Emin Çölaşan
GEÇEN yıl yayınlanan "Şu Benim Gazetecilik. Yaşadıklarım" isimli kitabımda "Kahraman" başlığı altında birini anlatıyordum. Orada ismini vermemiştim. Şimdi veriyorum: Sabah Ketene. Türkmen kökenli. Önce kitabımdan o bölümü birlikte okuyalım:
"Bir devlet büyüğüyle konuşuyorduk. Bana şöyle dedi: 'Tanıdığım gerçek bir kahraman var. Sizin yazılarınıza hayranmış. Mutlaka tanışmak istiyor. Bir gün buralara yolu düşerse haber vereyim, tanıştırayım.
'Aradan yaklaşık bir ay geçti, devlet büyüğünden haber geldi. Konuğu Ankara'ya gelmiş. Üçümüz onun evinde buluştuk, tanıştım. İlginç bir adamdı. Sokakta görseniz süklüm püklüm, sıradan bir insan olarak tanımlardınız ve dikkatinizi bile çekmezdi.
Mensup olduğu kurum adına yurtdışında PKK'ya karşı ekibiyle birlikte büyük işler yapmıştı. Uzun uzun sohbet ettik. Hiç çekinmeden anlattı. Onları olduğu gibi yazabilmek isterdim.
Ekibinden 'aslan gibi çocuklar' diye söz ediyordu. Verilen görev doğrultusunda hedef ülkeye ayrı ayrı gidiyorlar, orada ekibin öteki bireyleriyle buluşup gerekeni yapıyorlardı.
Bir ülkede kendilerine hedef verilmişti. Anlatıyor ve aynı zamanda hayıflanıyordu: 'Kaldığı apartmanda asansörün önünde sıkıştırdık, en az on kurşun yedi. 'Ölmüştür' diye bırakıp gittik. Fakat adam yedi canlıymış. Altı ay hastanede yoğun bakımda kaldı ve sonunda düzelip çıktı. Onu bitiremedik. Fakat bundan sonra işe yaramaz.
'Kuzey Irak'ta (Erbil'de) PKK'nın bir binası var. Burada hem gazete basıyorlar, hem de binayı karargáh olarak kullanıyorlar. Bina birkaç katlı. Altında boş dükánlar var ama kepenkleri kilitli. (Sabah Ketene ve ekibi) binayı havaya uçurmak için gidiyorlar. Fakat çevrede sıkı güvenlik önlemleri alınmış. Görev dönüşü bir gün bana gazeteye geldi, anlatıyordu:
'Abi bu sefer canımız çıktı. Önce ayrıntılı keşifler yaptık. Çevreyi öğrenmek için iki arkadaş simitçi kılığına girdik. Çok iyi Arapça bildiğimiz için dikkat çekmedik. Tam üç ay sabah 4'te kalktım, fırından simit aldım ve binanın çevresinde sattım. Böylece geleni gideni iyice öğrendik. İş geldi bombaları yerleştirmeye. Bir gece sabaha karşı dükkánların kilitlerini usulca söküp içeri girdik ve patlayıcıları yerleştirdik. Bina yok oldu. İçerideki yirmi sekiz (PKK'lı) kişi de aynı akıbete uğradı. Ama bu sefer çok yoruldum. Zor bir işti. Ankara'ya yolum düşünce size uğramak istedim.
'* * *
PKK terörünün en yoğun olduğu dönemde turistik yörelerimizde birbiri ardına bombalar patlamış ve tüm turistler kaçmıştı. O yıllarda yöredeki ormanlarımızı da cayır cayır yakıyorlardı. Bunları bir ülkenin yaptırdığı belli olmuştu. Anlatıyordu:
'Malzemeleri ayrıca gönderip o ülkeye geçtik. Onların turistik yörelerinde birkaç bomba patlattık, oraları da derhal boşaldı. Onların başkentinde, metronun önünde bir patlama oldu ve halk paniğe kapıldı. Sonra dikkat ettiyseniz, o ülkede de çok büyük orman yangınları çıktı. Güzelim ormanlarına yazık oldu. Ama bizi sabote eden yakınımızdaki ülke pabucun pahalı olduğunu ve ne ekerse onu biçeceğini görmüş oldu. Bir daha bu gibi işleri açıktan yapamadılar.
''Biz çalışmalarımızı gizli tutmak zorundayız. Ama belli yerlerimiz olması gerekir. İstanbul'un göbeğinde bir yerde göstermelik turizm bürosu açmıştık. Bizim ekipten ve amirlerimizden başka geleni gideni yok. Yani turizm falan yapmıyoruz, bir şey alıp satmıyoruz. Bir gün büroya maliyeciler gelip vergi defterlerini istediler. Tabii bizde böyle bir şey yok. Adamlara buranın 'çok özel' bir yer olduğunu söylememiz de mümkün değil. O gün savdık. Ertesi gün yine gelip zabıt tuttular. Vergi kaçakçılığından işlem başlatıldı.' Sonrasını devlet büyüğü anlattı:'Bana telefon etti. 'Başımız derde giriyor, büronun kimliği açığa çıkabilir' dedi. Maliye bakanına durumu bildirdim, vergiciler çekildi.'
* * *
Onu uzun zamandan beri görmedim. Bana cep telefonu bırakmıştı, birkaç kez aradım ama numara kullanılmıyor. Acaba şimdi ne yapıyor? Bilmiyorum. Yukarıda anlattığım kişiyi görseniz, asla dikkatinizi çekmez. Aklınıza onun bir kahraman olduğunu kesinlikle getirmezsiniz. Türkiye'de birileri her dümeni çevirirken, birileri de kelle koltukta en büyük işleri başarıyor. Keşke mümkün olsa da, kamuoyu onları tanıyabilse.Ama onlar hep gizli. Hep perdenin arkasında. En kutsal görevleri canları pahasına yerine getiren, kendilerini vatana adamış insanlar. Namussuzları, üçkáğıtçıları, vurguncuları çoğu zaman biliyoruz da, vatana millete hizmet eden o kesimi tanımıyoruz bile."
* * *
Sabah Ketene için kitabımda aynen bunları yazmış, ancak ismini doğal olarak vermemiştim. Halen görevde olmayan devlet büyüğü beni birkaç gün önce aradı:"Duydunuz mu, Sabah Ketene'yi Kuzey Irak'ta öldürdüler... Taradılar. Zaten oralıydı, Kerkük'te gömüldü."Demek Türkiye bir kahraman evladını daha yitirmişti. İsimsiz kahraman Sabah Ketene, Allah sana rahmet eylesin, nurlar içinde yat.