika kıtası, Çin, Japonya, alt-Sahra Afrikası, Hindistan ve muhtemelen Rusya, bunun dışında kalabilirlerse kendilerini şanslı saysınlar. (1 Nisan 2006)

Tahran'ın blöfü sökmeyecek

Ahmedinecad'ın ülkesinin nükleer kulübe katıldığını açıklaması acizlik göstergesi. Tahran'ın blöfünün bedeli ağır olacak

Gerald M. Steinberg

İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın ülkesinin nükleer kulübe katıldığı yönündeki kibirli açıklaması, acizliğin itirafıdır. Birkaç santrifüjde yapılan düşük düzeyli uranyum zenginleştirme, gerekli miktar-larda nükleer madde üretilmesinde kullanılabilecek yakıt döngüsüne sahip olmaktan uzak. Nükleer silah yapmak için, İran'ın yasadışı tesislerinde on binlerce karmaşık santrifüje sahip olması gerekir, ki bunun için gereken teknolojinin geri kalan unsurlarından hiç söz etmeyeceğim. Tahran'daki rejimin liderlerinin böyle dramatik açıklamalar yapmasının nedeni ne? Görünen o ki hem bu yöndeki çabalarına engel olabilecek dış müdahaleden korkuyorlar, hem de ülke içi desteği artırmak istiyorlar. Nükleer Silahların Yayılmasını Engelleme Anlaşması'nın yükümlülüklerini ihlal eden İran şimdi Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nu da 'takmadığını' açıklamış oldu. BM Güvenlik Konseyi'nde yaptırımın tartışılması ve askeri harekâtın konuşulmasıyla, Tahran üzerindeki baskı da artıyor.
Kuzey Kore kadar vakti yok Karşılık olarak İran, Kuzey Kore ve Pakistan stratejisini taklit etmeye çalışıyor. Bu iki ülkeye karşı uluslararası tepki yavaş gelişmiş, müzakereler nükleer silah elde edilene ve önleyici saldırının bedeli çok yüksek hale gelene dek sürüncemede kalmıştı. İranlı liderler yeterli zaman verilirse aynı yolu takip edebileceklerini biliyorlar. Ama İran ne o zamana sahip ne de Ahmedinecad'ın kükremeleri inandırıcı. Nükleer bağım-sızlık iddiasının ciddiye alınabilmesi için İran'ın yemesi gereken daha 40 fırın ekmek var. Kozunun zayıf olduğunun işaretleri, İran'ın nükleer tesislere karşı önleyici saldırıya muazzam bir misillemeyle karşılık vereceğine dair tehditlerinde de görülüyor. Bu söylem, sık sık nükleer faaliyetlerde gelişme kaydedildiği, yeni ve yıkıcı bir füzenin denendiği açıklamalarını içeriyor.
Saddam'dan ders almalı Örneğin, birkaç gün önce, Devrim Muhafızları'nın düzenlediği askeri tatbikatta bir subay, yeni bir füzenin başarıyla denendiğinden söz etti. Dediğine göre uçaklardan ve helikopterlerden ateşlenebilen bu silah, 'füzesavarları da etkisiz hale getirebiliyordu'. Devrim Muhafızları Komutanı General Yahya Rahim Safevi de ABD'nin İran'ın 'büyük bir bölgesel güç' olduğunu kabul etmesi gerektiğini söylüyor, İran baskı altında kalırsa Körfez'deki petrol taşımacılığı için hayati geçiş noktası olan Hürmüz Boğazı'ndaki denetimini kullanabileceği uyarısında bulunuyordu. Ama bu teknolojik başarılar etkileyici değil. 'Süper hızlı füze' yıllar önce geliştirilen bir Rus silahına benziyor. Yakın dönemdeki diğer askeri 'başarılar' açısından da aynı durum söz konusu. İran bu tehlikeli oyunda ilerlemeden önce Saddam Hüseyin'in gayretlerini hatırlamalı. Saddam, 2003'ten önce askeri kapasitesini abartıyor ve sonradan sahip olmadığı anlaşılan silahları hakkında atıp tutuyordu. Bu strateji geri tepti; misilleme tehditleri saldırıyı tetikledi. İki örnek arasında çok fark var, ama benzerlikler İranlıları, ellerinde kart olmadan nükleer pokeri oynamanın bedeline kafa yormaya sevk etmek için yeterli olabilir. (14 Nisan 2006)

Danimarka'dan Roj TV itirafı

milliyet
Rasmussen, "Roj TV’nin terör saldırıları konusunda talimatlar verdiği ve kışkırtıcı rol oynadığı elle tutulur delillerle ispatlanabilirse, tabii ki söz konusu televizyon kanalının yaptığı suçtur ve ona göre muamele görecektir" dedi

Salı, Nisan 18, 2006

Irak Türkmen Cephesi 11. yilini kutluyor


Bir İranlı yetkili ABD'de...

Milliyet
10:30
18 Nisan 2006 / Salı

ABD Dışişleri Bakanlığı, İranlı bir yetkilinin şu anda başkent Washington'da olduğunu açıkladı, ancak İranlı yetkilinin ne zamandan beri ve niçin ABD'de bulunduğunu söylemedi.

ABD: Teröristlerin peşindeyiz, buna PKK dahil

18 Nisan 2006
ABD: Teröristlerin peşindeyiz, buna PKK dahilWASHINGTON (A.A)ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sean McCormack, terör örgütü PKK konusunda Amerikan askeri yetkililerinin Irak güçleriyle yakın çalıştığını ve Türk hükümetiyle de diyalog içinde bulunduğunu söyledi. McCormack, “Biz, nerede üstlenmiş olurlarsa olsunlar terörist örgütlerin peşinden gidiyoruz, buna Irak da dahil” dedi. ...devami

Barzani teröristleri vermem dedi


Barzani ve Talabani ile görüşen Bekir Aksoy: 'Barzani'ye güvenilmez, ABD'den PKK’ya karşı harekete geçmesini istememiz bu yönüyle hata.'

Aksoy, 1996'da Talabani ve Barzani ile Türkiye adına ilk görüşen bakandı. O görüşmede PKK konusunda Barzani'yi ciddi şekilde uyardığını, "Sen orada güçsün, PKK'nın ileri gelenleri var. Birkaçını al bize teslim et." dediğini, Barzani'den şu cevabı aldığını hatırlatıyor: "Kusura bakmayın, ahalime anlatamam." Aksoy bu yüzden "Biz ikide bir ABD'ye PKK'yı al teslim et demeyelim. ABD peki dese de Barzani razı olmaz. Politikalarımızı onlar ne der üzerine değil, bu bizim meselemiz, biz ne yapabiliriz üstüne kurmalıyız." diyor....devami icin tiklayin

Pazartesi, Nisan 17, 2006

Neden ITC ?


Irak Türkmen Cephesi’ne objektif bir bakış


Savaş NURETTİN

Türkmenlerin Irak’taki varlığını koruma mücadelesi değişen siyasi şartlara rağmen statükosunu korumaktadır. ABD işgalinin getirdiği siyasi özgürlük, Irak içerisinde Türkmenlerin de varlıklarını siyasi mücadele ile devam ettirmesini gerektirmiştir.

Türkmenlerde Irak dışında başlayan siyasi hareket ve oluşumlar Türkmen hareketine bir çok değerli insiyatif sahibi yönetici yetiştirmiştir. Kerkük’ün saddam idaresinden kurtulmasıyla da bu hizmet aşkına yenileri eklenmiştir.

Erbil’de başlayan Türkmen kültürel ve siyasi hareketlerinin birliğini sağlama çalışmaları ITC’nin bünyesinde başarıyla gerçekleşmiştir. Birden fazla Türkmen yöneticisi, toplumuna hizmeti mevcut en yetkili makam, ITC başkanlığı aracılığıyla gerçekleştirmiştir. Türkmen kültürel ve siyasi oluşumların başkan ve yöneticileri de ITC’nin bünyesinde gerek Yönetim kurulunda gerekse de ITC’nin bir parçası olarak sunduğu imkanlardan faydalanarak hizmet verme hazzını yaşamışlardır.
Dönemlerinin zorlu şartları düzeyinde ihtiyaçlara karşılık vererek misyonlarını başarıyla gerçekleştirdikleri de söylenebilir. Erbil’de, Kürt siyasi hareketinin baskıcı yöntemlerine direnmeleri ve kimliklerini korumaları adına ITC, etkisi bölgede gelecekte de devam edecek ciddi bir Türkmen alternatifi eserini meydana koymuştur. Türkmen okullarının gelecek vaad eden modern dünyaya ayak uydurabilecek eğitimli nesillerin inşasından, insanlık ve farklılıklar arası hoşgörü dersine kadar uzanan bir dizi başarıya imza atmıştır ITC. Bölgede din, dil, etnisite ayrımı yapmadan açların karınlarını doyurarak, muhtaçlara yardım ederek ve yeniden yapılanmasına katkıda bulunarak savaş yaralarını sarmaya çalışmıştır. Gerektiğinde askeri güç oluşturarak uluslararası yetkiyle bölgede çatışmaları önlemiş ve barışın devamını sağlamıştır. Saddam rejimince tehdit edilen Kürt siyasilerin dünyaya açılmasında Türkiye ile aracılık misyonuyla bölgesel etkinliğini de ispatlamıştır.

ITC, ABD’nin Irak işgaliyle birlikte merkezini Kerkük’e kaydırarak Türkmenlerin siyasi varlığını yeni Irak’ta temsil etmeye devam etmiştir. 19 Eylül 2003 yılında Kerkük’te ‘’Büyük Türkmen Kurultayı‘’ adıyla III. Türkmen kurultayını başarıyla gerçekleştirerek Kerkük’ün Türkmenlerin başkenti statüsünü bölge ve uluslararası siyasi platforma ilan etmiştir.

Bugün, yeni Irak’ın karmaşık siyasi ortamında, geçici, bölücü, çıkar politika ve tartışmalarına cevaben Irak’ın siyasi birliği ve toprak bütünlüğü politikasıyla örnek teşkil edecek rasyonal ve uzun vadeli bir yol izleyerek Irak devleti ve toplumuna karşı bağlılığını göstermektedir.

Irak’ın yeniden inşası, sosyopolitik yapılanmasına destek vererek, diğer etnik grupların haklarına saygı çerçevesinde Irak seçimlerine ve gerşekleştirilen anayasa referandumuna katılarak Türkmenleri en iyi şekilde temsil etmiştir. Maksimum Türkmen desteğini alarak Irak geçici parlementosuna Irak tarihinde ilk defa Türkmen parlementerler göndermiştir. Kerkuk ve diğer Türkmen bölgelerinde yerel idare ve meclisine de Türkmen temsilcilerin katılımını gerçekleştiren ve karşıt politikalarla uğranan haksızlıkları da uluslararası karar merkezlerine taşıyan yine ITC olmuştur. Başta Ankara olmak üzere dünyanın önemli odak merkezleri ve başkentlerinde temsilcilikleri aracılığı ile uluslararası propaganda ve siyasi diyalog ortamı yaratmıştır.

Özellikle Irak içerisinde teşkilatlarıyla, sivil toplum örgütleriyle, uydu tv ve diğer iletişim araçlarıyla Türkmenlerin siyasi ve kültürel varlığını sürdürmek amacıyla faaliyet gösteren ITC, yurt dışında yaşamakta ve faaliyet göstermekteki türkmen ve kuruluşlarına gösterdiği ilgi ve alaka karşısında büyük destek görmektedir. Diğer bir ifadeyle bütün dış müdahalelere rağmen, Türkmenlerin bütünlüğünü güçlü bir ITC duruşuyla sağlamaktadır.

Irak Türkmen Cephesi, kısa adıyla ITC, günümüzde Irak içerisinde ve dışında yüzlerce Türkmen sivil toplum örgütünün desteğiyle birleştirici misyonunu başarıyla sürdürmektedir. ITC’nin birer temsilci mahitendeki sivil toplum örgütlerinin yanısıra Ankara, Londra, Şam ve Berlinde aktif durumda temsilcilikleri, kendisine destek veren onlarca web sitesinin yanısıra kerkuk.net ve turkmenforum.com siteleri, bir türkmeneli gazetesi, biri yerel diğeri uluslararası uydu olmak üzere iki tv kanalı, birden çok radyo kanalı, Türkmeneli bölgesine yayılmış onlarca büroları, hukuk ve siyasi danışmanları, okul ve eğitim kurumları, bir hasahane ve geniş sağlık hizmetleri, muhtaçlara destek veren yardım kuruluşları ve buna benzer bir çok imkan ve faaliyetlerle, Irak’ta bütün karşıt çabalara rağmen Türkmenleri en yüksek düzeyde idare ve temsil etmektedir.

Pazar, Nisan 16, 2006

Irak Parlamentosu'nun yarınki toplantısı ertelendi

Irak Parlamentosu'nun yarın yapılması öngörülen toplantısı ertelendi.
Şii milletvekili Basem Şerif, Devlet Başkanı Celal Talabani başkanlığında siyasi grupların bir araya geldiği toplantının ardından yaptığı açıklamada, “siyasi grupların daha fazla toplantı yapabilmesini sağlamak ve önemli görevler konusunda bir anlaşmaya varma çabalarını yoğunlaştırmak amacıyla, parlamento toplantısının birkaç gün ertelenmesine karar verildiğini” belirtti.
Şerif, parlamento toplantısının ne zaman yapılacağına ilişkin kesin bir tarih vermedi.

Çarşamba, Nisan 12, 2006

Arap Birliği Irak'ı tartışıyor

Bugün Mısır'ın başkenti Kahire'de bir araya gelen Arap Birliği'ne üye ülkelerin dışişleri bakanları, Irak'ta süren şiddeti tartışıyor.

Hüsnü Mübarek'in Şiiler hakkındaki sözleri Iraklıları kızdırdı
Bu zirve, Arap Birliği'nin Irak'ta yaşananlara bölgesel bir çözüm bulma girişiminin bir parçası.
Arap Birliği, bu toplantıda ayrıca Haziran ayında yapılmak üzere bir uzlaşma konferansı organize etmeyi de umuyor

Irak'ın dengeleri hassas




Noah Feldman

Irak'taki Sünni direniş, Sünni, Şii ve Kürtleri mantık ittifaklarına sürükledi. İç savaş ve ABD'nin erken çekilme tehdidi altında tarafların sağduyulu olması gerekli. ABD kamuoyunun da sabrı tükendi

ABD Başkanı George W. Bush'un Iraklılara sorunlarını bir ulusal birlik hükümetiyle çözme çağrısı yapması içler acısı. Ulusal birlik hükümetinin hedefi, mezheplerarası şiddeti azaltacak siyasi bir süreci başlatmaktır. Irak'ta Sünni ve Şiiler arasındaki mezhep çatışmaları ise bunun zorluğuna işaret ediyor. ABD'de işgalin meşruluğuna dair partilerarası anlaşmazlıklar da derinleşti; ABD birliklerinin çekilmesi de uzak görünüyor. Sünni direnişinin etkinliği, hem Bağdat'taki hem de Washington'daki bölünmelerin altını çiziyor. Direniş olmasaydı Irak siyaseti etnik ve dini sadakatlere dayalı partilerin egemenliğinde olabilirdi, ama kurulan ittifaklar farklı olacaktı. Şii ve Sünniler, Kürt özerkliğini sınırlamak için birleşecekti; Kürtler ise çoğunluğu oluşturan Şiileri sınırlamak için Sünnilerle yakınlaşacaktı. Birbiriyle kesişen bu çıkarlar büyük ihtimalle tüm toplulukları içeren geniş bir hükümet doğuracak, sadece şiddetten vazgeçmeye gönülsüz sertlik yanlılarını dışlayacaktı. Bunun yerine, Sünni direniş, Kürtleri ve Şiileri giderek sorunlu hale gelen bir mantık evliliğine sürükledi; Sünnilere duyulan kuşku, iki topluluğun birbirine karşı derin güvensizliğine baskın çıktı.
Direniş istediğini alıyor Bu bölünmeler, direnişçilerin Amerikalıları mağlup etmek olan temel hedeflerinde ilerlediğini gösteriyor. Direnişçiler, iç savaş çıkarmak umuduyla Iraklı polisler ve Şii sivilleri hedef bellediler. Bazı aklı başında gözlemcilere göre, bu savaş çoktan başladı. Ama iç savaş direnişçiler için tek başına son değil. Daha çok, ABD'yi güvenilir bir hükümet kurmadan çekilmeye zorlamanın aracı. Sünni direnişçiler için ABD'nin etkin bir Irak güvenlik gücü kurulmadan çekilmesi, imtiyazlarını alan işgalciye karşı zafer demek. Bu zafer Sünnilerin Irak'taki hâkimiyetinin yeniden tesis edilmesine yol açmasa bile, Şii hasımları karşısında ellerini güçlendirecek, Şiilerin iktidarı onlarla paylaşmaktan fazla seçeneği kalmayacak. Direnişin cihat kanadı içinse ABD'nin çekilmesi, gayrimüslim işgalciye karşı bir zafer gibi öne sürülebilecek. Direnişçiler, bir stratejik noktada doğru hareket ediyor: İç savaş, ABD'nin anlamlı bir devlet kurulmadan çekilmesi ihtimalini artırıyor. Bunun tek nedeni devlet inşasının yavaşlaması ve ABD kamuoyunun sabrının tükenmesi değil. Kamuoyunun bedellere rağmen Irak'taki askeri varlığın sürmesine yönelik gönüllülüğü, Irak'ta teröristlere karşı desteklediğimiz iyi adamların bulunmasıyla bağlantılı. Bush, ABD'nin askeri varlığını 2009'a kadar devam ettirmekten dem vuruyor. Ama Şiiler, Irak polisi ve ordusu aracılığıyla saldırıların parçası olmaya devam ederse, Bush çatışmanın bir tarafında yer almamızı haklı göstermekte fazlasıyla zorlanacak. Bazı teröristler bizim tarafımızdayken ve İran tarafından da desteklenmekteyken teröre karşı savaştığımızı iddia edemeyiz. ABD elçisi Zalmay Halilzad'a ulusal birlik hükümeti kurma çağrısı yaptıran, Amerikan kamu oyunun Irak'taki varlığımıza karşı çıkma tehlikesi. Halilzad'ın sözleri, ABD yönetimi Irak hükümetine desteğini çekme tehdidi savurmuş gibi değerlendirilemez. Zaten Bush da bunun tersini söyledi. Ama Halilzad Iraklılara, bir iç savaşın, bir sonraki başkanın aceleyle çekilmek durumunda kalmasına neden olacağını söyleyebilir. Ve Iraklı güçlerin devam eden insan hakları ihlallerinin, Bush'u bile hükümete verdiği desteği gözden geçirmek zorunda bırakacağını anlatabilir. ABD'nin erken çekilmesi tehdidi, Irak'taki siyasi aktörler üzerinde etki bırakacak. Şiilerin çoğunluğu ABD'nin eninde sonunda çekilmesini istiyor. Ama Şiiler, Irak bayrağı altında birleşmiş güvenlik güçlerine sahip olmadıkça ve devlet kurumları direnişçi şiddete direnecek kadar güçlenmedikçe, inşa halindeki zayıf devletin koruyucusu olarak bize muhtaç. Birçok Kürt ise Türkiye, İran ve Irak'taki potansiyel düşmanlarına karşı kendi bölgelerinde koruma sağlaması için ABD varlığının sürmesini istiyor. Onlar için ABD'nin çekilmesi, büyük değer verdikleri özerkliklerini sürdürmeyi tehdit ediyor. En hassas konumdakiler ise seçilen Sünni siyasi liderler. Onlar, olası milli birlik hükümetine katılmayı ve şiddet yanlısı seçmenlerini yatıştırmayı sağlayacak biçimde iktidar elde etmeyi umuyor. Bunun için de ABD'nin yeni hükümete baskı yapmasına ihtiyaçları var. Oy veren, ama gizlice direnişçileri destekleyen Sünniler ise ikilem içinde. ABD'nin hemen çekilmesi, geride kalan hükümeti bir anlaşmayı müzakere etmeye zorlayıp kendi çıkarlarına hizmet ettirebilir. Ama ABD, Irak'ta kaldıkça ve polisle ordu da güçlendikçe, çekilme onlar için riskli hale geliyor. Sivillere yönelik saldırılarının Şiileri çileden çıkarması ve misilleme çatışmalarının yoğunlaşmasıyla yüz yüzeler. Onlar için en kötü senaryo, ABD'nin Sünnileri bastıracak bir Şii-Kürt ordusu kurması, bu orduyu da sınırlamalardan tümüyle kurtulmuş olarak kafasına göre savaşmak üzere geride bırakması.
Ulusal birlik hükümeti yetmeyebilir Direnişin asıl kaynağı olan Sünniler ulusal bir anlaşmaya katılacaklarsa, tuhaf görünse de ABD yardımına muhtaçlar. Iraklı Sünniler geleneksel olarak katı milliyetçi ve yabancı işgaline karşı tepkilidir. Ama yeni Irak devletinde yer almayı tercih ettikleri an, Anayasa'nın vaat ettiği eşit muameleyi güvence altına alacak ABD'ye bağımlı hale geliyorlar. Bütün Sünniler, Tahran'a yakın partilerin oluşturduğu Şii egemen bir rejimi yumuşatmak konusunda ABD'nin doğal müttefikleri. Anlaşılıyor ki, ABD'nin gelecek birkaç yılda çekilmesiyle derinleşecek istikrarsızlıktan kaçınmak, tüm tarafların derdi. Halilzad uygun manevraları yapabilirse, Irak Ulusal Meclisi üyelerinin birbirlerine ihtiyaçları olduğunu ve kanlı bir iç savaşın kaldırılamayacağını idrak etmesini sağlayabilir. Ama, hükümetin kurulması tek başına şiddetin sona erdirilmesine yetmeyecek. Ulusal birlik hükümetleri genellikle hantaldır ve bir hükümet, ancak etkin yönetebildiğinde işe yarar. Yoksa, bakanlıklar ve kadrolara dair pazarlıklar hükümetin gücünü böler, milisler at koşturmaya devam eder. Ve iç savaş yaklaşırken, Amerikan kamuoyunun sabrı da giderek tükenecek.
(New York Üniversitesi'nde hukuk profesörü, 9 Nisan 2006)

İşgal Türkiye'nin Kürt sorununu da tetikledi



SAHAR BAASIRİ

Irak işgalinin ortaya çıkardığı sorunlara ve uzantılarına bir yenisi eklendi: Türkiyeli Kürtler. En azından Türkiye güvenlik güçleri ile Kürt göstericiler arasında süren çatışmalar buna işaret ediyor. Türkiye'nin Kürt sorunu eskiye dayanır. Ve ne PKK lideri Abdullah Öcalan'ın tutuklanması ne de PKK'nın bir süredir bağlı kaldığı ateşkes sorunu çözebildi. Şimdi Kürtlerin vatanı Türkiye'nin güneydoğusunda tekrar çatışmalar başladı. Üstelik kıvılcımlar İstanbul'a kadar ulaşırken PKK'nın Kuzey Irak'taki binlerce savaşçısı da harekete geçmeye hazır. Sorun sadece bununla da sınırlı değil. Türkiye, insan hakları sicilini iyileştirmek ve AB'nin baskılarını olumlu yanıtlamak için Kürtlere sınırlı radyo ve televizyon yayını gibi kültürel haklar vermesine rağmen, yine de ihmalkâr. Oysa AB, bu konuyu üyelik müzakerelerinde önemli bir eksen olarak görüyor. Türkiye, Kürt bölgelerindeki kalkınma projelerinde de ihmalkâr. Bölge fakir, hizmetler istenen düzeyde değil, işsizlik oranı da yüksek. Bunlar çatışmalar için yeterli.
Özerk bölgenin cazibesi Ama sorunun derinliği PKK'nın halk desteğini açıklayan bir başka yerde daha saklı: Kürtlerin bağımsızlık hayali ve Iraklı Kürtlerin sahip olduğu model. Türkiye, İran ve Suriye'de ayrımcılığa maruz kalan Kürtler, Iraklı Kürtlerin özerk yönetim bölgesindeki başarısını dikkatle izliyor. Bu bölge birçok Kürt için ideal bir çekim noktasına dönüştü. Türkiye Kürtleri bu bölgede ticaret ve yatırım yapıyor, Kürt üniversitelerine öğrenci yolluyor. Kürtler uluslararası çıkarların kendilerine devlet kurma fırsatı vermediğini anlayınca, Irak'taki gibi bir özerk yönetimin mümkün olduğunu düşünmeye başladı. Bu eğilim Türkiye'de açıkça görülmekte. Türkiye'deki çatışmalara ilk bölgesel tepkinin de İran'dan gelmesi tesadüf değil. Türkiye'deki İran elçisi, Türkiye, İran ve Suriye'nin ortak bir Kürt politikası geliştirmesi gerektiğini, yoksa ABD'nin bağımsız bir Kürt devleti kurmak için bu üç ülkeden toprak alacağını ifade etti. ABD ve İran'ın Irak konusunda görüşmeye ve diğerine baskı yapmaya hazırlanması endişeyi artırıyor. Türkiye açısından ise kâbus kat kat fazla. Zira Türkiye, Iraklı Kürtlerin gücünün artmasının kendi Kürtlerini etkilemesinden ve İran'ın Irak'taki rolünün artmasından endişeli. Ankara, Kürt kapısından ABD ile İran arasındaki soruna sürüklenmek istemiyor. Üç ülkenin de Kürt sorunu, farklı derece-lerde de olsa Irak'taki durumla bağlantılı ve Irak'ın akıbeti ile ABD-İran diyaloğuyla şekillenecek. Türkiye'nin bu bağlantıyı en az düzeye indirmesi ancak kendi Kürtlerine daha fazla açılmasıyla mümkün olabilir. Sorunu sırf güvenlik açısından ele almak ise sadece bölgede yeni bir cephe açmanın reçetesi olur.
(Ürdün gazetesi Nehar, 6 Nisan 2006)

Türkmeneli Partisi Basın Açıklaması


Rahman ve Rahim Olan Allah'ın adıyla

Kuşkusuz ki , Mısır cumhurbaşkanı sayın Hüsnü Mübarek'in geçen Cumartesi günü yaptığı üzücü açıklamaları , bir büyük Arap devleti cumhurbaşkanına yakışmamaktadır. Söz konusu açıklamalar , bilmeyerek yapılmış olsa bile ,Irak halkı'nı oluşturan çeşitli dini , mezhepsel , etnik ve politik kesimlerini derinden yaralamıştır. Sayın Mısır cumhurbaşkanı'nın açıklamalarının istenmeyen neticelerini gidermek, bizim umutla beklentilerimizin arasındadır. Bu beklentilerin bazıları aşağıda sıralanmıştır:
Irak Şiileri hakkında sarf ettiği "Irak Şiilerin çogu Irak'a değil İran'a bağlı oldukları " ifadesinden dolayı onlardan özür dilemek,
Türkmenlerin Irak'ın üçüncü temel unsuru olduğu ve Sümerlerden bugüne kadar Irak'ta yaşayıp oluşumunda büyük katkıları olmak gerçeğini görmezden gelip,onlara yönelik yürütülen sürekli marjınlandırma ve haklarını çiğneme politikasına boyun eğmesi kanaatine bizce varılmıştır . Zira , konuşmasının bir bölümünde Irak'ı oluşturan milletler ve unsurlarını sıralarken Türkmenlerin adı yerine ( Asya'dan göç edenler ) diye bahsetmiştir . Dolayısıyla , Türkmenlerden özür dilemek ,
Irak'taki güvenlik sorunlarını bir iç savaş gibi algılayıp işaret etmesinden özür dilemek .

Ayrıca, Mısır cumhurbaşkanın Türkmenler hakkında kullandığı talihsiz ifadesine kayıtsız ve tepkisiz kalan Irak yasama ve yürütme otoritelerine sitemimizi kuvvetle belirtmek istiyoruz .
Sayın Mısır cumhurbaşkanının açıklamaları, bir dil sürçmesi olmasını umarken , Mısır hükümeti Irak halkının bütün kesimlerinin birer eşit öğeler olduğu gerçeğini algılamasını beklemekteyiz . Zira ,geçmişin ve bugünün tecrübeleri, Irak'ı oluşturan bütün kesimlerinin Irak vatanına bağlılık ve sadakatlerini ispat etmiştir.

Türkmeneli Partisi
12.4.2006

El Caferi Irak'ın yeni cumhurbaşkanının Sünni Arap olması gerektiğine inandığını da söyledi



Caferi'den Sünnilere zeytin dalı

Irak'ta, Aralık ayındaki genel seçimlerden bu yana hala kurulamayan yeni hükümete Şiilerin ana ittifakı tarafından başbakan adayı olarak önerilen İbrahim el-Caferi, geri çekilmesi için giderek artan baskılara direnmeye devam ediyor.

İbrahim El Caferi, "Demokratik yollarla aday gösterildim. Adaylığımın geri çekilmesi de demokratik şekilde olmalıdır" dedi.

Salı, Nisan 11, 2006

Kuzey Irak ve Kürt Yayılmacılığı

Irak Egemenliğinin Parçalanması -4-


Savaş Nurettin

Kuzey’de durum güneyden daha farklidir. Güneyde siiler, kuzeyde birden fazla etnik grubun cikarlarinin catistigi bir sorun ile karsi karsiya degildirler. Kuzeyde Türkmenler Kürt işgali altındaki Türkmenli bölgesinde ayrık bir devlete karşıdır. Özellikle Kerkük konusu Türkmenler başta olmak üzere Araplar, Irak ve bütün ortadoğuyu etkileyecek hassasiyete sahiptir.

Irak’ın kuzeyi, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasıyla birlikte devlet kültürüne sahip sahip olmayan Kürtler uluslararası müdahalelere açık ve Irak devletinin siyasi ve toprak bütünlüğüne entegre sorunu yaşamaya başlamıştır.
Saddam’ın devrilmesiyle bu sorun daha da belirginleşmiştir. Kürtlerin özerklik çabaları bölegede dikta estirmeye varacak kadar ayrılık sürecinin doruğuna varmıştır.

İşgal öncesiyle başlayan ABD müteffikliği bölgede sembolik sayıda ABD güçlerinin yanında Kürtlerin askeri hakimiyeni sağlamıştır. Tartışmalı kanun ve düzen Peşmerge güçlerine ait olmuştur.
Peşmerge birlikleri ne kadar da teknik bakımdan ABD koalisyonu ve Irak hükümetinin komutasında olsalar da, aslında işgal öncesi bağlı bulundukları aşiret reislerine sadık kalmaya devam etmektedirler. ABD komutasına bağlılık sözde kalmaktadır. Üstelik kendi belirledikleri operasyonlara yanıltıcı istihbarat bilgileriyle ABD’yi de sürüklemişlerdir.

Bağmsızlık düzeyine ulaşan özerklik statüsü, iç savaşa sebebiyet verecek Kerkükü işgal planıyla Irak politikaları ve tartışmalarının merkezini teşkil etmektedir.

Iraklı grupların özerkliğini kabul ettikleri Kürtlerin, ölümcül sonuçları bile gözardı edecek Kerkük konusundaki yayılmacı ve işgal politikaları komşu devletlerin de dahil olduğu tepkilerle karşılaşmaktadır. Böylece mevcut kazanımları da tehlikeye girmektedir.

Bu tehlikeli yayılmacı politikaları çerçevesinde ABD’li Irak uzmanlarının tespitlerine göre ABD, %45 Türkmen, %25 Kürt, %20 Asuri ve Hırıstian ve belli miktarda da Arap nufuslu Kerkük’ün demografik yapısının değiştirilmesini tepkisiz kalmıştır.

Etnik temizliğe dönüşmeye başlayan Kürt istilasına karşı evelerine el koyulan Türkmen, Hıristiyan ve Araplar ittifak kurmuşlardır.

Hükümet, sorunu 2007 referandumu kararıyla şeklen çözümlemiştir. Ancak 2005 yılından itibaren Irak’taki siyasi kaos gelişmelerden faydalanarak Kürtler, emrivakilerle yerel polis gücünü de kontrol edip Kerkük’te güç kazanımıştır. Polisler iç işleri bakanlığı değil Kürt yöneticilerinin emrine uymaktadırlar. Kerkük mahalli idaresini de ele geçirdikten sonra sürgün iddalarıyla kuzeyden Kerkük’e bir göç kampanyası başlatılır. 2004 yılı sonları itibarıyla 1 milyon nufuslu şehire 100 bin Kürt yerleştirilir. Bu Kerkük tarafından sindirilmemektedir.
Yaşanan yerlişim sorunu da Mahalli İdare tarafından başlatılan Arapların sürülmesi kampanyası ile çözülmeye çalışılmaktadır. Araplaştırma plitikası Kürtleştirme politikasıyla değiştirilerek Arap ve Türkmenlere karşı şiddet uygulaması başlatılmıştır. Irak polisi ve ordusuna yerleşen peşmergeler bütün bölgede yıldırıcı piskolojik baskı başlamıştır.

2005 yılının sonuna doğru ise Kerkük bir iç savaşın eşiğine gelmiştir. Direnişin merkezini Kerkük’ün Türkmen nufusu oluşturmuştur. Sunni Araplar kısa sürede Türkmenlere yakınlaşmştır. Türkiye devletinin, Türkmenlere karşı insan haklarını ihlal edecek herhangi ciddi bir şiddet uygulaması durumunda müdahale uyarısıyla da Kerkük Kürt işgali durdurulmuştur. Böylece 2005 yılının ortalarında ise direniş Kürt işgal planlarına büyük bir tehdit oluşturmuştur. Başta Irak Türkmen Cephesi ve Türkmenler olmak üzere birçok kesimden merkeze ve uluslararası organizasyonlara yağan raporlar, Kürtlerin bu tehdidi bastırmak amacıyla bir tür devlet terörü kullandığını açığa çıkarmaktadır.
Haziran 2005’te Washington Post gazetesi güvenilir devlet kaynaklarına dayandırdığı raporunda, Kerkük’te otorite kurmak isteyen Kürt partilerinin yaygın desteği ve işbirliği ile provokatif yöntemlerle kanun dışı tutuklanarak Kuzey’e gönderilerek işkenceye tabii tutulduklarını yazar. Kerkük’teki tutuklamaları, Kürt partilerine sadık polis ve güvenlik güçlerine sızan peşmergeler tarafından gerçekleşmiştir.

Irak hükümetinin Kürt eylemlerini durduracak ne yeterli gücü ne de otoritesi var. Kerkük’te aktif işlevli askeri gücü bulunmuyor. Mahalli İdarenin de Kürtlerin kontrolünde bulunmasından dolayı idari araçları da söz konusu degil. Üstelik bu ihlallere karışacak yetkili herhangi bir ulusal kurumu da bulunmuyor. Seçmenleri dahi Kürtlerin işaret ettiği görevliler belirlemektedir. Uyuşmazlıkların görüldüğü mahkemeler dahi hükümetin söz sahibi olmadığı Kürt idaresindeki Erbil’de bulunuyor.

Abd’nin gelişmeleri durdurma gücü vardı. İşgal kuvvetlerinin karşı koyulmaz gücünün başlıbaşına bir tehdit oluşturmasına karşın Irak genelindeki kötü gidişat bahanesiyle Kerkük’e asker gönderemeyecek kadar zorda olduğu idda edilmiştir. Ancak buna rağmen Türkiye devletini de provoke edecek Kürtlerle ortak askeri operasyonlar gerçekleştirmiştir.

Kerkük sorununun Bağdat’tan çözülmesi mümkün görünmemektedir. Kerkük’ün gidişatı esas belirleyici olacaktır. politikacıların konuyla ilgili açıklamaları çözümün gerekirse çatışmada bulunacağı yönündedir.

Knight Rider Muhabiri Tom Lesseter Kürtlerin orduyu kullanarak yayılmacılık planlarını anlatıyor: ’’Kürtler, kuzeyden güneye yayılmak amacıyla Irak ordusuna 10 bin peşmerge sokarak petrol kaynaklarını istila etmek ve her hangi bir devlet oluşumunun sınırlarının güvenliği için Musul’un da yarısını kontrol etmenin zeminini oluşturmuştur.’’

Son bir yılda patlayan arabalar, yolkenarına koyulan düzenek patlayıcılar ‘IED’, süikastlerle artık Kerkük sessizliğini bozmaya başlamış ve çatışma cephesine dönmüştür.

Kerkük sorunu çatışan taraflarca çözülecektir. ABD’nin müdahalesi ise taraflı izleniminden dolayı mevcut karmaşık duruma ilavedir.

Irak hükümetinin duruma müdahale edecek hiç bir gücü söz konusu değildir. Ne Irak’ın birleşik geleceğini ne de yayılmacı Kürtlerin ıdari yapısını belirleyemecektir.

Pazartesi, Nisan 10, 2006

TELAFER’DE YENİDEN SALDIRILAR KAPIDA

TurkmeneliTV

Türkmenleri hedef alan bu saldırıda teker, teker evler arandı, şehirden gelen haberler, polis güçleri şehrin geniş saldırıya maruz kalacağını, ve şehrin boşaltmasını belirtti..kerkuk.net

ABD direnişçilerle görüşüyor


Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak'taki büyükelçisi Zalmay Halilzad, Amerikalı yetkililerin, ülkedeki Sünni direnişçilerle bağlantılı bazı gruplarla görüştüğünü doğruladı.

BBC'nin sorularını yanıtlayan Halilzad'a göre, son dönemde Amerikan askerlerine yönelik saldırıların azalmasında bu görüşmelerin de etkisi oldu. ......

Pazar, Nisan 09, 2006

Şiiler Caferi için toplandı


Irak'taki Şii ittifakın liderleri bugün hükümet sürecindeki açmaza çözüm bulmak üzere görüşmeler yapıyor.
Şii ittifakın parçası olan partilerin liderleri, Başbakan İbrahim Caferi'nin yeni kurulacak hükümette de bu göreve aday gösterilmesi ile başlayan anlaşmazlığı ele alıyorlar. .........

ABD'nin umudu İran





RAKİN ELMECALİ

İbrahim Caferi'nin Irak başbakanlığından uzaklaştırılması ve alternatifinin seçilmesinin istenmesi, gizlice yürütülen İran-ABD anlaşmasının bir parçası olabilir mi? İran'ın, Irak'la ilgili kararlarda ortak haline geldiği açık. Ve İran'ın Irak'a 'uzanması' için ABD ve Britanya'nın çizdiği sınırları aşmasına yardımcı olan Caferi'nin Tahran'ın onayı olmaksızın çekilmesi mümkün değil. Bu, ABD ile İran arasındaki Irak diyaloğunu akla getiriyor. Yani, ABD İran'ın Irak'taki rolünü sağlamlaştırmasına ve Irak'taki Sünni rolünün sınırlandırılmasına destek olacak ve Irak'taki bölünme ve gerginlik devam edecek. Buna karşılık, Washington Tahran'dan özellikle Lübnan ve Filistin'deki etkisine son vermesini isteyecek.
Türkiye'nin çıkarlarıyla çatışıyor Ayrıntılar bir yana ABD ile İran arasındaki uzlaşma ve yakınlaşma şöyle bir varsayıma dayanıyor: Araplar ortada yok, bu durum açıkça ABD'nin Irak'ın Arap kimliğini yok etme çıkarıyla kesişiyor. Bu yüzden de İran'la pazarlık yapılması mümkün. Ayrıca ABD, İran'a Körfez ve Ortadoğu'daki planlarını yavaş yavaş hayata geçirmesine destek olacak sınırlı bir rol vermeyi engel olarak görmüyor. Dikkat çeken ise ABD'nin desteklediği İran rolünün tehlikesine yönelik uyarıda bulunanın Araplar değil Türkiye olması. Bu noktada, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kararlıca katıldığı ve konuşma yaptığı Arap Birliği zirvesindeki sözleri zirvenin en belirgin olayı oldu. Ayrıca ABD-İran anlaşmasının nedenlerini ortaya çıkarmayı amaçlayan Türkiye siyasetindeki hareketlenme, bu şaibeli anlaşmanın olumsuz yansımalarına karşı koymak için gösterilen en önemli çaba. Erdoğan, Araplara Türkiye'nin Washington'ın bölgedeki en yakın dostu ve müttefiki olduğunu net biçimde hatırlattı, ama ABD Türkiye ve Araplar aleyhine olan çıkarlarını hayata geçirmekte tereddüt etmiyor. Şayet İran ve Türkiye ile İslam kardeşliği bazında ilişki kurmak istiyorsak, İran ve Türkiye'nin kendi çıkarlarını güttükleri gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. Bu talep, her ikisinin de hakkı. Ama İran, açılmak ve bazı askeri kolaylıklar elde etmek istiyor. Tahran, Arapları vurmakla başlayan ABD planı doğrultusunda hareket ederek bazı taleplerini elde edebilir. Bu durum bizleri son zirvede kendini görülen endişe verici ölüm haline dair uyanık davranmaya sürüklemeli. (Ürdün gazetesi Düstur, 4 Nisan 2006)

Irak Türkmenlerinin Lider İhtiyacı

bir öz eleştiri

Erşat Hürmüzlü

Bu konu çok konuşuldu ve tartışıldı. Türkmenlerin dışındakiler, Irak Türkmenlerinin Sayın Rauf Denktaş vasıflarında bir lideri olmadıkça iflah olmayacaklarını söylediler. Türkmenler ise, bölünmek ve toparlanma yoksunluğundan yakındılar.

Hangi Türkmen ve hangi lider? Bunun cevabı aranmadı. Çünkü her kesim ve her mihrak kendi Türkmen’ini üretti ve lideri o ortamda aradı. Bu husus, sadece Irak Türkmenleri ve onları destekleyen milli uzantılarında kalmayıp, Türkmenlerin dışındaki kavim ve siyasi-dini kesimleri de güreş minderine çekti. Onlar da kendi Türkmenlerini ve ürettikleri Türkmenlerin liderini seçmeye başladılar.

Peki milliyetçi kesimdeki Türkmenler kendi liderlerini mi arıyorlardı? Hayır. Onlar da şablonunu kendi çizdikleri başkan-müzakereci karışımı bir sembolü arıyor ve bulamıyorlardı. Nedeni de çok basitti, farkında olmadıkları bir husus vardı: Böyle birisi yoktu!

Birileri aranıyor…

Birisini arıyorlardı ki, halkı arkasından sürüklesin, yazar olsun, güzel Türkçe konuşsun, yabancı dil bilsin, ancak hastalarıyla da ilgilensin, çocuklarının okul problemini çözsün, kaçak statüde yaşadıkları topraklarda kendilerine oturma izni tezkeresini çıkartsın ve evlerine ulaştırsın.

Birisini arıyorlardı ki gerektiğinde Başkan Bush ile görüşsün ve Türkmenlerin mağduriyetini anlatsın; ancak trafik polisi nezdinde problemlerini de tevazu göstererek kendi gelsin halletsin, ayıp olur, kimseyi görevlendirmesin.

Birisini arıyorlardı, istedikleri zaman Erbil’de otursun; Orada işler yürümeyecek ve insanlarımız öldürülünce Erbil’de oturmasın. Çünkü Kendileri geri gelince onun orada oturması lüzumsuz olacaktı ya!

Birisini arıyorlardı ki siyasi arenada bizi temsil etsin, ancak millet meclisi seçimlerine de kendi katılsın ve Millet meclisinde Bağdat-Basra karayolu konusu da gündeme gelirse, zararı yok onunla da ilgilensin. Beyler, beni neden buraya getirdiniz, burada liderler yoktur, çömezler vardır, demesin, sabırlı olsun.

Birisini arıyorlardı, Kerkük savunulacaksa Kerkük’te otursun. Gösteri ve mitinglerin ön safında olsun. Kerkük konusu Bağdat’ta çözülse dahi, o yerinden kımıldamasın, çünkü fakir ailelere gıda yardımını yönetmesi istenecek, sıra okul kitaplarının müfredatı ile ilgilenmesine gelecekse varsın gelsin.





Lider Kimdir?

Halbuki aradıkları başka birisi olmalıydı ve bunu en yakınlarından, Iraklı Arap ve Kürtlerden esinlenerek öğreneceklerdi. Seversiniz veya sevmezsiniz ama ne yaptıklarına bakacaksınız.

Muhalefette iken yirminci derecedeki toplantılara, Araplar, Kürtler ve Şii gruplar 10. sıradaki adamlarını gönderirken, birileri tarafından üretilen Türkmen lider ise bizzat katılacak ve incir çekirdeğini doldurmayan lafları dinleyecekti Yabancı dil bilmediği için de tartışmaya katılma zarureti hâsıl olmayacak ve bilge bir görünümde kafa sallamakla iktifa edecekti. Yurda dönünce, kendi uğraşları sayesinde toplantının bildirisine girdiğini zannettiği cümlelerin altını çizecek ve bir sonraki toplantıyı sabırla bekleyecekti.

Başka bir kalabalığın ürettiği liderin fotoğrafları posterler halinde bastırılacak, her elektrik direğine, her seyyar satıcı arabasına bir tane yapıştırılacak. Ancak ilk fırsatta, bu posterler değiştirilecek, ilki hain, bir sonraki kahraman ilan edilecek ve bu böyle zincirleme olarak devam edecekti.

Hâlbuki liderden beklenen bu olmamalıydı. Biz lidere görev vermeyecek, ondan görev alacaktık. Onun posterine değil, fikrine önem verecektik.

İhtiyacımız olan ne?

Aslında Irak Türkmenlerinin böyle bir ihtiyacı yoktu. Evet, Dernek ve parti başkanları olacak, sivil toplum örgütlerini yönetenler bulunacak. Gazete ve dergilerinin editörleri kendi görevlerini yapacaklar, hatta hayır cemiyetleri kuracak ve onların da yönetimini birilerine tevdi edeceklerdi.

Ancak, yukarıdaki şablonda görülen bir başkan’a, bir lider’e değil, asıl ihtiyaçları bir “Mürşit” olacaktı. Herkesin sevip saydığı ve hakem görevini üstlenecek; gerekirse parti başkanını seçecek, gerekirse milletvekilini belirleyecek ve günlük işlere bulaşmayacak bir mürşit.

Bu gibi bir “ağabey” veya “mürşit”in de vasıfları çok önemlidir. Bize kalırsa bu gibi bir önder, yurt topraklarından ve vatan hamurundan çıkmalıdır. Irak’ın yaşadığı çalkantılı durumlarda dahi o toprakları bırakmayan, yurt dışında yaşamayan ve milli davanın çilesini çekmiş birisi olmalıdır. Bugünden sonra o kendi yerini tespit etsin, mücadele arenasını belirlesin ve herkesi davaya çağırsın. Nerede olursa olsun onun çağrısına uyulsun.

Orantılı olarak genç, dinamik, ileriyi gören ve insanlarını seven bir bayraktar, bir öncü olmalıdır.

Kendi işi, ticareti veya vazifesi olmalıdır ki, kimseye muhtaç olmasın. Milli görevini maaşla veya harcırahlarla takas etmesin.

Yabancı dil bilmesi şart değildir. Bugün her görüşmede tercüman kullanılabiliyor. Kaldı ki Irak topraklarında yaşadığı için mutlaka Türkçe’nin yanında Arapça biliyordur. Bu şekilde bütün Iraklılarla iletişim sağlayabilecektir.

Kahve sohbetlerinde onun görevini tespit etmemeli idik. Onun yerini de tespit etmemeli idik. İnsanlarımızı kucaklaması gerekecekse Kerkük’te, Erbil’de veya Telafer’de oturacaktı mesela. Muhalefet ve siyasi arenada çarpışmak gerekirse belki Londra’da, belki Kahire’de oturacaktı. Tıpkı İbrahim el-Caferi’nin yıllarca Londra’da beklediği gibi, tıpkı bazı liderlerin Şam’da, Tahran’da ve Ankara’da bekledikleri gibi.

Ondan ilham alacaktık, her önüne gelen onun özel hayatına dalıp senaryolar üretmeyecekti. Bizim asgari müştereklerimizi belirleyecekti ve biz onun boyuna, posuna değil, öğütlerine bakacaktık.

Bizlerin, ondan daha yaşlı kuşaklarda olanların da vazifesi bitmeyecekti. Onun yanında ve arkasında olacaktık. Gerekirse onun nutuklarının yazılmasında yardımcı olacak, fikirlerini dinleyip makale ve kitap haline getirecektik. Gerekirse onunla veya onsuz istediği toplantılara katılacaktık. Kucakladığı fikirleri, ürettiği sloganları savunacaktık.

O, bizlere ağabey diye hitap edecek, ama gerektiğinde bize emir vermesini de bilecekti. Biz artık liderin hangi kesimden çıkacağını tartışmayacak, onun işaretine bakacaktık.

Bu vasıflarda olan kişi ve kişiler bugün dede topraklarında vardır,mevcuttur.

Neler yapılmadı?

Neler yapılmadı da bugüne geldik.Bunun tartışması çok yapıldı ve eminim herkes de buna kendi açısından yaklaştı.Bizim toplumumuz gibi bir toplumda mücadelenin kültürel yollarla olamayacağı, kitap ve dergi yayınlamakla bir yere varılamayacağı, hatta buna istihza ile yaklaşarak “ Hoyratla vatan kurtarılamayacağı” savlarına gidildiğini çok görmüşsünüzdür. Bunu da yadırgamamak lazım. Çünkü kültürel faaliyetlerin bilincinde olmak için hem ilgili hem de bilgili olmak lazım gelir.

Bir çok yerde mukayesesini yaptığımda donuk yüzlerle karşı karşıya kaldığımı üzülerek itiraf edeyim.Bunun en bariz misali, bugün ulaştıkları yere isyan ettiğimiz ve bizimle ayni vatan toprağını paylaşan “ veya paylaşmak istemeyen” bir etnik grup hakkında yabancı medyada yazılan yazı ve makaleleri saymak mümkün değildir. Onun için bu etnik grupla ilgili yabancı dillerde yayınlanan kitapların 2800 civarında olduğunu bildiğimizde ve bizim yabancı dillerde ancak 4-5 kitabımızın olduğunu öğrendiğimizde davayı peşinen kaybettiğimizi hissediyoruz. Londra’da arşiv çalışmaları konusunu da çoğu zaman dile getirmiştik.Ayni etnik gruptan orada kayıtlı yüzlerce araştırmacının yanında Irak Türkmenlerinden bildiğimiz kadarıyla yalnız iki kişi bulunmaktadır.

O bakımdan her zaman tekrarladığımız bir hususu da belirtmek isteriz.Irak Türkmenlerinin enformasyon ve bilgi akımı dalgası hep içe dönüktür. Bizim insanımıza bilgi aktarmak çok önemlidir tabi,ancak bu bilgi ve tezleri o topraklarda yaşayarak siyasi mücadele veren topluluklara ve yabancı kesimlere aktarmak daha da önemlidir.

Bugüne kadar Bağdat’ta yayınlanan yüzlerce yayın organının arasında bir tane Türkmen söylemini ifade eden yayın yoktur. Türkmenlerin ve yabancıların Türkmen konusunda haber alacakları tarafsız ve objektif bir haber ajansı yoktur ve vatan sathına yayılan bir radyo sistemi üretilememiştir.


Lider Kim(di)?

Yakın tarihimizde çalkantı yaşayan Türkmen siyasi hareketlerine bakarsanız, değişik bir tablo ile karşılaşmanız kaçınılmaz olur.Üzülerek görülüyor ki bu davanın ucundan yakalamaya çalışan her grup veya şahıslar da, sanki dava kendileriyle başladı veya ciddiyet kazandı gibi bir saplantıya takılmışlar, belki buna da inanmışlardı.Ancak bir milli davanın millete mal edilmesi için oluşması gereken şartlar olduğu gibi, izlerinin de zamanla silinmemesi gerekmektedir.

O bakımdan, Osmanlı’dan sonra Irak Türkmenlerinin örgütlenmesi ve ileride bir fikir etrafında toplanmasını sağlayan bir ekip vardı ve onların başında da, 1959 yılında Kerkük katliamında kaybettiğimiz Şehit Âta Hayrullah’ın babası olan Hayrullah Efendi bulunuyordu. Onun yanında olan Mustafa beğ,Cemal Efendi,Sadullah Efendi,Şükrü Kapancı, Mustafa Efendi ve Abdurrahman Naci bu davanın öncüleri ve bayraktarlığını yapan kişilerdir.

Onların bayrağı, Âta Hayrullah, Abdullah Abdurrahman Ve Nejdet Koçak’lara intikal etmiş ve bu çizgiyi temsil eden nesillere aktarılmıştır.Ancak bütün yaşamında hiç taviz vermeyen ve şahsi çıkarını zerrece ön plana çıkarmayan,ayrıca onların izinden yürüme yürekliliğini gösteren kişi veya kişiler bu davaya layık olur. Böyleleri, şu anda vatan topraklarında mevcuttur.Onları orada arayın.


Siyasi Kadro nasıl olmalıdır?

Siyasi kadrolar, milletin bağrından çıkar, milletin beklentilerine cevap verir. Onun için milli hareketlerde tarihi süreç çok önemlidir. “Benim hareketim en iyisidir, onun için milletin kaderi buradan başlıyor” iddiaları ne millet katında kabul görür, ne de bu dava uğruna şehit düşmüş olanlara saygı içerir. Onların tarihine sünger çekmek demektir.

Onun için, Irak Türkmenlerinin siyasi hareketinin köküne inmek lazım gelir. Gerçek normlarda 45 sene önce insanlarımızı ve bu ideale gönül verenleri örgütlemiş olan Türkmen Kardeşlik Ocağı misyonunu her zaman bu bakımdan savunmuş ve önermiştik.

Nasıl Kardaşlık dergisi milli çizgimizden çalınıp Baasçılarla iş birliği yapanlara teslim edilince onu tanımayarak, gerçek çizgisini koruyan Kardaşlık İstanbul’da yayınlanmışsa ve bugün tekrar Türkmen Ocağının otağına dönen Kardaşlık ile özdeşleşmişse, Türkmen Kardaşlık Partisi de bu isme layık olanlara iade edilmelidir. Hukuki yönden mümkün olmuyorsa isim önemli değildir. Önemli olan 1960 ruhunu ve ivmesini tekrar milli topluluklarımıza kazandırmak lazımdır deriz. O zaman herkesin önüne göğsümüz kabarık, başımız dik ve alnımız açık, ana rahminden doğan bu siyasi hareketi savunacak ve onun beş yıl, on yıl değil 50 yıllık siyasi bir hareket olduğunu haykıracaktık.

Bu iş, lider-kadro hamuru ile olur.Aksi takdirde,bizim çocuk ve torunlarımız da: Irak Türkmenlerinin Lider ihtiyacından bahsedeceklerdir.Tabi,Türkmenlik gurur ve şuurunu muhafaza etmişler ve kurtlar sofrasına yem olmamışlarsa!

El Hakim'den itidal çağrısı


Irak'ın en etkin Şii siyasetçilerinden Abdülaziz El Hakim, dün Bağdat'ta bir camiye düzenlenen bombalı saldırı sonrası soğukkanlı olunması çağrısında bulundu.
Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi lideri Abdülaziz El Hakim bu çağrıyı başkentte ofisi dışında toplanan binlerce kişiye hitabında yaptı.

Cumartesi, Nisan 08, 2006

Mübarek: ABD birlikleri Irak'tan çekilirse iç savaş bölgeye yayılır

(a.a.)
Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, Irak'ta bir iç savaş bulunduğunu söyleyerek, Amerikan birliklerinin ülkeyi şimdi terk etmesi durumunda bu iç savaşın bölgeye yayılma riskinin bulunduğunu öne sürdü. ..........

Cuma, Nisan 07, 2006

Irak’ta adı konmamış bir iç savaş var


Irak Türkmen Cephesi Türkiye Temsilcisi Muratlı, Türkiye, Suriye ve İran’dan toprak kopartılarak, ‘Büyük Kürdistan’ hayalinin gerçekleştirilmek istendiğini söyledi. ........

ITC YÜRÜTME KURULU TOPLANDI



Irak Türkmen Cephesi Yürütme Kurulu Başkanı, Dr. Sadettin ERGEÇ Başkanlığında toplandı..Toplantıda son günlerde, Gündemde olan hükümet kurma çalışmaları, ele alındı.Toplantı Irak Türkmen Cephesinin Kerkük’te bulunan başkanlık binasında yapıldı.Irak Türkmen cephesi yürütme kurulu üyelerinin toplandığı toplantıda, bir diğer konu ise Irak Türkmen Cephesinin Irak Türkmenleri için tek yasal merci olduğu konusu ele alındı.Toplantıda Irak Türkmen Cephesinin dün olduğu gibi, Bu günde kapısının tüm Türkmen Kuruluşlara açık olduğu belirtildi .Toplantıda ayrıca bugün Ülkenin geçirdiği bu hassas dönemde kurulacak Hükümette Türkmenlerin ağırlığına göre temsil edilmesi gerektiği, Bunun içinde Türkmenlerin her zaman kinden daha çok Birlik ve Beraberliğe sarılmaları gerektiği vurgulandı. ..
Kerkuk.net

’Yeşil Bölge’siz Bir Bağdat

ABD’den gelen bir açıklamaya göre, Bağdat yeşil bölgede faaliyet gösteren uluslararası organızasyonlara bölgeden çıkmalaranı bildirmiştir.

Gelecek aylarda asker sayısını azaltmayı öngören ABD’nin bu kararı, dolayısıyla özellikle birçok şirketi güvenlik sorunuyla karşı karşıya bırakacaktır. Irak’taki tehlikeden kaçan şirketler komşu ülkelere yerleşmeye yöneleceklerdir.

Bağdat’ın Dicle Nehri kenarında, 6436 M² büyüklüğündeki yeşil güvenlik alanı, dışındaki tehlikenin önemini de göstermektedir. Direnişçilerin de tehditleri coğrafi yön değiştirecektir.

Gerek ABD’de gerekse de Irak’ta tepkilerle karşılaşacak bu tahliye uyarısı, ABD’nin Bağdat’tan ve hatta Irak’tan çekilmesi(kısmi) fikrini uyandırıyor.

Irak’a müdahil en önemli politik aktör ve gazetecilerin barındığı bölgenin ABD askerinden kısmen arındırılması, yaklaşan ABD Kongresi Kasım ara seçimleri için açık bir mesaj mahiyetinde de değerlendirilebilir.

2004 yılında 800lük bir taburun güvenliği sağladığı bölgenin belirli bölümlerinin Irak ordusuna devredilmesi de uzun zamandır planlanmaktaydı.

Böyle bir gelişme Iraklı yöneticilerce memnuniyetle karşılanmalıdır. Nitekim Bölgeyi kontrol etmek sembolik bir güç ifadesidir aynı zamanda. Üstelik ABD işgali izleniminden kurtulup egemen otorite imajını kazandıracaktır.

Savaş NURETTİN

Çarşamba, Nisan 05, 2006

Irak uzmanı diplomatlarla İran toplantısı




Dışişleri Bakanı Gül, "Irak deneyimini yaşamış, aktif görev almış diplomatlarımızı çağırdık. Bu ay içinde İran konusunda bir toplantı yapacağız" dedi

Irak Meclisi başbakan adayı Caferi hakkında karar verecek

RİYAD (A.A)
Irak Devlet Başkanı Celal Talabani, gönüllü olarak çekilmemesi halinde başbakan adayı İbrahim Caferi'nin akıbetine meclisin karar ereceğini söyledi.

ABD ve İran’ın Bağdat Flörtü

Savaş NURETTİN
Savasn@gmail.com

internetajans.com

ABD ve İran gibi iki düşman, dünya gündemini işgal eden aralarındaki bütün zıtlaşmalara rağmen görüşme gerçekleştirecektir. Iki düşmanı buluşturan görüşme konusu ise Irak.

Iki ülke, tarihleri boyunca yaptıkları bir çok gizli görüşmelerden farklı olarak, 11 Eylül sonrası Genevre’de gerçekleştirilen Afganistan görüşmesinden sonra kamuya açık ilk toplantısını Irak konusunda yapacak.

Bağdat’ta gerçekleştirileceği beklenen görüşmenin, her ülkenin kendi devlet yapısına has sebeplerle bugüne kadarki gizliliklerini değiştirerek kamuya açık yapılması dikkat çekicidir.

Tarafların ilk görüşme talebinin kendilerinden gelmediği açıklamasına açıklık getirmek gerekirse, ilk gizli görüşme talebinin İran tarafından ancak ilk komuya açık görüşme talebinin ABD tarafından geldigini belirtmek gerekir.

Sonuçta iki tarafta şöyle veya böyle Irak konusunda görüşme ihtiyacı duymaktadır. Böylece de Irak’taki savaşın ABD-İran ilşkileriyle bağlantılı olduğu da kamuya açıklanmış oluyor. Artık Irak konusunda tarafların bir anlaşmaya varması gerekmektedir. Ve bu da İstanbul’da bir pastanede değil, kaosun başkentinde yapılacaktır.

İran’ın bölgedeki tarihi ve Irak politikası, günümüz gelişmelerine ışık tutacak mahiyettedir. ABD’nin Çöl Fırtınası operasyonu sırasında Bağdat’a ilerlemeyerek Saddamı iktidarda bırakması ve Şii ayaklanmasının başarısızlığı, İran için yeni politikalar geliştirmesini gerekli kılmıştır. Güneydeki şiiler üzerindeki kontrolünü arttıracak gizli operasyonlar programı kurmuştur. Böylece -ABD’nin yaptığı gibi- birilerinin saddamı devireceği zamana kadar güneyli şiiler üzerinde nüfuzunu arttırmıştır.

ABD, İran’nın saddamı devirmesine müsaade edemezdi. Ancak İran, buna izin vermekle kalmamış, Irak’taki güçlü istihbarat ağını da kullanarak ABD’yi bugünkü direnişin olmayacağı gibi yanıltıcı yönlendirmelerle Irak’ı işgalini teşvik etmiştir.

İran’nın bütün arzuladıklarını ABD yaptı. Önce sünni bölgelerini zayıflatacak sonra da çıkmazdaki ABD’nin arkasında iktidarda İran’a yakın bir Şii varlığı bırakacaktır.

İran-ABD görüşmelerini gerekli kılan da İran’nın bu hamlelerini gören ABD’nin İran’nın hevesini kıracak Sünnilerle görüşmelere başlayarak hükümeti paylaşmalarını sağlaması manevrasıdır. Bu manevranın daha net sonuçlanabilmesi için de cihad yanlılarının Şii camisine saldırması gerekiyordu ki, bir iç savaşı arzulayan cihad yanlıları ABD ile işbirliğine giren diğer sünnileri de ayrılmamak üzeri geri birleştirecekti.

İki tarafından karşılıklı taktiksel kilitlenmesi olabilecekleri kestirmelerini zorlaştırmaktaıdr. Bu gidişle ABD Irak’tan zaferle ayrılamayacaktı, İran da Sunni, Kürt ve ABD nin karşısında olduğu bir koalisyonu düşünmek bile iştemeyecektir.
Nükleer kozların dahi kullanıldığı çekişmelerde artık oyunun sonuna yaklaşılmıştır.

İran, Buş’un ülkesinde sıkıştırıldığından emin bir şekilde, kötü gidişatı da lehine çevirecek bu fırsatı kabul etti. Eğer bir uzlaşma sağlanacaksa Buş daha zayıf bir zamanda yakalanamazdı.

Iraklı siyasiler için manevra alanı genişlerken, yabancı müdahiller için daralmıştır. Her iki taraf da Irak’ı birlikte kontrol etmek için uzlaşmanın kendi menfaatlerine hizmet edeceğini düşünmektedirler.

İran’ın toplantıdan beklentisi Irak üzerinde etkin ve söz sahibi olmaya devam etmektir. ABD’de aynı beklenti içerisindedir. İran, hükümet üyelerinin veto edilmesi (sünni), dış politikadaki tavırlarına hakimiyet ve askeri güç kapasitesinin sınırlandırılması gibi asıl beklentilerinin altında taleplerle gelmesi beklenebilir. ABD de aynı çizgiler içerisinde bir koalisyon hükümeti istemektedir. Sadece Şii’lerden müteşekkil bir hükümet istemiyor. Kaybedilen haklarının geri verilmesi karşılığı Sünnilerin Cihad yanlılarını yatıştırmasını ve son olarak da Irak’ta hava kuvvetlerini ve bir miktar da askeri yeleşim alanlarının dışında batıda yerleştirmeyi istemektedir. Askeri konular ve özellikle asker sayısı konusunun sıcak tartışmalar yaratması beklenebilir.