Çarşamba, Nisan 05, 2006

ABD ve İran’ın Bağdat Flörtü

Savaş NURETTİN
Savasn@gmail.com

internetajans.com

ABD ve İran gibi iki düşman, dünya gündemini işgal eden aralarındaki bütün zıtlaşmalara rağmen görüşme gerçekleştirecektir. Iki düşmanı buluşturan görüşme konusu ise Irak.

Iki ülke, tarihleri boyunca yaptıkları bir çok gizli görüşmelerden farklı olarak, 11 Eylül sonrası Genevre’de gerçekleştirilen Afganistan görüşmesinden sonra kamuya açık ilk toplantısını Irak konusunda yapacak.

Bağdat’ta gerçekleştirileceği beklenen görüşmenin, her ülkenin kendi devlet yapısına has sebeplerle bugüne kadarki gizliliklerini değiştirerek kamuya açık yapılması dikkat çekicidir.

Tarafların ilk görüşme talebinin kendilerinden gelmediği açıklamasına açıklık getirmek gerekirse, ilk gizli görüşme talebinin İran tarafından ancak ilk komuya açık görüşme talebinin ABD tarafından geldigini belirtmek gerekir.

Sonuçta iki tarafta şöyle veya böyle Irak konusunda görüşme ihtiyacı duymaktadır. Böylece de Irak’taki savaşın ABD-İran ilşkileriyle bağlantılı olduğu da kamuya açıklanmış oluyor. Artık Irak konusunda tarafların bir anlaşmaya varması gerekmektedir. Ve bu da İstanbul’da bir pastanede değil, kaosun başkentinde yapılacaktır.

İran’ın bölgedeki tarihi ve Irak politikası, günümüz gelişmelerine ışık tutacak mahiyettedir. ABD’nin Çöl Fırtınası operasyonu sırasında Bağdat’a ilerlemeyerek Saddamı iktidarda bırakması ve Şii ayaklanmasının başarısızlığı, İran için yeni politikalar geliştirmesini gerekli kılmıştır. Güneydeki şiiler üzerindeki kontrolünü arttıracak gizli operasyonlar programı kurmuştur. Böylece -ABD’nin yaptığı gibi- birilerinin saddamı devireceği zamana kadar güneyli şiiler üzerinde nüfuzunu arttırmıştır.

ABD, İran’nın saddamı devirmesine müsaade edemezdi. Ancak İran, buna izin vermekle kalmamış, Irak’taki güçlü istihbarat ağını da kullanarak ABD’yi bugünkü direnişin olmayacağı gibi yanıltıcı yönlendirmelerle Irak’ı işgalini teşvik etmiştir.

İran’nın bütün arzuladıklarını ABD yaptı. Önce sünni bölgelerini zayıflatacak sonra da çıkmazdaki ABD’nin arkasında iktidarda İran’a yakın bir Şii varlığı bırakacaktır.

İran-ABD görüşmelerini gerekli kılan da İran’nın bu hamlelerini gören ABD’nin İran’nın hevesini kıracak Sünnilerle görüşmelere başlayarak hükümeti paylaşmalarını sağlaması manevrasıdır. Bu manevranın daha net sonuçlanabilmesi için de cihad yanlılarının Şii camisine saldırması gerekiyordu ki, bir iç savaşı arzulayan cihad yanlıları ABD ile işbirliğine giren diğer sünnileri de ayrılmamak üzeri geri birleştirecekti.

İki tarafından karşılıklı taktiksel kilitlenmesi olabilecekleri kestirmelerini zorlaştırmaktaıdr. Bu gidişle ABD Irak’tan zaferle ayrılamayacaktı, İran da Sunni, Kürt ve ABD nin karşısında olduğu bir koalisyonu düşünmek bile iştemeyecektir.
Nükleer kozların dahi kullanıldığı çekişmelerde artık oyunun sonuna yaklaşılmıştır.

İran, Buş’un ülkesinde sıkıştırıldığından emin bir şekilde, kötü gidişatı da lehine çevirecek bu fırsatı kabul etti. Eğer bir uzlaşma sağlanacaksa Buş daha zayıf bir zamanda yakalanamazdı.

Iraklı siyasiler için manevra alanı genişlerken, yabancı müdahiller için daralmıştır. Her iki taraf da Irak’ı birlikte kontrol etmek için uzlaşmanın kendi menfaatlerine hizmet edeceğini düşünmektedirler.

İran’ın toplantıdan beklentisi Irak üzerinde etkin ve söz sahibi olmaya devam etmektir. ABD’de aynı beklenti içerisindedir. İran, hükümet üyelerinin veto edilmesi (sünni), dış politikadaki tavırlarına hakimiyet ve askeri güç kapasitesinin sınırlandırılması gibi asıl beklentilerinin altında taleplerle gelmesi beklenebilir. ABD de aynı çizgiler içerisinde bir koalisyon hükümeti istemektedir. Sadece Şii’lerden müteşekkil bir hükümet istemiyor. Kaybedilen haklarının geri verilmesi karşılığı Sünnilerin Cihad yanlılarını yatıştırmasını ve son olarak da Irak’ta hava kuvvetlerini ve bir miktar da askeri yeleşim alanlarının dışında batıda yerleştirmeyi istemektedir. Askeri konular ve özellikle asker sayısı konusunun sıcak tartışmalar yaratması beklenebilir.