Çarşamba, Nisan 19, 2006

Tahran'ın blöfü sökmeyecek

Ahmedinecad'ın ülkesinin nükleer kulübe katıldığını açıklaması acizlik göstergesi. Tahran'ın blöfünün bedeli ağır olacak

Gerald M. Steinberg

İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın ülkesinin nükleer kulübe katıldığı yönündeki kibirli açıklaması, acizliğin itirafıdır. Birkaç santrifüjde yapılan düşük düzeyli uranyum zenginleştirme, gerekli miktar-larda nükleer madde üretilmesinde kullanılabilecek yakıt döngüsüne sahip olmaktan uzak. Nükleer silah yapmak için, İran'ın yasadışı tesislerinde on binlerce karmaşık santrifüje sahip olması gerekir, ki bunun için gereken teknolojinin geri kalan unsurlarından hiç söz etmeyeceğim. Tahran'daki rejimin liderlerinin böyle dramatik açıklamalar yapmasının nedeni ne? Görünen o ki hem bu yöndeki çabalarına engel olabilecek dış müdahaleden korkuyorlar, hem de ülke içi desteği artırmak istiyorlar. Nükleer Silahların Yayılmasını Engelleme Anlaşması'nın yükümlülüklerini ihlal eden İran şimdi Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nu da 'takmadığını' açıklamış oldu. BM Güvenlik Konseyi'nde yaptırımın tartışılması ve askeri harekâtın konuşulmasıyla, Tahran üzerindeki baskı da artıyor.
Kuzey Kore kadar vakti yok Karşılık olarak İran, Kuzey Kore ve Pakistan stratejisini taklit etmeye çalışıyor. Bu iki ülkeye karşı uluslararası tepki yavaş gelişmiş, müzakereler nükleer silah elde edilene ve önleyici saldırının bedeli çok yüksek hale gelene dek sürüncemede kalmıştı. İranlı liderler yeterli zaman verilirse aynı yolu takip edebileceklerini biliyorlar. Ama İran ne o zamana sahip ne de Ahmedinecad'ın kükremeleri inandırıcı. Nükleer bağım-sızlık iddiasının ciddiye alınabilmesi için İran'ın yemesi gereken daha 40 fırın ekmek var. Kozunun zayıf olduğunun işaretleri, İran'ın nükleer tesislere karşı önleyici saldırıya muazzam bir misillemeyle karşılık vereceğine dair tehditlerinde de görülüyor. Bu söylem, sık sık nükleer faaliyetlerde gelişme kaydedildiği, yeni ve yıkıcı bir füzenin denendiği açıklamalarını içeriyor.
Saddam'dan ders almalı Örneğin, birkaç gün önce, Devrim Muhafızları'nın düzenlediği askeri tatbikatta bir subay, yeni bir füzenin başarıyla denendiğinden söz etti. Dediğine göre uçaklardan ve helikopterlerden ateşlenebilen bu silah, 'füzesavarları da etkisiz hale getirebiliyordu'. Devrim Muhafızları Komutanı General Yahya Rahim Safevi de ABD'nin İran'ın 'büyük bir bölgesel güç' olduğunu kabul etmesi gerektiğini söylüyor, İran baskı altında kalırsa Körfez'deki petrol taşımacılığı için hayati geçiş noktası olan Hürmüz Boğazı'ndaki denetimini kullanabileceği uyarısında bulunuyordu. Ama bu teknolojik başarılar etkileyici değil. 'Süper hızlı füze' yıllar önce geliştirilen bir Rus silahına benziyor. Yakın dönemdeki diğer askeri 'başarılar' açısından da aynı durum söz konusu. İran bu tehlikeli oyunda ilerlemeden önce Saddam Hüseyin'in gayretlerini hatırlamalı. Saddam, 2003'ten önce askeri kapasitesini abartıyor ve sonradan sahip olmadığı anlaşılan silahları hakkında atıp tutuyordu. Bu strateji geri tepti; misilleme tehditleri saldırıyı tetikledi. İki örnek arasında çok fark var, ama benzerlikler İranlıları, ellerinde kart olmadan nükleer pokeri oynamanın bedeline kafa yormaya sevk etmek için yeterli olabilir. (14 Nisan 2006)