Perşembe, Nisan 20, 2006

İran ordusu Irak'a girerse...

ABD'nin saldırması halinde İran ordusunun Basra'dan Irak'a girmesi mümkün. İran'ın Irak Şiileri ile işbirliği yapması, Irak ve Ortadoğu'da tabloyu kökten değiştirebilir
NEJAT ESLEN
ABD-İran ilişkileri hızla geriliyor. BM Güvenlik Konseyi'nin nükleer programın sona erdirilmesi çağrısını, İran'ın yeni silah sistemlerini denediği askeri tatbikat takip etti. ABD, İran'ın askeri tatbikatını, nükleer tesislere yapılacak darbelerde taktik nükleer silahların kullanılmasını da kapsayan askeri seçenekleri medya aracılığıyla açılayarak cevaplandırdı. Ahmedinecad ise ABD'nin askeri seçeneklerini, uranyum zenginleştirmede başarılı olduklarını ve İran'ın bundan böyle nükleer kulübün üyesi olduğunu bildirerek karşıladı. ABD, İran'ın nükleer programını engellerse bütün sorunlar çözümlenecek gibi bir görüntü var. Oysa, ABD'nin İran ile ilgili çıkarları sadece İran'ın nükleer programının engellenmesiyle ilgili değil. ABD, Ortadoğu'da avantajlı enerji dengeleri kurmak, İran'ın enerji kaynaklarını kendi şirketlerine açmak, İran enerjisinin kontrol dışında, yükselen güçler Hindistan ve Çin ekonomilerine akmasını önlemek; İsrail'in, Basra Körfezi'nin, Hürmüz Boğazı'nın, enerji zengini Körfez ülkelerinin güvenliklerini garanti etmek, İran'ın bölgesel bir güç olmasını önlemek; İsrail'in, Ortadoğu'nun tek nükleer gücü kalmasını sağlamak, İran'ın Irak'taki etkinliğini bitirmek, radikal gruplara desteğini kesmek, nükleer teknolojinin radikal grupların eline geçmesini önlemek de istiyor. ABD'nin İran'ın nükleer tesislerini vurarak bütün bu çıkarları gerçekleştirmesi imkansız; bunun için İran'daki rejimi değiştirmesi gerekiyor. İran'daki rejimi değiştirmek ise kolay değil. ABD'de, nükleer tesislere nükleer darbeyle İran'daki dengelerin sarsılabileceğini ve rejimi değiştirmenin kolaylaşabileceğini düşünenler var; ancak, bu düşüncelerin tutarlı olduğu söylenemez. Aslında ABD, İran'da rejimi değiştirmek istiyor ve rejimi değiştirememesi durumunda sadece İran ile ilgili çıkarlarının değil küresel prestijinin de ciddi şekilde zarar göreceğini biliyor. ABD, İran'ı nükleer programından vazgeçirmek için ise yıldırma (persuasion) stratejisi uyguluyor ve İran'a, nükleer programdan vazgeçmediği takdirde katlanamayacağı bir cezayla karşı karşıya kalabileceği mesajını veriyor. İran ise ABD'ye karşı caydırma (dissuasion, deterrence) stratejisi uyguluyor ve darbelerinden vazgeçirmek için ABD'ye müdahale ettiği takdirde bunun bedelinin büyük olacağı mesajını iletmeye çalışıyor. Her iki taraf da diğerine, stratejileri gereği, ikna etmeyi amaçlayan psikolojik ağırlıklı mesajlar gönderiyor.
Güç dengeleri Ahmedinecad ABD'nin, Başkan George W. Bush'un 11 Eylül'den sonra açıkladığı gibi eşi olmayan bir askeri güce sahip olmadığını; Afganistan ve Irak'ta çıkmaza giren ABD'nin yeni yüzyılın tarihini istediği gibi yazamayacağını; Rice'ın, Genişletilmiş Ortadoğu'da 22 ülkenin haritasını değiştirme arzusunun ise bir ütopya olduğunu biliyor ve bütün bunları bildiği için Bush'u düelloya davet ediyor. ABD'nin İran'ın nükleer tesislerini vurması halinde, İran'ın nerelerde, hangi yeteneklerle ABD ve İsrail'in çıkarlarına zarar verebileceğine dair belirsizlikler ise İran'a ciddi bir caydırıcılık kazandırıyor. Bu kapsamda İran'ın İsrail'de, Irak'ta, Ortadoğu'nun herhangi bir yerinde ve hatta ABD'de asimetrik eylemler gerçekleştirebileceği; Hürmüz Boğazı'nı kapatarak enerji arzını kesebileceği; Şahap füzelerini, kimyasal, biyolojik yeteneklerini kullanabileceği değerlendiriliyor. Silah sistemlerinin tamamı modern olmasa bile İran'ın önemli askeri gücü (yedekler hariç personel sayısı 540 bin, 1565 tank, dört zırhlı tümen, altı piyade tümeni ve üç bağımsız özel tugay) olduğunu dikkate almak gerek. ABD'nin nükleer tesislerini vurması halinde İran'ın, Devrim Muhafızlarını, özel birliklerini ve hatta konvansiyonel gücünden bir kısmını, sadece 6-7 bin İngiliz askerinin bulunduğu Basra bölgesinde Irak'a sokması teorik olarak mümkün ve bu seçenek gerçek bir stratejik baskın etkisi yapabilir. Böyle bir durumda, İran'ın Irak Şiileri ile işbirliği yapmasıyla sadece Irak'ta değil, Ortadoğu'da da bambaşka bir tablo ortaya çıkabilir. Pandora'nın kutusu, ABD tanklarının Irak'a girmesiyle açıldı. Pandora'nın kutusundan felaketler saçılıyor. ABD'nin İran'a olası müdahalesi bu kutuyu daha da açabilecek. Konvansiyonel güç yetersizliğini kendisi de anlayan ABD, özel birliklerle, uzun sürecek savaşa hazırlanıyor ve uzun sürecek savaşla küresel üstünlüğünü sürdürmeyi planlıyor. ABD, İran'a müdahale etmezse Pax American'a tehlikeye girecek; ABD'nin İran'a müdahalesi ise Pax Americana'nın çöküşünü hızlandırabilecek. Buna, strateji dilinde 'Çıkmazın boynuzlarına oturmak' deniyor. ABD'nin gerçek rakipleri Çin ve Rusya ise bu gelişmeleri herhalde memnuniyetle izliyor. Terörün nedense yoğunlaştığı bugünlerde, ABD'den Türkiye'ye, İran'a karşı tutum belirlemesi talepleri geliyor.
Nejat Eslen: Emekli tuğgeneral